Kameraya karşı namaz kılmak!
Eski korumalarından birisi Kaddafi de ne namaz ne niyaz ne oruç olduğunu dile getiriyordu. ‘Ya kıldıkları?’ diye bir soruya muhatap olunca şunları söyledi: “O sadece kameraya karşı namaz kılardı…” Bu biraz bana Esat’ın bayram namazları ile Nihat Doğan’ın bir cenazede kamera ile arasına giren adama itelemesini aklıma getirdi. Maun Suresinde bu hal anlatılmaktadır. Maun Suresinde Cenab-ı Hak gösteriş yaparak namaz kılanların vah haline diyor. Bu sureyi anlamakta bir de tefrit hali var. Bu çerçevede Yaşar Nuri Öztürk, Maun Suresini sermayesi yaptı ve herhalde ‘riya ile namaz kılmamak için’ toptan namazı terk etti! Onun yerine Cuma saatlerinde namaz yerine vaktini Saba Tümer ile geçiriyor ve meşgul oluyordu. Bu da Kaddafi veya Nihat Doğan’ın öteki hali yani ifratı veya tefriti olmalı.
Buradan Türkiye’de yaşanmakta olan kavgaya geçeceğim. Bu ülkenin selametini isteyenler meseleyi kederle takip ediyorlar. Düşmanlar ise trans haline geçmiş bulunuyorlar. Türkiye’nin ve hinterlandının an be an ellerine düşmesini bekliyorlar. Mürsi’den sonra Erdoğan’ın düşmesi, Tunus ve Yemen gibi pusuda bekleyen karşıt devrimcileri azdıracak ve Suriye halkına belki de son darbe olacaktır. Onun ötesinde Türkiye üzerine de yanlış akisleri olacaktır. Bundan dolayı öfkenin kontrol edilmesi gerekmektedir. Toz duman altında yol bulmak da mümkün değil. Bundan dolayı olayları biraz soğutmaya almak ve ardından sükunetle karar vermek daha isabetli olur. Düşmanlık, körlük getirir ve dolayısıyla gerçeklere ve sağlıklı kararlar almaya perdedir. Bununla birlikte, kimse de canlı yayında Sisi için istifa eden TRT Arapçanın Mısırlı spikeri gibi Türkiye’ye çalım atmamalı ve iyi niyetini suistimal edememelidir. Olayları önceden kestirmek, uyanık ve caydırıcı olmak gerekir. ‘Araba devrildikten sonra nasihat veren çok olur’ hesabı kışkırtıcılara da kulak asmamak gerekir.
¥
Sudan’da da İslamcılar kavga etti ve önce devlet çatallaştı sonra da diğer amillerin katkısıyla ülke çatallaştı yani bölündü. Burada suçlunun değil suçun muhasebesi yapılmalı.
¥
1997 yılında bir benzeri iç kavga da Malezya’da yaşandı. Malezya’nın Abdulmünim Ebu’l Futuh’u olan Enver İbrahim ile Mahatır Muhammed yollarını ayırdı. Birisi post modern ya da neoliberal İslamcı ötekisi ise muhafazakardı. Bu kavga Çinli azınlık lehine devam ediyor. Ülke yönetiminde Malayların pozisyonunu zayıflatan bir tesire sahip. Fakat kavgayı yapanlar toz duman altında bu faktörü görmüyor bilakis Enver İbrahim Çinli azınlığa siyasi yatırım yapıyor.
Türkiye’ye dönecek olursak; AKP 10 yıl boyunca milli eğitimde patinaj yapmasına rağmen dershaneler meselesine öncelik vermesi kapışmanın hızını artırdı. Burada belki teknik olarak dershanelerin kapatılması doğru bir karar ama yöntemde yanlışlık olduğu zahir. Yolsuzluklar her dönemin zaafı olduğu gibi günümüzün de zaafıdır.
Meselenin küresel zeminden manzarası ise şudur. İçeride, 28 Şubat dışarıda 11 Eylül’den itibaren Allah’ın nurunu söndürmek istediler. Türkiye’deki kavga küresel 11 Eylül’cüler ile yerel 28 Şubatçıların işine yarıyor. Obama döneminde de ABD hala İslami açıdan kaynakların veya köklerin kurutulmasıyla meşgul. ABD’nin çirkin yüzünü artık Obama da örtemiyor. Anlayacağınız İslam üzerine küresel hamle devam ediyor. ABD eski yapılarla birlikte Arap Baharından doğan İslam güneşini söndürmek istedi. Suriye’de ve Mısır’da olup bitenin izahı budur. Türkiye iç ve dış ittifaklarını yeniden gözden geçirmelidir. İslam dünyasının en tehlikeli üç düşmanı vardır. İsrail, ABD ve İran. İran yeniden umuda kapılmış ve Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi cemaat kavgasıyla birlikte hükümetin devrilmesine bel bağlamıştır. ‘Takke düştü takiyye göründü’ diye bir yazıma konu ettiğim Abant gediklisi ve Hizbullah kalıntısı anti propagandistimiz Muhammed Nureddin, Sky News Arabic Kanalına aynen şunları söylüyor: “Başkalarının işine karışmasından dolayı AKP bedel ödeyecektir…” Herhalde bedeli ABD ile yeni ortakları CHP iktidarı üzerinden ödetecek olmalılar. Suriye babalarının veya Esat’ların çiftliği olduğundan AKP halkın yanında durarak mahremlerine girmiş oluyor! Şimdi sırası gelmişken yüreğimi soğutarak söyleyeyim: Hasan Sabbah makamında oturan Veliyi fakih ve ona destek veren Hizbullah ve onun çapulcusu Muhammed Nureddin’i; hep birlikte Suriye ve Irak’ta Sünni katliamları ve soykırımlarından dolayı hem insanlık önünde hem de tarih önünde hesaba çekeceğiz. Dünya şahit olsun ki, döktükleri masum Suriye halkının kanlarında boğulacaklar. Allah intikamını mümin kullarının eliyle alacaktır. Takiyenin altından tarihi kin birikimleri fışkırmıştır. Ama bugünün bir de yarını var. Beklesinler. Ve külli atin karib.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.