Gâvura gelince hoşgörü... Müslümana gelince hakaret!
Bir “kavga”dır gidiyor...
Cemaat ve medyası, 28 Şubat’ta “cuntacı generaller”in yaptığı gibi “topyekûn savaş” ilân etmişçesine, “etikçi” ve “tetikçi”leriyle saldırıyor, Hükümet ve onu destekleyen medya organları ise, bir yandan “Cemaat’in iddiaları”na cevap veriyor, bir yandan da; bu “kavga”nın “dinî bir kavga” değil “rant kavgası” olduğunu “belge”leriyle ispatlamaya çalışıyor.
Tıpkı, Akit’in “geçen hafta bugün” yaptığı gibi... Malûm; Cemaat’in “etikçi” ve “tetikçi” olmak üzere “2 farklı medyası” var... “Etikçi” olanı “dershane”ye odaklanmışken, “tetikçi” olanları “AK Parti’ye doğrudan saldırı manşetleri” atmakla meşgul!..
BİTİRME BU MU?
İşte bu “tetikçi”lerden biri; “AK Parti Hükümeti’nin Cemaati bitirme plânları yaptığını, bunu da 2004’teki MGK’dan bu yana sürdürdüğünü” iddia edince, geçen hafta bugün, yani 2 Aralık Pazartesi günü Akit manşetten sordu:
“Bitirme bu mu?”
Öyle ya;
Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi istatistikleri söz konusu haberleri yalanlıyordu... 2003-2004 eğitim-öğretim yılında 2 bin 568 olan dershane sayısı, 2004-2005 eğitim-öğretim yılında 2 bin 984’e, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ise 3 bin 858’e yükselmişti... Dershanelerdeki öğrenci sayısı da 2003’te 668 bin 673 iken, 2013’te 1 milyon 280 bin 297’ye yükselmişti...
Akit, işte bu rakamları ortaya koyuyor ve soruyordu:
“Bitirme bu mu?”
Akıl var, mantık var...
“Bitirilmek” istenen “dershane”lerin sayısı “artar” mı, “eksilir” mi?..
Sormak lâzım değil mi;
10 yılda sayıları ve öğrencileri “artan” dershaneler, acaba nasıl bitiriliyor?!?..
HİZMET Mİ, RANT MI?
“Dershaneler” üzerinden yürütülen “tartışma” ve “kavga”nın, “dinî bir kavga” değil, tamamen “ekonomik”, tamamen “rant ve menfaat” kavgası olduğunu gözler önüne seren bir başka haberimiz de, geçen hafta 5 Aralık Perşembe günü, yine manşetten verdiğimiz “İşte Rant’ın belgesi” başlıklı haberimizdi.
Demiştik ki;
“Cemaat her ne kadar ‘hizmet’ten, ‘yardım’dan bahsetse de; uygulamaları hedefin ‘rant’ olduğunu gözler önüne seriyor... Cemaate bağlı dershanelerin, deneme sınavına girecek öğrencilere, ‘Zaman’a abonelik’ şartı koyması da bunun en önemli kanıtı...”
Bununla da yetinmedik, yine “kendi belgeleri” ile cevap verdik kendilerine...
Cemaate bağlı dershanelerin çatı kuruluşu olan Güven-Der’in bastırdığı broşürlerde de; deneme sınavına girmenin, Zaman gazetesi aboneliğini yenilemeye ve grubun dergilerini almaya bağlı olduğu aşama aşama gösteriliyordu... Bunun belgesini de yayınladık...
DEŞİFRE EDENE HAKARET!
Şimdilik bu kadarla yetiniyoruz... Çünkü, işin içinde “matbaa”lar var, “test kitapları” var, “yayınevleri” var, “kargo şirketleri” var... Ve bunlar, güya “dinî bir hizmet” için(!) kullanılıyor... Ama, işin içinde maalesef “rant” var...
“Rant tekeri”ne “takoz” koyanlar veya “çomak” sokanların vay haline!.. Anında “kara liste”ye alınıyorlar ve kendilerine gerek “gazete”lerinde, gerek “televizyon”larında “ambargo” uygulanıyor... Bunu “deşifre” ettiğinizde ise; hemen “yafta”yı yapıştırıyorlar:
“Fitneci!.. Yalancı!.. Müfteri!”
Bu nasıl “hoşgörü”dür, bu nasıl “diyalog” ve “uzlaşmacılık”tır ki; “Müslüman”a karşı “en şedit saldırılar” yapılırken, “küfür” ehli adeta “baştacı” yapılıyor!..
Ve yine, bu nasıl “dinî bir kavga”dır ki; son 3 haftadır “gazete ve televizyon”larında “dershane”lerden başka bir haber yok..
Varsa-yoksa, “dershane”ler!..
Varsa-yoksa;
“Hükümet’e çakan” haberler!..
HOCAEFENDİ Mİ, PATRON MU?
Bu kavgayı “çıkaran” ve “körükleyen” kendileri... Sadece gazeteleri ve televizyonları ile değil, “Hocaefendi’nin sohbetleri” ile de yürütüyorlar kavgayı...
Hocaefendi, toplum nazarında; “dinî bir kişilik” olarak elbette “saygın”dır, “hürmete lâyık”tır... Ne var ki; son haftalarda, Hocaefendi “dinî bir kişilik” olmaktan çıkmış, “siyasî ve ticarî bir figür” haline gelmiştir...
