Akıl ve vicdanla düşünme vakti
Gündem malumunuz...Biraz bundan sıyrılmak lazım. “Kim ne demiş, ne yapmış” merakını bir kenara bırakıp; aklımızın, vicdanımızın sesini dinleme vakti, gerektiğinde de yutkunup susma.
Televizyon izlerken denk gelen o reklamdaki söz bile bana çok ama çok uyarıcı geliyor: “Siz ne yerseniz çocuğunuz da onu yer”
Düşündürücü, gülümsetici bilgelik hikayeleriyle bir nefes alalım…
“İran hükümdarı Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim Han’a kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderir. Sandık açılır. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar. Fakat, sandık açılır açılmaz, etrafa pek fena bir koku yayılır. Önce, hiç kimse bir anlam veremez, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra, mesele anlaşılır. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş. Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor…
Cihan padişahı emir verir: "Herkes düşünsün. Bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız.” Ve çözümü yine kendisi bulur. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatılır. Sandığın içine, o zamanın en nefis gül kokulu lokumlarından hazırlanmış bir kutu yerleştirilir. Kutunun altına da, bir satırlık yazıdan ibaret pusula iliştirilir.
Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra Şah İsmail'e gönderilir.
Sandık, Şah'ın huzurunda açılır. Sandık açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılır. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanlı Elçisi, Şah’ın tedirgin olmaması için, önce kendisi tatmak kaydıyla büyük bir saygı ve nezaketle, Şah İsmail'e lokumdan ikram eder. Bilâhare, görevliler, huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlarlar lokumdan. Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.
Osmanlı Elçisi, Şah'ın şaşkınlığını gidermek için, lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatır. Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde, bu sefer, şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifadesi alır; “İsmail! herkes yediğinden ikram eder”
***
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını
sorar.“Evet” diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu
oracıkta parçalar.
Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.
“Hayır “diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için
aslanın öfkesinden kurtulamaz.
Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle
olur: “Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor!”
***
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır.
Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir, “Fakat, kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak?”
***
Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
"Bakın" diyor. "Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey..."
Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar".
Bir (0) daha..."Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz".
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek... disiplin... sevgi...Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...
Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor: "Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir.”
***
İlminin genişliği ve derinliğiyle meşhur olan bilgeye sormak üzere sorular hazırlamışlardı. Sorularını sırasıyla sordular ve bilge de cevapladı:
“En akıllı kişi kimdir?”
“Her zaman başkalarından öğrenecek şeyler bulan kişidir.”
“En güçlü kişi kimdir?”
“Öfkesine hakim olan kişidir.”
“En zengin kişi kimdir?”
“Ellerindeki hazinenin, yani yaşadığı günün ve saatinin kıymetini bilen kişidir.”
“Saygıya kim layıktır?”
“Kendisine ve dostlarına saygı gösteren kişi.”
Bu cevaplar üzerine birisi dayanamayıp atıldı: “Ama efendim, bu söyledikleriniz o kadar açık ve belli şeyler ki!”
“Zaten çok açık olduklarından” diye cevapladı bilge, “İnsanoğlu onları bu kadar çabuk unutabiliyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.