Faruk Köse

Faruk Köse

ABD Büyükelçisi Zekeriya Öz, Nuh Mete Yüksel...

ABD Büyükelçisi Zekeriya Öz, Nuh Mete Yüksel...

Basında yer alan iddiayı biliyorsunuzdur. Güya, son operasyonların koordinatör savcısı ve Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, Ergenekon davasından alındığında, “ben olmasaydım Hükümet devrilirdi, bugünlere gelmeleri benim sayemdedir, ne olursa olsun bunları bitireceğim” diyesiymiş. Nitekim Başbakan, “savcı orada burada bunlardan öç alacağım deyip duruyormuş” dedi.

Gerçekten böyle demiş mi dememiş mi, bunu bilemem. Ancak “seçilmişler”in ülke menfaatlerine uygun iş yapmaları halinde “küresel egemen güçler”in istedikleri biçimde “hizaya getirilmeleri”ne yönelik bir “uluslararası operasyon”da “hukuk erki”nin kullanıldığına dair “farklı kesimlerin ortak fikir sahibi olması”, esasında böyle bir şey olmasa bile bu hususta “kanaat birliği”nin hasıl olması cidden önemlidir; dikkate alınması, üzerinde durulması, çözümlenmesi ve sorun olmaktan çıkarılması gereken bir durumdur.

“Operasyon”un “uluslararası” olduğunun, “yabancı odaklar”a dayandığının isbatı var. Nitekim ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frances Ricciardone, “Hükümeti uyardık, bizi dinlemediler. Bugünden sonra imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” diyerek operasyonun bir “uluslararası tezgâh” olduğunu itiraf etmiş oldu. Zira, “yolsuzluk”a dair bir operasyona Halkbank’ın karıştırılmasının sebebi, İran’a yönelik ambargonun Halkbank tarafından delinmesi, İran sermayesinin Türkiye’ye akarak ekonomiye önemli katkılar sağlaması, bunun da “küresel sermaye tekelleri”ni rahatsız etmesi olduğunu ABD Büyükelçisi itiraf etmiş oldu. Malûm operasyondan 3 gün önce AB ülkelerinin büyükelçilerine verdiği yemekte, ülkesinin görüşlerini AB büyükelçilerine anlatırken, “İran’a uyguladığımız ambargoyu Halk Bankası ile kaldırdılar. Bunu engellemek için harekete geçtik. Bugünden sonra İmparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” deyiverdi. Bu, operasyonun arkasında “küresel derin bağlantılar” olduğunun belgesidir işte.

Başbakan Erdoğan, ABD Büyükelçisi’nin sözlerine sert tepki gösterip, “sizleri ülkemizde tutmaya mecbur değiliz” dedi. Dışişleri Bakanlığı ise, Büyükelçi’nin Bakanlığa çağrılmasına gerek olmadığını açıkladı. Ancak tepkinin bu kadarla kalması Hükümet için büyük bir zaafiyet anlamına gelecektir. Bana sorarsanız, Başbakan bu sözle kalmamalı, Dışişleri Bakanı’na talimatı verip ABD Büyükelçisini “persona non grata (istenmeyen kişi)” ilan edip ülkesine postalamalı.

Böyle uluslararası bir operasyona yarar bir sonuç doğuracak şekilde Hükümet’i köşeye sıkıştıran yargı erkinin önemli bir savcısı, bunu bir de “intikam duygusu” ile yaptıysa, durum hepten vahim demektir.

İşte bu noktada Sayın Savcı’ya, “28 Şubat Süreci”nin astığı astık, kestiği kestik gözde savcısı Nuh Mete Yüksel’i hatırlatmak istiyorum. “Demir Savcı” diye anılan bu zat, millet tarafından seçilmiş Merve Kavakçı’nın kapısına dayanmış ve adeta terör estirmişti. Kavakçı’nın kapısına dayanan Nuh Mete Yüksel, zorla götürüp ifadesini almak istemiş, kapısını kırmakla tehdit etmişti. Hatta, bu hukuksuzluğa karşı Kavakçı’yı savunmak için orada bulunan FP Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın “mahkeme kararı bulunmadan eve giremeyeceği”ni belirtmesi üzerine Nuh Mete Yüksel, “kapıyı da kırarım, içeri de girerim” demişti.

Peki, sonra ne oldu? Yapılan, yapının yanına kâr mı kaldı? Halkın seçtiklerine yapılan “bürokrat baskısı” halkın teveccühünü kazandı mı?

Eğer yapanın yanına kâr kalsaydı, bugün, o günün şahinlerinin mahkeme mahkeme dolandıklarını görüyor olmazdık. “Seçilmişlere karşı bürokrat baskısı”nı halk tasvip etseydi, AK Parti’nin oy oranı yüzde 50’yi bulmazdı; Merve Kavakçı’ya baskın yapılmasına sebep olan başörtüsü Meclis’e giremezdi.

Demek ki, “ideolojik yaklaşımlar”la, “duygusal tavırlar”la, ya da “bağlı olduğu sosyal camianın telkini”yle “uluslararası bir hamleye destek olabilecek bir girişim”de bulunarak “seçilmişleri bitirme”ye çalışmakla alınan yollar, gün gelip kişiye “yaptırım ve yük olarak” geri dönebiliyor. 12 Eylül Darbesi bile yargılanıyorsa, Menderes’e yapılanları millet hâlâ unutmamış, affetmemişse, bunun başka izahı olabilir mi?

Şimdi Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün, “Hükümet benim sayemde bu günlere geldi, ne olursa olsun bunları bitireceğim” dediği iddia ediliyor. Bu doğruysa vahimdir; bir savcı “seçilmişleri bitirmek”ten söz ediyor demektir.

İşte bu durum, bana seçilmiş Milletvekili Merve Kavakçı’yı “bitirmek” için kapısına dayanan Nuh Mete Yüksel’i hatırlattı. Bugün onu “hayırla anan” var mı, merak ediyorum. Yanlış hatırlamıyorsam, bir ara hakkında “tutuklama kararı” vardı, “kaseti” falan çıkmıştı.

Savcı Öz, “Ergenekon soruşturmalarının kahramanı” olarak mı, yoksa bir “küresel komplo”ya alet olup “seçilmişleri bitirmeye çalışan kişi” olarak mı anılmak ister? Ne diyelim, karar kendisinin. Ancak, ya “hukuk”a yazık olur, “hukukçuya güven” zedelenirse...

Diyeceksiniz ki, “savcı ne yapsın, hırsızın hiç mi suçu yok?” Bu da yarının konusu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Faruk Köse Arşivi