Bu Savaş Bizi Yıkar
BU ülke halkının çoğunluğunu oluşturan biz Müslümanlar ne zaman adam olacağız, doğru dürüst Müslüman olacağız?
Şu son asırda, cennetmekan Sultan Abdülhamid Han efendimizin tahtından indirilmesinden sonra başımıza gelmeyen kalmadı, yine akıllanmadık, uslanmadık, derlenip toplanmadık, birleşip tek bir Ümmet olmadık.
Cumhuriyetin ilanından sonra başımıza büyük felaketler geldi,
27 Mayıs 1960 darbesiyle yerlere yıkıldık,
Ardından 12 Mart 1971 darbesi,
Onun ardından 12 Eylül darbesi,
Daha sonra 28 Şubat darbesi…
Bunca darbe yedik, bunca zulme ve hakarete uğradık, bunca sıkıntılar çektik ama hâlâ akıllanmadık, derlenip toparlanmadık.
Biraz gün yüzü gördük, biraz hürriyete kavuştuk, derlenip toparlanacağımıza şimdi de iktidar cemaat savaşları veriyoruz.
Zulüm, baskı, sıkıntı çektiğimiz zamanlar ağlar sızlanırız; düze çıktığımız zaman yan gelir yatarız, tedbir almayız.
Yapacağımız ilk işlerden biri tek bir Ümmet teşkilatı kurmak ve başımıza râşid bir İmam seçmek değil midir? İşte bunu yapmayız. Ümmet olmadığımız, birleşmediğimiz için başımız beladan, musibetten kurtulmaz.
Kur’an birleşin, sakın ayrılmayın parçalanmayın der, biz aldırmayız.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) birlik olun der, yine aldırmayız.
Akıl ve bilgelik bir ve beraber olun der, tınmayız.
Kendi yakın tarihimizden ibret almıyoruz.
Suriyeden ibret almıyoruz.
Mısırdan ibret almıyoruz.
Birliğe, beraberliğe, Ümmete, İmamete cami hoparlörleri, şadırvan muslukları, lüks umreler kadar önem vermiyoruz.
Birbirinden kopuk, her biri kendi başına buyruk cemaatlerimizin, tarikatlarımızın, hizip ve fırkalarımızın, dernek ve vakıflarımızın, çeşit çeşit İslamcılıklarımızın sayısı bini geçti.
Ümmet birliği bakımından tam bir fetret devri yaşıyoruz.
Kafirler ve münafıklar bize bölünün, parçalanın, birbirinizle çekişip tepişin dediler. Biz âmenna öyle yapalım cevabını verdik.
Şu manzaraya bakın: Müslümanlardan oluşan bir iktidarla, dinî bir cemaat kıyasıya savaşıyor.
Bu savaşın galibi olur mu?
Ne kadar dinsiz, densiz, ahlaksız varsa Müslümanların bu savaşı karşısında zil takıp oynuyor.
Allah ve Resulü bize, sakın kafirleri dost ve velî edinmeyiniz diyor, bizim bir kısmımınız tam tersini yapıyor.
Tehditler, beddualar, lanetler uçuşuyor.
Bir anlaşmazlık olduğunda Müslümanların bu konuda Allahın Kitabını, Resulün Sünnetini, Şeriatı, Hikmeti hakem kılmaları gerekmez mi?
Çok açık yazacağım:
Biz kendi yakın tarihimizden ders almazsak… Suriye faciasından ders almazsak… Mısırdan ders almazsak… Filistinden ders almazsak ve derlenip toparlanmazsak; akıbetimiz onların sonu gibi olur.
Birtakım beyinsizlerin hırsları yüzünden ülkemiz bir iç savaşa doğru sürüklenmektedir.
Bunca tefrika, keşmekeş, kaos, anarşi içinde hâlâ kuvvetli bir Ümmetleşme cereyanı ve teşebbüsü yok.
Hâlâ birleşip başımıza râşid ve muttaki bir reis seçip de ona biat ve itaat edemiyoruz.
Hâlâ bir sürü islamî dükalıklara, kontluklara, prensliklere, baronluklara, beyliklere bölünmüş vaziyetteyiz. En gevşek şekliyle olsun bir federasyon veya konfederasyon kurmaya yanaşmıyoruz.
