Ajanlar, Arivistler, Geri zekalılar
BİR müddetten beri etrafımız casus, ajan, istihbaratçı, provokatör, yönlendirici kaynıyor. Her kılığa giriyorlar, bukalemun gibi her renge boyanıyorlar.
Bilhassa islamî cemaatlerin, tarikatların, derneklerin, vakıfların, sivil kuruluşların, grupların, parçaların içinde cirit atıyorlar.
Bunlar yetmiyormuş gibi dinî hizmet ve faaliyetler dairesi içine müptezel, sefil, rezil arivistler de girmiştir.
Daha bitmedi!.. Hizmet yapıyoruz diye hezimete sebep olan nice holiganlar, militanlar, fanatikler…
Gıybet, nemime, fitne fesat ayyuka çıkmıştır.
Elifi görseler mertek diyecek cahiller ve kültürsüzler ahkam kesip duruyor. Bence bence bence…
Müslümanların şu son derece parçalanmış hali karşısında birleşme konusunu ele alan, ittihad-ı İslam için çareler ve çözümler üreten kaç kişi var?
Ehl-i imanın tek bir Ümmet olması için kimler çalışıyor?
İrak, Suriye ve Mısır’dan ibret aldık mı?
Birleşmeden, tek bir Ümmet olmadan, âdil râşid ve muktedir bir İmama biat ve itaat etmeden toparlanmamız mümkün müdür?
Mısır’da Müslüman İhvan iktidarına karşı yapılan darbeyi bazı öteki Müslümanlar niçin destekledi?
İslamî hizmet ve faaliyetlerin çok büyük kısmı niçin paraya, dünyaya, menfaate endekslidir?
Birileri niçin para karşılığında Allah, Peygamber, din, mukaddesat diye haykırıyor?
Sabah namazlarında İstanbul camileri boş. Bunu niçin dert edinmiyoruz?
Krizler, fitne ve fesatlar, çok önemli meseleler hakkında fetva verecek bir Ulema Şûramız niçin yok?
Cuma ezanları okununca Müslüman esnafa niçin, dükkanlarınızı kapatın, ticarete ara verin ve Allahı zikr etmet için camilere gidin denilmiyor?
Beyinsizlikleri yüzünden yurtları harap olan bir toplum…
(İkinci yazı)
Osmanlı İslam Sisteminde
Peygamber Sevgisi
HAÇLILARIN, Siyonistlerin, İslam düşmanlarının, Münafıkların, Kriptoların en korktuğu şey Osmanlının uygulamış olduğu Ehl-i Sünnet Müslümanlığıdır. Bir müddetten beri var güçleriyle bu Ehl-i Sünnet İslamlığını kaldırıp, yerine birbirinden kopuk bin parçadan oluşan bir İslamcılık Protestanlığı getirmek istiyorlar.
Bu maksatla tarihe karışmış olan Mutezile mezhebini, birtakım ilahiyatçılar vasıtasıyla hortlatmışlardır.
Osmanlının uygulamış olduğu Ehl-i Sünnet İslamlığı uygulamasının ana ilkeleri nelerdi?
Birincisi: Din ü devlet birliğiydi. Osmanlı, Tanzimata kadar bir din devletiydi, Tanzimattan sonra İslam devlet dini olmuştur.
İkincisi: Osmanlı inanç konularında Ehl-i Sünnetin iki imamı olan İmamı Eş’arîye ve İmamı Mâtüridîye bağlıydı.
Üçüncüsü: Amelî meselelerde Osmanlı Ehl-i Sünnetin dört mezhebini kabul ediyordu. Hanefî fıkhı devletin resmî hukukuydu ama öteki hak mezheplere bağlı olan Müslümanlar ve bölgeler, kendi fıkıhlarına göre amel edebiliyordu.
Dördüncüsü: Osmanlı sistemi, Şeriata bağlı olmaları şartıyla tasavvuf tarikatlarını kabul ediyordu.
Osmanlı ulusal bir devlet değildi, bir cihan devletiydi, bir pax idi.
Dünyanın her yerindeki Müslümanlar Osmanlı ülkesine pasaportsuz girebilirlerdi, din ve iman kardeşi olmaları hasebiyle kendilerine ayrı muamele edilmezdi.
Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı Sultanları aynı zamanda Halife oldukları için bütün Ehl-i Sünnet Müslümanları onları severdi.
İslam düşmanları işte bu islamî sistemden, bu islamî uygulamadan nefret ederler ve onu kaldırmak için açık veya sinsi her yolu denerler, her çareye başvururlar.
Bugün gördüğümüz İslam Protestanlığı Osmanlı Sünnî İslam sisteminin zıddıdır.
Ehl-i Sünnette Halifeye ve Müslüman ülü’l-emre itaat etmek vardır. İslam Protestanlığı ise isyan ve bağy ahlakı üzerine kuruludur.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığında Resulullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) canından çok sevmek vardır. Protestanlar, bid’atçiler Peygamberin çok sevilmesinden hoşlanmazlar, sevgiyi ilahlaştırmak, rableştirmek, şirk olarak göstermeye çalışırlar.
Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü diyen Sünnî Müslümanları şirkle, Peygamberi rableştirmekle suçlamak muhakkak ki, iftiradır, hezeyandır, bühtandır.
Müslüman, tanrılaştırmamak şartıyla Peygamberi her şeyden, canından, ehl ü iyalinden daha çok sevecektir.
Bir kimse Peygamberi canından ve öteki her şeyden fazla sevmezse, o kamil ve gerçek Müslüman olamaz.
Peygamber sevgisinin ölçüsü ve sınırı şudur: Onu tanrılaştırmamak, onu Allahın kulu olarak kabul etmek şartıyla alabildiğine sevmek ve övmek.
İlk Müslümanlar onu böyle sevdikleri, onun yolunda Allah rızası için canlarını feda etmekten çekinmedikleri için pek kısa bir zamanda Çin sınırından Atlas Okyanusuna kadar nice ülkeleri fethettiler. Hem de karada hayvan sırtında veya yürüyerek, denizde yelkenli gemilerle seyr ederek.
Bin parçalı İslam Protestanlığı ve diğer bid’at ve dalalet fırkaları Ehl-i Sünnete ve Osmanlı sistemine galebe ederse, Türkiye Müslümanları büsbütün zillete ve esarete düşer.
Şu adamlara bakınız: Peygamber sevgisini törpülemeye çalışırken, Allah gerçek bir Janus diyen zındığı baş tacı ediyorlar. (Janus iki çehreli bir Roma putudur.)