Peygamberimizin Hadîslerine Saldırı
BİR gazetede Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) bazı konulardaki sahih hadîslerine saldıran yazıyı nefretle okudum.
Resulullah Efendimiz Muhbir-i Sâdık’tır, ne söylemişse, hangi haberi vermişse kesinlikle doğrudur. Modern medeniyet ile Resulullahın sözleri, emirleri, yasakları, öğütleri arasında uyuşmazlıklar varsa, doğru olan Allah Resulünün dedikleridir.
Son yıllarda bazı reformcu, değişimci, yenilikçi, Mason Afganîci, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, BOP’çu, light ve ılımlı İslamcı, Kemalist ilahiyatçılar, sahih hadîsleri ayıklama hareketi başlatmışlar; Batı medeniyetinin ve AB’nin normlarına uymayan sahih hadîsleri yok saymışlardır. Böyle bir zihniyet küfürdür.
Efendimizin sahih hadîslerine açıkça ve meydan okurcasına saldıran gazete, yasal sınırlar içinde protesto edilmelidir.
Müslümanlar mukaddesatlarına sahip çıkmazlarsa birtakım âfetler, tokatlar ve silleler geleceğinden korkulmalıdır.
İslam içkiyi yasak etmiştir ve içki içtikleri sabit olan kimseler için birtakım cezalar öngörmüştür. Bunlar doğrudur, haktır.
İslam zinayı suç kabul etmiş ve zina ettikleri isbat edilmiş kimselere cezalar vermiştir. Bu cezalar da doğrudur, haktır.
Bazı medeniyeti şu anda zinayı suç kabul etmiyormuş… Bu onların ayıbıdır, biz onların bu ayıbını benimsemekle yükümlü değiliz.
İçki içmek, zina etmek suç değildir, haram değildir diyen bir Müslüman dinden çıkar.
Resulullah Efendimizin sahih hadîslerini inkar eden, tahkir eden, tezyif eden bir kimse dinden çıkar.
Ehl-i Sünnetin sahih kabul ettiği, Kütüb-i Sittede ve diğer ana kaynaklarda yer alan hadîsleri inkar eden, ayıklayan kimseler münafıktır.
Efendimizden bize ulaşan sahih rivayetler, haberler, hadîsler içinde bir tek yanlış ve hatâ yoktur.
Batı medeniyeti, son hali ve şekliyle, Allaha isyan etmiş tâğutî bir medeniyettir. Bu medeniyetin İslam dinine, İslam Şeriatine, İslam hukukuna aykırı tarafları batıldır.
Efendimizin hadîslerine saldıran dinsiz gazeteyi ve ilahiyatçı kılıklı ayıklayıcı münkirleri ve münafıkları bu sütunlarda kınıyorum, bu suretle emr-i maruf ve nehy-i münker vazifemi bir nebzecik de olsa yerine getirmeye çalışıyorum. Asıl sorumluluk, imkan ve ilim sahiplerine aittir.
Gerçek İslam alimi olanlar böyle saldırılar karşısında susmazlar.
İslamı, Kur’anı, Şeriatı, Resulullahı, onun sahih hadîslerini ve Sünnetini, İslam ahlakının ölçülerini; doğrudan doğruya veya dolaylı olarak savunmak ve korumak hepimizin vazifesidir. Bu konuda seçim ve tercih hakkımız yoktur.
Kocaeli Müftülüğünü tebrik ediyor ve destekliyorum. Levm edenlerin levminden korkmasınlar. Resulullah Efendimizin ruhaniyeti üzerimize sâyeban olsun.
•(İkinci yazı)
Müslümanlar Kurtulabilir mi?
ÇOK önemli, çok hayatî soru şudur: Türkiye Müslümanlarının necat ve felah bulmaları, kurtulmaları mümkün müdür?
CEVAP: Allahtan ümit kesilmez, elbette mümkündür. Lakin lakin lakin… Kurtulmanın, Allahın yardımına nail olmanın birtakım şartları, sebepleri, vesileleri vardır. Onların yerine getirilmesi gerekir. Bunlar nelerdir?
Birincisi: Bu şartlar, sebepler, vesileler öğrenilecek, bilinecek ve yerine getirilecektir.
İkincisi: Müslümanların birleşmeden, ittihad oluşturmadan, tek bir Ümmet haline gelmeden dünyevî açıdan kurtulamayacakları; ittihadın izzet, tefrikanın ve bölünmüşlüğün zillet olduğu kesin şekilde öğretilecek, bilinecektir.
Üçüncüsü: İttihad lafla, edebiyatla olmaz. Müslümanlar arası birliği, ittihadı, vifakı gerçekleştirmek için neler yapılması gerekiyorsa onlar yapılmalıdır. Yapılmazsa birlik olmaz, kurtuluş olmaz.
Dördüncüsü: 1924’ten bu yana İslam dünyasının bir Halifesi yoktur. Hilafet ilga edilmiştir. Sonuncu Halife, Abdülmecid bin Abdülaziz Han hazretleri sûrî Halife idi ama yine de o zaman bir Halife vardı. Günümüz Müslümanlarında Hilafetsizlik, Halifesizlik üzüntüsü ve ıstırabı (nadir istisnalar dışında) hemen hemen yoktur. Hakiki ulemanını, fukahanın, meşayihin, kamil mürşidlerin, ziyalıların bu konuda halkı yetiştirmeleri, şuurlandırmaları gerekir.
Beşincisi: Koyu cahillik yüzünden on milyonlarca Müslüman bugünkü durumu normal görmektedir. Bugünkü durumu, toplumu, ortamı normal görmek büyük bir sapıklıktır. Çünkü bugünkü durum İslamın, Kur’anın, Sünnetin, Şeriatin, Ahlak-ı islamiyenin, hikmet-i islamiyeninin ölçülerine, şartlarına, kıstaslarına aykırıdır. Müslüman bu duruma, bu sistem veya düzene, bu topluma iyi diyemez. Eskisine göre daha iyi de diyemez. Kötü demesi, eskiye göre daha az veya daha çok kötü demesi gerekir.
Altıncısı: Bu ülkede her yıl islamî hizmet ve faaliyetler için on milyarlarca (Hattâ yüz milyarlarca) dolar harcanıyor ama halka dinini, vazifelerini öğretecek muhtasar, müfid, milyonlarca basılmış ve dağıtılmış, hayata tatbik edilen bir İslam Talimatnamesi yoktur. Her işin, her hizmetin bir talimatnamesi var, İslamın ve Müslümanların talimatnamesi yok… Korkunç boşluk ve eksiklik!
Yedincisi: Müslümanlara birkaç kere söylemekle, ucuz ve kolay bir birlik edebiyatı yapmakla ittihad-ı İslam ve Ümmet birliği sağlanamaz. Bu konuda mü’minlerin eğitilmesi gerekir.
Tekrar ediyorum: Müslümanlar en kısa zamanda birleşmek, İttihad-ı İslamı kurmak, tek bir Ümmet olmak, âdil muktedir ve râşid bir İmama biat etmek konusunda çok ciddî ve etkili şekilde harekete geçmezlerse durumları daha da kötüleşecektir.
Bu konuda Allahü Teala Kur’anda bizi uyarmıştır… Resul-i Kibriya (Salat ve selam olsun ona) bizi uyarmıştır… Ulema bizi uyarmıştır… Akl-ı selim, vicdan, hikmet bize birleşin birleşin demektedir.
En kısa zamanda birleşmezsek akıbetimiz Suriye ve Mısır Müslümanlarına benzeyebilir.