Adeta, “Cemaat Holding’in Onursal Başkanı” olarak demeçler vermekte, “holdingini korumaya çalışan bir patron” portresi çizmektedir.
O kadar “şedit demeçler” vermektedir ki; kendisini sevenler bile; “Firavun!.. Karun!.. Tımarhanelik deli!.. Müşrik!” sözlerinden şoka uğramış ve gerek Hükümet’in, gerek Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Hocaefendi’nin bu suçlamalarını “kesinlikle hak etmediğini” söylemeye başlamıştır!..
DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK MU?
Öyle ya;
Hocaefendi, başörtüsü için “füruat” derken, Tayyip Erdoğan “başörtüsünün özgürleşmesi için mücadele” veriyordu!..
Son 3 haftadır, “hemen her gün” değilse bile, “günaşırı” konuşan Hocaefendi, maalesef “birilerinin dolmuşuna binerek” ya da “birilerinin gazına gelerek”, ölçü-endaze tanımayan suçlamalar yöneltmeye, Hükümet’in “devrim niteliğindeki icraat”larını yok saymaya, “Değişen bir şey yok” demeye başlamıştır...
Meselâ, 7 Aralık 2013 tarihli “herkul.org” sitesinde yayınlanan konuşmasında, “1982’deki bir yazısını” hatırlatıp demiştir ki;
“O günden bugüne 30 küsur sene geçmiş... Gördüğünüz gibi, değişen hiçbir şey yok... Aynı dert, aynı mihnet!”
Evet, Hocaefendi diyor ki;
“1982’den bu yana değişen hiçbir şey yok!.. Hep aynı dert!”
Merak ediyor insan;
Hocaefendi, “Amerika’da” olduğu için mi görmüyor yapılanları, yoksa birileri gözlerine perde mi indiriyor?..
Öyle ya;
Özellikle “Son 10 yıl”da çok şeyler değişti Türkiye’de... “Ekonomik” olarak çok şeyler oldu, “siyasî” olarak çok şeyler oldu, “özgürlükler” olarak çok şeyler oldu...
Son 10 yıl, “Cemaat’in de altın dönemi” olmalı ki; Hocaefendi’nin en yakın adamlarından Mustafa Yeşil 8 Mayıs 2012’de şöyle demiştir:
“Hizmet Hareketi olarak biz, en rahat, en huzurlu hizmet ettiğimiz bir dönemi yaşadık...”
Peki sormak gerekmez mi;
Hocaefendi mi doğru söylüyor, yoksa Mustafa Yeşil mi?..
Demek ki; son 30 yılda “değişen” bir şeyler olmuş...
Hocaefendi; “itidal” tavsiyesinde bulunuyor ama, kendisine bağlı medya organları, “gâvura saldırmaktan daha beter” bir hınçla saldırıyor “Müslüman”lara!..
Hocaefendi’ye sormak lâzım değil mi;
Bundan 15 yıl önce “Füruat” dediği “başörtüsü” bile bugün “özgür”dür...
“Üniversiteler”de özgürdür, “kamu kuruluşları”nda özgürdür, “baro”da özgürdür, “oda”larda özgürdür...
En önemlisi de, artık “Meclis’te” özgürdür...
Başörtüsü, “füruat” olmaktan çıkmış, “özgür” hâle gelmiştir... Buna rağmen, “Hiçbir şey değişmedi” denilebilir mi?..
ÇOK ŞEY ÖZGÜRLEŞTİ!
Hocaefendi, istediği kadar “Hiçbir şey değişmedi” desin, bugün;
l Eşi başörtülü olduğu ve namaz kıldığı gerekçesiyle TSK’dan ihraç edilenlerin hakları AK Parti iktidarında iade edildi... 28 Şubat sürecinde, “12 yaşından küçüklerin Kur’an-ı Kerim öğrenmesi yasak”ken, AK Parti iktidarında öğrenciler, okullarda Kur’an-ı Kerim ve Siyer öğrenebiliyor.
l 28 Şubat döneminde başörtülü milletvekili Merve Kavakçı, Meclis’te yemin dahi edemedi... AK Parti iktidarında ise 5 milletvekili başörtülü olarak Meclis’te görev yapıyor. AK Parti milletvekilleri Sevde Beyazıt Kaçar, Gülay Samancı, Nurcan Dalbudak, Gönül Bekin Şahkulubey ve Canan Canderimir Çelik’in başörtülü olarak Genel Kurul’a gelmesini, yok mu sayacağız?..
l Dün “camilerde bile Kur’an kursu yasak” iken, bugün; okullarda “Kur’an ve Siyer” dersleri var.
Listeyi uzatmak mümkün...
Liste uzadıkça görülür ki;
Son 10 yılda çok şey değişmiş, dünün “yasak”ları bugün “özgür” olmuştur.
O kadar “özgürlük” vardır ki;
Dün “diyalog”dan ve “hoşgörü”den söz eden Hocaefendi ve medyası bile; “Firavun!... Karun!.. Tımarhanelik deli!.. Mekkeli müşrik!.. Tetikçi!... Yalancı!.. Küfürbaz!.. Müfteri!..” kelimelerini “özgürce” kullanmaya başlamıştır!..
Hem de “kâfir”e karşı değil,
“Alnı secdeli Müslüman”lara karşı!..
Çok şey değişti, çook!..
Selâm ve saygılarımızla...