Türklerin menakıbı
Araplar olumlu hasletlere menkibe ve menakıp derler. Olumsuz olanlarına da meslebe ve mesalib derler. Cahız’ın ifadesiyle, Türkler üstün meziyetlerle ve özelliklerle mücehhez ve donanımlı bir millettir. Bundan dolayı Türklerle ilgili olarak yazmış olduğu kitabın adı Fezail el Etrak veya Menakibu’l Etrak olarak bilinir. Söz konusu kitap Türkler nezdinde de büyük ilgi ve alakaya mazhar olmuştur. İlk çevirilerinden birisini Ramazan Şeşen yapmıştır. Zekeriya Kitapçı ve Osman Fevzi Olcay da çevirmenleri arasındadır. Bununla birlikte, Cahız siyahilerin de beyazlara üstünlüklerini de kaleme almıştır. ‘Fahru’s Sudan ala’l Bizan’ yani siyahların beyazlara üstünlükleri ve meziyetleri kitabı bunlardan birisidir. Cahız siyahi asıllıdır, bundan dolayı siyahları beyazlara tercih etmiştir. Türkleri tercihine gelecek olursak; bunun kendisine göre nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında Türklerin İslamiyet’e sıdku sadakatle bağlılıkları vardır. Ayrıca, Abbasi hilafetine sadakatle bağlıdırlar (Cahız fi hayatihi ve edebihi ve fikrihi, Cemil Cebr, Daru’l Kütüb el Mısri, s: 135). Bir diğer nedenleri de şuubi olmamalarıdır. İranlılar Abbasiler devrinde şuubilik akımının baş temsilcileridir. Bu yönüyle Abbasilere kan kusturmuşlardır. Şuubiliği dini kılık ve kisve içinde icra etmişlerdir. Bunlardan birisi Maniheizmdir. Maniheizm kılıfı ve kılığı altında zındıka cereyanını körüklemişlerdir. Abbasiler ise zındıklıkla mücadele birimi kurmuşlar ve buna ‘sahibu’z zındıka’ demişlerdir ve bu kurumla bunları takip ve tenkil etmişlerdir. İran ayrıca Şiilik kisvesi altında şuubiliği yaymaya çalışmıştır. Sasani krallarını ve hanedanlığını takdisi, Ehl-i Beyt’e çevirmişlerdir. Tarz aynı kalmış, değişen sadece adres olmuştur. Elbette Şiiliğin kolları vardır ve gelişme seyri farklı amillere bağlıdır. Bununla birlikte Şiilik İran şuubiliğinin araçlarından biridir. İran’ın Perslik üzerinden civar bölgelere sarkması veya yayılması mümkün değildir. Ona yayılmak için bir manivela ve araç lazımdır. Bu da Arap şevketini kırmak için Maniheizm kisvesi altında zındıklık cereyanı ve ardından Şiilik olmuştur. Şiiliği Truva Atı olarak kullanmıştır.
¥
Şah İsmail’e kadar Şiilik İran’da cepler halindedir. Yoğun bir tenkil ve katliam kampanyasıyla yani zorbalıkla Şah İsmail ve halefleri Şiiliği İran’a yaymışlardır. Bunu yaparken de kara propaganda ile kendi yaptıklarını Yavuz veya Sünni sultanlara mal etmişlerdir. İslam tarihi boyunca yıkıcı hareketler iki çatı altında toplanmış ve kendilerine yer bulabilmişlerdir. Yahudilik, Zerdüştlük ve Mecusilik. Ya da bilahare o damarı temsil eden İran. Türkler bu anlamda Abbasileri büyük bir gaileden kurtarmışlardır. Abbasilerin askerleri arasında Horasanlılar, Hariciler ve Araplar ve Abbasi daileri ve Mağribiler vardır. Türkler Mavera ün Nehir’de savaşların dağıttığı bir topluluktur. Birçoklarının yolu köle ticareti sonucu Bağdat’a düşmüştür. Kimileri de söz konusu bölgelerden doğrudan lejyoner olarak getirilmiştir. Türkler Memun döneminden itibaren Abbasi sarayının hizmetine girmişler ve Bağdat’ta sık sık iç düzeni bozmaları ve kargaşa çıkarmaları nedeniyle annesi de Türk olan Mutasım tarafından Samarra, Türklere tahsis edilmiş ve garnizon bir şehir haline getirilmiştir.
