‘Milli devletleri gömün!’
Gezi’de Türkiye’nin kaybı 60 milyar doları bulmuştu.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın verdiği bilgiye göre, 17 Aralık’tan bu tarafa şirketlerin değeri 20 milyar dolar eridi.
Dolar tüm zamanların rekorunu kırdı. Kan kaybı artarak devam ediyor. Tabii bunun halka da bir faturası, bir yansıması olacaktır.
Fakat tıpkı Gezi kalkışmasında olduğu gibi halk bu son operasyonda da neyin ne olduğunu görmeye başladı.
Başbakan’ın Karadeniz turu bunun bir göstergesiydi…
Daha önce de yazdım. Egemen güçler Erdoğansız AK Parti, güçsüz bir Türkiye planı yapıyor.
Başbakan Erdoğan’ın 2009’da Davos’ta “Bir dakika” dediği gün bu planın miladıdır. Aslında bunun ilk işaretini “İsrail Özrü”nün ardından Erdoğan’ın ABD gezisinde görmüştük.
Yani bugün olup bitenler sadece Cemaat-AK Parti kavgasından ibaret değildir…
Düğmeye Gezi’de basılmıştır.
Bugün AK Parti’nin karşısında duran uluslararası güç odakları ile taşeronlardan oluşan ittifak tıpkı Gezi’de olduğu gibi iyot gibi ortaya çıkmıştır.
Peki mekanizma nasıl işliyor, kumanda kimin elinde, 1 numara kim, kazanan kim olacak, kaybeden kim?
Bu sorulara cevap bulmaya çalışalım…
Aslında bu soruların cevabını ABD’nin iki numarası Joe Biden’in Gezi sürecinde yaptığı 20’ye yakın açıklamada bulmamız mümkün.
Batı’nın 17 Aralık sürecinde Erdoğan’ın karşısındaki bloka olan desteği açıkça deklare etmemesinin nedeni de yine Gezi’de gizlidir.
Batılı ittifak saldırdıkça, Erdoğan hem Türkiye’de hem de İslam dünyasında güç kazanıyor.
Türkiye’de bir damar uyandı. Buna Milli bilinç de diyebiliriz.
Karşı tarafta ise tüm dünyayı hakimiyetleri altına almak isteyen neo-conlar ve işbirlikçileri var. Misyonları ise net.
Artık bunu gizli saklı da yapmıyorlar.
Siyonist odak FRPI’nın yayın organı olan ORBIS’teki makalede misyonlarını açıkça şöyle tarif ediyorlar: “Amerikalıların misyonu milli devletleri gömmek, onların boşta kalmış halklarından daha büyük birlikler oluşturmak ve kendi kudretiyle bu yeni düzene karşı muhtemel sabotajcıları sindirmektir.”
Yani neo-conlar millet ve devletini önceleyen, ülkesini çağdaş medeniyetler üzerine çıkarmak isteyen Erdoğan’ı, sabotajcı olarak görüyor ve sindirilmesini istiyor.
Büyük resme bakarak yıpratma kampanyalarını böyle değerlendirmek gerekir.
Bu mihraklar planları bazı coğrafyalarda gerçekleştirmiş olabilir.
Fakat bizim ülkemizde bu mümkün mü?
Buna sıfır ihtimal veriyorum.
Bunu 28 Şubat’ta denediler. Başarılı olabildiler mi?
Kısa vadede, dar çerçevede evet denilebilir.
Ama uzun vadedeki durum ortada.
Müslüman, yılanın deliğinden iki kere ısırılmaz.
Bu yüzden AK Parti’ye olan millet desteğini sarsamıyorlar.
Hükümetin karşısında duranlar istediği kadar güç birliği yapsınlar. Hiçbir sonuç alamayacaklardır. Çünkü Erdoğan gücünü Hak’tan ve halktan alıyor.
Kriz ve sıkıntıları güç odaklarına değil milletine götürüyor.
Bu günler de aşılacaktır.
Erdoğan, belki yarın belki de bir sonraki gün kabine değişikliğinin yanında valiler ile emniyet müdürleri kararnamesini de çıkartıp seçime hazırlanacaktır.
Kulislere yansıyan bilgilere göre öngörülen revizyonu da şöyle sıralayabiliriz;
Sadullah Ergin’den boşalacak Adalet Bakanlığına Bekir Bozdağ, Bozdağ’ın yerine de Prof. Mustafa Şentop veya Mehmet Ali Şahin düşünülüyor.
Fatma Şahin’in yerine Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, İçişleri Bakanı olarak da Efkan Ala ile Oğuz Kağan Köksal’ın adı geçiyor. AB Bakanlığı için ise Mevlüt Çavuşoğlu’nun adı geçerken, Binali Yıldırım’ın yerine de Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın adı konuşuluyor. Ekonomi Bakanlığına Nurettin Canikli düşünülüyor.
Bunların dışında Erdoğan’ın tabiriyle “her an her şey olabilir”. Sürprizlere açık bir durum söz konusu.
Ama mühendislik çalışmalarına bu millet hiçbir zaman prim vermedi bundan sora da vermeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.