Karşıdan karşıya geçmek
Su içmek için nehrin kenarına yaklaşan bufaloların başına gelenleri belgesellerde izliyoruz.
Nasıl tuzağa düşüyorlar, nasıl avlanıyorlar!
Demek oluyor ki karşıdan karşıya geçmek öyle kolay bir iş değil.
Sayın Başbakan’ın sık sık tekrarladığı kefen işi.
“Kefenimizi giydik yola çıktık.”
Tabii ki öyle, çünkü azgın timsahlar aç kurtlar gibi ağızlarını açmış bekliyorlar.
Hele diyorlar, İmparator’u düşürelim de gerisi kolay.
Gerisi bir zeytin tanesi gibi, çatalı batırdın mı gitti.
Hani demiştim ya, yattılar koçun altına.
Düşecek de kapacaklar...
Anadolu, iki asra yakındır çok yönlü şeytani hilelerin pençesinde kıvranıyor.
II. Abdülhamid’i devirebilmek için önce 21 Temmuz 1905 tarihinde de bombalı bir suikast. Hakan “bir lahza”(an) gecikmemiş olsaydı parçaları havaya uçacaktı.
Bu patlamada 26 kişi ölü, 58 kişi yaralı.
İşte o kanlı sahneye Tevfik Fikret gibilerin yazdığı şiir:
“Ey şanlı avcı, damını bihûde(beyhude) kurmadın
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın.”
Arkasından (24 Nisan 1908) 31 Mart Vakıası patlak verdi. Bu da sözde İngiliz’lerin meşrutiyet karşıtlarını sokağa dökmesi, aslında ittihatçıların bir oyunu.
İstanbul medrese öğrencileri ile askerleri yanına alan bir kısım mollaların ayaklanmalarına sahne oluyordu. Arkasından kurtarıcı edasında, Halaskar Asker dedikleri ittihatçılardan emir alan çete hemen harekete geçerek II. Abdülhamid’i tahtından indirdiler.
Artık ondan sonrası Osmanlı devleti için bir kabus, her taraf timsah, her köşede bir ihanet.
Haşhaş mı yulaf mı ne derseniz diyin, o günkü 31 Mart Vakası, bugünkü 17 Aralık operasyonu. Farkı yok, aynı odaklar, aynı mimikler, aynı sözler, sazlar...
O gün sarayın hazinesi talan edildi, bugün de 130 milyar dolar halkın cebinden patronun kesesine indirildi. Bu soygunun ideolojisi o gün de bugün de hürriyet, adalet, eşitlik...
Hürriyeti kimlerin istediğine dikkat edin, bu kesim bir gecede birkaç yatak değiştiremiyormuş, sevgililer günü yapamıyormuş, kız erkek aynı evi paylaşamıyormuş...
O yüzden, ülkenin Başbakanı diktatör!
Kim ne derse desin, iş tuttukları Yahudi sermayesi piyasaya dalınca doları, avroyu topladı götürdü. Arz ve talep işi, dövize suni talep artınca benzinde, mazotta, elektrikte, doğalgazda halkın sırtına binen yüzde onluk enflasyon. Timsahlar misali yuttular gittiler.
“Halkçılık” dedikleri olay bu işte, CHP reyonunda halkı ezmeden halkçılık olmuyor.
Yine de ekonomi temelden sarsılmadı, piyasalar karışmadı, yokluklar oluşmadı.
Hakkında şefaat edeceğimiz(!) Ecevitli günler olsaydı düşünün ki ülke ne hale gelirdi.
Küresel ekonomik krizde bile ayakta kalan tek ülkenin Türkiye olduğunu dost düşman herkes biliyor. Ne var ki miyop olanlar bilmiyor, daha açıkçası bilmek istemiyor.
Bedduaya yatıyorlar ki; ülke kalkınmasın, bozulsun, yıkılsın, dağılsın. Hatta kar yağmasın, yağmur yağmasın, toprak çekilsin, dereler kurusun, barajlar dibe vursun...
Hiç kimse kuzu postuna bürünmesin, yalandan gözyaşı dökmesin...
Gecede on rekat nafile teheccüd namazı kılabilirsin, hatta elinden cevşeni de düşürmeyebilirsin, bunlar güzel de, asıl olan “ilimi siyasete” aklın ermiyorsa bilesin ki uykudasın.
Veya birileri boynuna halkayı geçirmiş güdüyor seni...
Emperyalist dalgalar, çıkarcı ilişkiler, Evangelist hareket, İsrail’in Ortadoğu’daki emelleri.
Her ne niyetle ise; ilişki kurduğun şeytani odakların ülkeye giderek zarar verdiğini gözün göremiyor mu, gönlün hissetmiyor mu, kafan çalışmıyor mu?..
Asıl beni ürküten, yine de işi ehline verememek...
Nehrin kenarına masumane duygularla yaklaşıp da su içmekte olan bufaloyu öylece kapıp götürüyorlar, gidiyor. Şimdi de yanlış yapanı alalım derken, yerine konanların bir kısmına bakıyorum, onlar da her an Timur ordusu saflarına iltihak etmeye namzet tiplerden, yerine göre timsahlar...
Merakım, bu gibileri üst kademedekilere kimler öneriyor?
Anlaşılan istişare, referans zayıf...
Yoksa bu da aynı projenin bir başka versiyonu mu?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.