Ebedi Perspektif
Yasak meyveyi yedikleri için Cennet’ten çıkarılan Hz. Havva ile Hz. Âdem’i hatırlayın: İmanları son derece sağlamdı; birbirlerine kavuşacaklarına inanıyor, o umutla yabani bir dünyanın tüm olumsuz şartlarına direniyorlardı.
Aynı anlamda Hz. Nuh’u, Hz. Yusuf’u, Hz. Yunus’u, Hz. İbrahim’i, Hz. Musa’yı, Hz. İsa’yı hatırlayın…
Tüm beşeri güç (silah, asker, servet, şöhret) Nemrud’un, Firavun’un, Ebu Cehil’in ve Nemrut, Firavun Ebucehil yüreklilerin elinde iken bile hiç bir tereddüde kapılmadılar, imanlarından, umutlarından, hedeflerinden hiçbir şey kaybetmediler; bir an bile kararsızlığa düşmediler.
Çünkü inayet altında olduklarına inanıyor, kendi insiyatiflerini kullanıp ellerinden geleni yaptıktan sonra, Allah’a iltica ile yollarına devam ediyorlardı.
Bediüzzaman’ın “Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir” demesi bu yüzdendir.
Dini ve millî tarihimiz hakiki imanı elde etmiş insanların dünyaya meydan okuyuşlarıyla doludur.
Hz. Havva ile Hz. Âdem tanımadıkları bir dünyanın yabani hayatına imanlarıyla meydan okudular…
Hz. Nuh imanıyla tufanı, Hz. Yusuf kuyuyu ve zindanı, Hz. Yunus tükenme anını, Hz. İbrahim Nemrud’u, Hz. Hacer kuru çölü, Hz. Musa Firavun’u, Hz. İsa Roma despotlarını, Peygamber’i Âlişan Efendimiz (hepsine selam olsun) ise yetimliği, öksüzlüğü, fakirliği, yoksulluğu, ambargoyu, dışlanmışlığı ve gurbeti yendiler...
“İnanan insan niçin her türlü olumsuzluğu yenebilecek kudrettedir?” derseniz, cevap şudur: Çünkü inanan insan öncelikle kararlı insandır. Son derece kaypak, son derece değişken bir zeminde, değişmez kriterlere, dosdoğru ölçülere sahiptir. Bu çok büyük bir avantajdır....
Düşünün ki, faşizm, sosyalizm, kapitalizm gibi beşeri sistemlerin yüz yıl bile dayanamayarak çürüdüğü yahut tümden çözülüp çöktüğü bir dünyada, sürekli tazelenip gelen, çağları aşan olaylarla doğrulanan bir inanç manzumesine mensup olmak ne büyük bir imtiyaz ve mazhariyettir…
Bunun kadrini bilmek için feraset, İlâhî imtiyazı avantaja dönüştürmek için ise ilim, akıl, mantık ve gayret lâzımdır.
Öte yandan, inanan insan tereddütsüzdür: Zira inanç manzumesi her problemi çözmüş, her konuda hükümler koymuş, ölçü vazetmiştir.
İnanan insan azimlidir ve ümitlidir: Çünkü Allah’ın tasarruf kudretine bağlıdır; bu anlamda, insanların mutlak manada zulmettiği ortamda bile kaderin adalet ettiğine inanır…
İradesinin ulaşmadığı konularda İlahi hükmün tecellisini bekleyerek, dua eder.
Dua deyip geçmeyin. Dua yaradılış hikmetlerinden biridir ki, “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu” buyrulmuştur.
Hazin ki günümüzün geçer akçesi kavgadır: Kişisel ve toplumsal hayatımızı dua yerine kavgalar belirliyor…
Oysa dua ihlâsın, kavga ihtirasın çocuğudur…
Kavganın niteliği, ihtirasımızın büyüklüğüyle ölçülür!
Zaman içinde gözleri kör eder: Öyle bir ortama sürükler ki, bir de bakmışız bindiğimiz dalı kesiyoruz.
Nasreddin Hoca yüzyıllar önce bunu denedi ve düştü…
Bu örnek hepimize yeter…
Başka düşüşlere zemin hazırlamaya gerek yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.