D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yunus Emre’den Mehmed Âkif’e

Yunus Emre’den Mehmed Âkif’e

Yakın dostu Eşref Edib, Yunus Emre ilahilerinin Mehmed Âkif’i vecd içinde bıraktığını yazıyor. Edebiyatçılarımızın Yunus Emre’yi keşfi, 20. yüzyıldadır. Şiirleri külliyat olarak 1930’larda yayınlanmıştır. Halk ise, Yunus Emre ile içiçe yaşardı. Dillerden düşmeyen ilahileri elbette, tekkelerin vazgeçilmezi idi. Mehmed Âkif’in de Yunus Emre’yi tekkelerde dinlediğini düşünebiliriz. Çünkü bugünkü gibi, radyolar, televizyonlar, plaklar, kasetler, CD’ler... yoktu. Öyle istediğiniz zaman müzik dinleyemeziniz. Müzik için vesile, düğünler bayramlar dışında, hususi meclislerde olabilirdi. 

Tekkeler mûsıkînin yaşadığı ve yaşatıldığı kurumlardı. Hatta Mevlevî tekkeleri bir nevi konservatuvar gibi çalışırdı. 

Eşref Edib, Âkif’in sevdiği üç Yunus ilahisinden söz ediyor. İlki, 

Severim ben seni candan içeri

Yolum vardır bu erkândan içeri

İkincisi, 

Bu akl ü fikr ile Mevla bulunmaz

Bu ne yaradır ki zahmi onulmaz 

Ve üçüncüsü,

Ben yürürüm yane yane

Aşk boyadı beni kane.

Ne akilem ne divane

Gel gör beni aşk neyledi

Bu lirik ilahiler tekkelerin vazgeçilmezidir. Bir ihtimal, Mehmed Âkif’in taşbasma Yunus Emre divanlarını görmesidir. Fakat esas olarak tekkelerin bu tesiri meydana getirdiğini düşünülebilir.

Yunus Emre’nin sesi ve nefesi Anadolu’da büyük bir edebiyatın başlangıcını müjdeliyor. Türkiye yurt dışında dilimizi ve kültürümüzü tanıtan kurum oluştururken Yunus Emre adının öne çıkması boşuna değil. Yunus Emre’nin yedi asır öncesinden Mehmed Âkif’i müjdelediğini söyleyebiliriz. Bütün çağdaş edebiyatımız ona borçludur. 

Mehmet Âkif’i vefat yıldönümlerinde anmak, 1940’larda başlayan, Nureddin Topçu, Ahmet Kabaklı gibi isimlerin sürdürdüğü, daha sonra Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1978’den itibaren Taceddin Dergâhı’nda ihya ettiği bir gelenek. Şimdilerde yurt dışında bu tür faaliyetleri Yunus Emre Kültür merkezleri üstleniyor. 

Geçen sene bu zamanlar Mısır’da, Kahire’de Yunus Emre Kültür Merkezin’de, Elezher Üniversitesi’nin Diller ve Tercüme Fakültesi’nde Mehmed Âkif’le ilgili konuşmalar yaptık. Bu sene, Mısır olduğu gibi kalsa idi, orada Gölgeler sempozyumu yapmak niyetinde idik. Malûm olduğu üzere Mehmed Âkif son şiir kitabı Gölgeler’i 1933’te Kahire’de yayınladı. Türk edebiyatının bazı şaheser şiirleri Mısır’da yazıldı. Bu önemli edebiyat hadisesinin yıldönümü vesilesiyle büyük şairimizi bir daha yâd edecektik. Mısır’da olmayınca, Burdur Mehmet Âkif Ersoy Üniveritesi ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ile ortaklaşa Halkalı Ziraat Mektebi’nde 26-27 Aralıkta Gölgeler Bilgi Şöleni yapacağız. Malûm, Mehmed Âkif’in yüksek tahsilini yaptığı bina Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne tahsis edildi. Üniversite yönetimi de salonlarını böyle güzel bir faaliyete açtı. 

Geçen sene Mehmed Âkif’in yaklaşık 11 yılını geçirdiği Kahire’de Yunus Emre Kültür Merkezi’nin bir faaliyet düzenlediğini belirtmiştik. Bu sene ata yurdu Kosova’da yine aynı kuruluşumuzun davetlisi idik. Ahmet Fidan, A. Vahab Akbaş ve İbrahim Eryiğit’le Priştine ve İpek’te yapılan toplantılara katıldık. Kosova’ya gidiş ve gelişimiz “Balkanlardaki hava muhalefeti” dolayısıyla hayli maceralı oldu. Hava raporlarında dinlediğimiz “Balkanlardan gelen hava muhalefeti”ni bizzat yaşadık. Priştina Hava alanı “donucu sis” yüzünden kapandığı için hava yolları tarafından bir gece İstanbul’da bir otelde konaklatıldık. Ancak ertesi gün akşama doğru Piriştine’ye vasıl olabildik. 

Dönüşte de hava muhalefeti peşimizi bırakmadı. Bütün uçuşlar iptal edildi. Üsküp de aynı durumda idi. Bir tek Arnavutluk’un başkenti Tiran müsaitti, 4 saatlik bir otomobil yolculuğu ile hava alanına ulaştık. Gece geç vakit İstanbul’a indik. Sabaha karşı da Ankara’ya vasıl olduk.

Kosova’daki Yunus Emre Kültür Merkezi faaliyetleri ile göz dolduruyor. Vardığımız akşam yapılan “Mehmed Âkif’i ata yurdunda anma” toplantısına değerli büyükelçimiz Songül Ozan hanımefendi de katıldı. Türk temsil heyetini meydana getiren herkes orada idi. Elbette Piriştine’nin bir çoğunu şahsen tanıdığımız Türk şair, yazar ve ilim adamları da salonda yerlerini almıştı. 

Mehmed Âkif’in ata yurdu Kosova’da anılması bilhassa önemli. Büyük şairimiz baba yurdunu hiçbir zaman unutmamıştı. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra İpek’e, babasının doğduğu köy olan Suşitsa’ya gittiği, orada akrabaları ile görüştüğü biliniyor. Balkan Harbi sırasında Mehmed Âkif’i ızdıraplar içinde bırakan hadiseler cereyan etti. Bir taraftan nüfus dengesini sağlamak için Müslümanlar katledilirken, bir yandan da ayrılıkçı Anavutlar Sırplarla işbirliği yaparak Osmanlı’dan ayrılıyorlardı. İşte bu ızdıraplar içinde büyük şairimiz, “ben ki Arnavudum” dedi. Fakat bu hitap, asla etkin bir vurgu taşımıyor, aksine etnik ayrılıkçılara karşı söylenecek sözlerin altını çizmeye yarıyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi