Hedef Müslümanı Dinsiz Yaşatmak 1
Kabul edelim ki bu çağda İslam karşıtlarının pazarlık gücü kuvvetli, elleri sağlam, teklifleri de çok kurnazcadır. Zehiri yine altın tasta sunuyorlar. Bizi incitmeden öldürmek istiyorlar yani. Çok merhametli oluşlarından mıdır dersiniz?
Asla! Kurnaz oluşlarından!
Bu asrın İslam düşmanı politikacıları, askerleri, düşünürleri, sermaye sahipleri, hatta maalesef yer yer hocaları, ilahiyatçıları, velhasıl top yekun emperyalistler ve kuklaları, “insan ruhunun derinliklerindeki kalıcı izler ve etkilerin kolay kolay sökülüp atılamayacağı” gerçeğinin idrakinde olarak, İslam’ı yok etmek için, Müslümanlara doğrudan dinlerinden dönmeyi teklif yerine, din dışı bir hayat yaşamayı teklif etmişlerdir.
Bu teklifin yaldızlı kelimeleri ise, “aydınlanma, çağdaşlaşma, laiklik, sekülerizm,” hatta “demokrasi, halk iradesi, parlemanto” gibi kavramlardır. Bu kavramlarla varılmak istenen hedef, bir müslümana, müslümanca bir hayat yerine, din dışı, dini öncelemeyen, belki öteleyen, dini kayda almayan, yok sayan bir hayatı yaşatmaktır.
Böyle bir hayat ise, İslam açısından aslında sırat-ı müstakîm’den sapmak ve dalalete giden bir yola girmektir. Ama kimse ona “kafir” olduğunu söylemeden, kendisi de “irtidat ettiğini”, yani dinden çıkıp küfre düştüğünü, “mürted” olduğunu bilmeden bu yola girmek ve değerli ömrünü yele vererek bitirmektir.
Çünkü İslam kayda alınmadan yaşanan bir hayat, baştan sona inkar, günah ve fıskı, yani Allah Teâlâ’ya isyan edip baş kaldırmayı içermektedir haliyle.
Nefisler, eğitim ve terbiyeden geçmeden önce, yani bilgi ve salih amel ile donatılarak belli bir mücahededen geçirilmeden önce, zaten “emmâre”dir. Yani günaha meyilli, günahı isteyen, hatta günahı emredendir.
İnsanın uyacağı iki otorite vardır; Ya Allah, ya nefis.
Şeytan, sadece nefsin yardımcısıdır, o kadar.
İnsan, Allah Teâlâ’ya itaat ettiği oranda Müslüman, inkar ettiği oranda kafir, isyan ettiği oranda fasık, facir ve günahkardır.
Şimdi burada kelamî bir proplem olan “amel imandan bir parça mıdır, değil midir?” konusuna girmek istemiyoruz. Demek istediğimiz şu: insan karar verecek; hayatı Allah Teâlâ’nın iradesine, yani istek ve buyruğuna göre mi yaşayacak, yoksa O’ndan bağımsız olarak kendi irade ve istediği gibi mi?
O’ndan bağımsız olarak, kendisi istediği gibi yaşamanın adı dine göre “heva”dır ve bu da küfürdür. Din “heva”ya, “nefsi ilah edinmek” diyor. Ama “çağcıl” düşüncede işte buna “özgürlük, bağımsızlık, laiklik, seküleriz, çağdaşlaşma, aydınlanma”, hatta giderek “pozitivizm”, “ateizm” diyorlar. Veya kendilerince bir anlaşma yaparak “deizm” diyorlar. Yani kendi kendilerine çalıp oynuyorlar. Hepsinin ortak özelliği, hayatı Allah’ı hesaba katmadan yaşamaktır. Allah’tan bağımsız, dilediğince ve özgürce yaşamak…
İşte bize göre küfre atılan adımlar buradan başlar. Bunlar, din açısından bir sapmadır, dalalettir. Aslında herkes, hadi diyelim birçokları bunun bilincindir, ama kimisi halkın kınamasını ve dışlamasını umursamaz, açıkça söyler, kimisi de çeşitli çıkarlarını kaybetmek istemediğinden “takiyye” yapar, açıkça söylemez veya kelimeleri tahrif eder, çarpıtır. Bilindiği gibi özgürlüğün olmadığı ortamlarda takiyye, demagoji, tahrif ve çarpıtmalar olağan işlerdendir.
Örnek verebilir miyiz?
Neden olmasın! Ama gelecek yazıda.