¥
Abbasiler döneminde Türklerin yıldızı parlamıştır. Vezirlik gibi makamlar üzerinden doğrudan siyasetin içinde olmasalar bile ordu üzerinden darbeler yaparak siyasete müdahale etmişlerdir. Abbasi ordusu ellerine geçtikçe güç merkezi olmuşlar ve onun ötesinde ‘king’s maker’ tabir edildiği gibi kralların atayıcısı haline gelmişlerdir. Sarayda darbe geleneği oluşturmuşlardır. Bu maalesef yer yer devletin zayıflamasına yol açmıştır. Bu süreç, sultan veya halifelerin gücünü sınırlandırmış ve gücü etrafa dağıtmıştır. Abbasiler arasında kardeş kavgaları ve çekişmeleri de merkezi hükümeti zayıflatmış ve onun yerine uçları güçlendirmiş ve adem-i merkezi bir yapıya geçilmiştir. Zamanla halifeler sembolik hale gelmiştir. İranlılar Abbasi sarayında Bermekilerle birlikte paralel devlet haline gelirken Türkler ordu üzerinden devlet çatısına hakim olmuşlardır. Emin-Memun örneğinde olduğu gibi sadece kardeş çekişmesi değil aynı zamanda Türk komutanlar arasında da çekişme yaşanmakta ve bu da merkezde kaos ortamını beslemektedir. Halife Vasık iki Türk komutan tarafından atanmıştır. Bunlar Vasıf ve İtah’dır. Halife Mustain Türk askerleri tarafından devrilmiş ve keza Mutaz yine Türk komutan Musa ve askerleri tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ömer Bin Abdulaziz izinde salih bir kimse olan Halife Muhtedi de Türk askerleri arasındaki kliklerden birisi tarafından tasfiye edilmiştir.
Türkler Abbasi sarayında disiplin ve şevketleriyle yükselmişler lakin daha sonra entrika ortamının parçası haline gelmişlerdir. Türkler İslamiyet’le şereflenmelerinden sonra bin iki yüz yıl İslam aleminin lideri olmuşlardır. Lakin Erdoğan Aydın ve Ahmet Elden gibi Şuubi kafalar, kafalarını Türklerin Müslüman oluşları esnasında Arapların yaptıklarına takıyorlar. Dertleri İslamiyet’in Türklere kazandırdıkları değil de İslamlaşma sürecinde mevzii zayiatları. Arap şuubi kafaları da İttihatçıları nazara vererek İslam-Türk tarihini karalamakla meşguller. Böylece zıt şuubi zihniyetler tersinden birbirini besliyorlar.
Cahız savaş pozisyonunda İranlıların ilk hamleyi kazandıklarını ama son hamlede kırıldıklarını anlatır. Hariciler ise daha işe girişmeden mağlup olur ve bir daha toparlanamazlar. Kendilerine gelemezler. Türkler ise dirençli, kiyaset ve siyasetçi ve vefalı ve sadakatlidirler. Cahız, Türkler için tarihe geçen sözlerinden birisinde şöyle der: “Türkler ellerinin gücüyle kazandıkları kıt kanaat bir hayata razı olurlar ama başkalarının lütfuyla ve rastgele gelecek sultanlığa minnet etmezler (El Cahız ve Müctemau asrihi fi Bağdat, Daru Sadır, Beyrut, s: 66).” Türklerin en büyük makam, mansıp konusunda bile müstağni olduklarına parmak basar. Türklerin seciyesini iyi tespit etmiştir. Elbette bu seciyenin bir kısmı bugün için kaybolmuştur. Veya tarihin derinliklerinde kalmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.