Kadrosuzluk
Şöyle bir hesaplama yaparsak; Ergenekon denilen örgütün ortaya çıkarılmasındaki asıl neden, 1 Mart Tezkeresi’nde darbecilerin Pentagona karşı yanlış ata oynamalarıdır.
Maksatları ABD’yi değil, iktidarı zora sokmaktı.
Ne var ki silahlar ters tepti...
Bu aynı zamanda “CIA’nın kullan, imha et” taktiğinin bir sonucudur.
Okuyucu hatırlar; defaten yazdım, Ergenekon örgütü yargıya düştüğünde AK Parti’nin bu örgütü deşifre edecek mahiyette kadroları yoktu.
“Kel ilaç bulsa başına sürer” misali, AK Parti neredeyse kapatılıyordu.
Yine defaten; cemaatçiliğin devlet yapılanmasında tehlikeli boyutlara ulaştığını, bir elin bu cemaati yönlendirdiğini, sonuçta faturanın iktidar ile Fethullah Hoca’ya çıkacağına işaret etmiştim...
Şimdi geldik sonuca, görüyoruz ki işler iyice karıştı.
Ne Zaman Gazetesi, ne de televizyonlar Fethullah Hoca’yı dinlemiyor. Bu yayın organları CHP eşliğinde sözde hizmet adına ülkenin yüzde ellisi ile çarpışıyor...
Savcı Zekeriya Öz, o günlerin popüler hem de cemaatçilik adına kahraman(!) bir savcısı.
Aynı zamanda Ergenekon örgütünün celladı!
Bu savcı ile diğerlerine en çok Kılıçdaroğlu yüklendi, hakaretler yağdırdı.
HSYK’ya “militan” dedi. “AK Parti yargısı” dedi...
Ama şimdi aynı Kılıçdaroğlu, Öz’e “güvenilir devlet adamı” diyor, HSYK’ya sahip çıkarak iktidara yükleniyor... “Bana İkinci Kemal derler, ben aynı zamanda Adalet Komisyonunu basan militan savcıya da sahip çıkarım, kışkırtırım, eylemlere iterim.
İsterse Şaron olsun, Esad olsun fark etmez, yeter ki AK Parti karşıtı olsun.”
Bu tip bir muhalefeti garipsemedik, CHP ile yandaşları biliyor ki, iktidar bir asra yakındır sandıkta olmadı, olmuyor da. Halk kendinden olmayana iktidar vermiyor.
O zaman tek çare karalamak, darbelemek, hırçınlaşmak, yurtdışı bağlantıları kurmak...
Asıl konuşmamız gereken, darbe aynı zamanda bir örgüt işidir.
Devleti yönetenler sağlam kadrolarını kuramayıp yetkileri liyakatsızlara, vefasızlara dağıtırlarsa darbe veya yapay kadrolaşma kaçınılmaz olur. Biraz daha ilerisini söylemiş olayım, örgütün karşısında sandık zayıf kalır, hatta bir süre sonra işe bile yaramaz.
Hani deriz ya kırk kişi.
O gücü bul dünyayı yerinden oynatayım...
“Gezi Parkı” olayları kendini gösteriyordu.
İktidar kanadında kimin kaçacağı, kimin dik duracağı hakkında aşağı yukarı kanaatler oluşmaya başladı. Sonra da istifalar. Bu demek oluyor ki kadro iyi değil, çevredekiler günübirlik.
Kadrosuzluktan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi bir gecede yıktılar.
27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri öyle olmadı mı?
Ortadoğu’yu kendi emellerinde sömürmek isteyen şeytani güçlerin istihbaratları her şeyi ile donatılmış, eğitilmiş, planlı, projeli... İslami örgütleri ciddi bir şekilde takip ediyorlar.
Bir iktidarı iki savcı ile birkaç polis yıkabilecekse oturup da düşünmek lazım.
Önemli noktaları sağlamlaştırmazsan bakmışsın ki bir sabah erkenden dayanmışlar kapına.
“Halkbank’ın İran’la ilişkilerinin kesilmesini istedik. Dinlemediler. Bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz” şeklindeki açıklamayı yapan ABD Büyük Elçisi Ankara’nın hâlâ suyunu içiyorsa bunun altını kalın çizgilerle çizmek lazım. Demek ki yolumuz uzun, işimiz zor.
Davos sonrası dış güçlerin niyeti belli: Erdoğansız (omurgasız) AK Parti projesi...
Başbakan diktatörmüş, kimseleri dinlemiyormuş propagandalarının anlamı, “bizi dinlemiyor, istediklerimizi vermiyor” demektir. Bush’un yazdığı mektup bunu doğruluyordu:
“Havaalanlarının açılması için tam 16 sefer verdiğiniz sözü tutmadınız.”
Bu mektup Başbakan’a Irak çıkartmasında sitem mahiyetinde yazılmıştı.
Atlatma Türkiye dış politikasında alışılmamış bir yöntem. Merhum Erbakan Hocamız hariç, ABD ile İsrail ne istendiyse Türkiye hep verdi, yok demedi; diyemedi.
Beni en çok düşündüren, iktidarın dengesi bozulursa yüksek basınçtan alçak basınca yüklenme olayı. Yüksekten görev değişikliği yapıyoruz diye en çok yalakalık yapanlar boşluğu doldurmaya kalkışırsa sorun bir iken iki olur. Yapıyoruz diye bozmuş oluruz.
Daha sonraki yazılarımda değinmekle beraber, HSYK’nın yeniden yapılanmasındaki açıklamalar beni düşündürüyor. HSYK’nın RTÜK gibi olması oldukça sakıncalı.
Meclis’te grubu bulunan her parti HSYK’ya üye göndermesi halinde, bilesiniz ki Adalet Komisyonu’nu basan militan savcıdan daha militanları seçilecektir.
Ondan sonrasını düşünün.
Devlet yönetimi; kadro, sonra da ekip işidir.
Varsa varsın, değilse halk her zaman belirleyici değildir, olsa Suriye’nin, Mısır’ın başına bunca belalar gelmezdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.