Mübarek Ramazanlarda papazlarla iftar yemeği yiyenler, öteki meşreblere mensup sâlih Müslümanlarla bir araya gelemiyor.
Yakın tarihimiz, bunca askerî darbe, Filistinde Suriyede Mısırda İrakta Afganistanda olup bitenler bizi uyarmadıysa, bundan sonra uyanmamız pek zor olur.
Düşmanlarımız kına yakmış sevinçlerinden oynuyor, biz birbirimizle savaşıyoruz.
Yazık yazık çok yazık!
* (İkinci yazı)
Şehirlere Adamlar Göndermek
İKİ senelik bir eğitim merkezi açılsa, rehberlik dersleri verilse, burada yetişen kimseler bilahare şehirlere ve beldelere gönderilse gittikleri yerde ilimleri, sanatları, faydalı iş ve hizmetleri teşvik etseler, öncülük yapsalar.
Bir örnek vereyim:
On beş bin nüfuslu tarihî bir şehir. Buraya kendi arzusuyla giden zat, önce yerleşiyor ve bir çevre ediniyor.
Sahih itikatlı, beş vakit namazı kılan, temiz bir kimsedir. Etliye sütlüye karışmaz. Dedikodu yapmaz, aleyhinde konuşulsa kızmaz ve aldırmaz…
Bu zat orada şu işleri yapmaya çalışsa:
1. Eskiden var olan, sonra sanatkarı kalmayan ve üretilmez olan geleneksel el sanatlarından birkaçını canlandırmaya çalışsa. Mesela yün ipliğinden el tezgahında ihram dokusa veya dokutsa. Sanat boyutlu (saksı ve güveç değil) çömlekçiliği canlandırsa… El yapımı kağıt, ağaç oyma işleri vs… Bunlar gibi üç yüze yakın millî, islamî, geleneksel sanatımız vardır. Bunlar canlandırılırsa, ürünlerini turistler hatıra olarak alabilir.(İstisnalar dışında yerli halkın sanat eşyasına ihtiyacı yoktur. Onlar cep telefonu melefonu…)
2. Bu zat, gittiği yerde Osmanlıca öğrenimi teşvik etse, kendisi bu konuda uzmandır, isteyen gençlere ücretsiz kurslar verse.
3. Şehirde hat, tezhib, ebru ve benzeri sanatları canlandırsa.
4. Bütün iyi, hayırlı, faydalı işlerde öncülük yapsa.
5. Herhangi bir hasedi, kıskançlığı, cemaat ve fırka holiganlığını önlemek ve def’ etmek için son derece mütevazı olsa, yüzüne bir şamar vurulunca öbür yanağını çevirse.
6. Kovulsa, hakarete uğrasa bile azmini ve sebatını yitirmese.
7. O şehirde yetişmeyen bir meyveyi, tahıl ve bakliyat türünü oraya getirtip yetişmesi hususunda rehberlik etse.
Böyle elemanlarla, ihlasla hizmet edilirse çok hizmetler yapılabilir.
Zamanla yüzlerce şehrimizde ilimler, fenler, sanatlar inkişaf edebilir.
Fütüvvet ahlakına dönebiliriz.
İmkansız âciz kimler böyle fütuhata nail olabilir mi?
Bendeniz olabileceklerine inanıyorum.
Minicik bir tohumdan bir çınar ağacı bitebilir.
Başarı Allahtandır. Hak Teala ihlaslı ve düzgün kullarına başarı verir.
Öyle günler gelebilir ki, birtakım şehirler, beldeler böyle adamları arar ve davet eder.
Bu iş ve hizmetler için tercihan İstanbulda bir dernek kurulmalıdır.
Bu derneğin kurucuları ve idarecileri ehliyetli, liyakatli, uzman, ahlaklı, ihlaslı, çok yüksek kültürlü olmazlarsa iş yürümez.
İyi bir plan program yapılmazsa hizmet edilemez.
Çürük çarık adamlara ders verilirse onlar hizmetlerin, işlerin canına okurlar, içine ederler.
Eskiden büyük şeyhler ve mürşidler halifelerini başka şehirlere gönderir, oraları mânen aydınlatırlarmış.
Bu anlattığım işler öyle pek kolay olmaz.
İslamda iğne ile kuyu kazmak vardır.
Bu ise her kişinin kârı=işi değildir.