Kenara düşmek veya marjinalleşmek...
Merkezden kenara doğru savrulmak...
Son zamanlarda zihinlerde meydana gelen teşevvüşü soğukkanlılıkla düşünmek gerekiyor. 2013’ün sonu ile 2014’ün başında zihinler aynı yerde durmuyor. Karşılıklı nefret ifadeleri havayı ağırlaştırıyor. Bazı yaygın olumlaşmalar yerini olumsuzlaştırmalara bırakıyor.
Son günlerde böyle bir temayülün umumileştiğini hissetmemek mümkün değil. Cemaat, Camia, Hizmet... Dün geniş kitleler için merkezdeydi. Onun yaptıklarına sempati ile bakan geniş bir kesim vardı. Bir gönül hareketi, bir hayır yarışı hissi bu sempatiyi ayakta tutuyordu.
Bir taraftan güçlü bir eğitim kurumlaşması... İçeridekinden daha da yaygın olduğu söylenebilecek bir yurtdışı okullar zinciri... İnsanî yardım teşkilatlanması...
İnsanımızın hayatının birçok alanında görünür olan “Hizmet”le ilgili büyük çoğunluk olumlu düşüncelere sahipti.
Cemaatin bu hizmetleri değişmedi. Okullar yerinde duruyor. Yurtdışında öğretim sürüyor. İnsanî yardım devam ediyor...
Bunların elbette sürmesi, aksamaması, aksatılmaması gerekiyor.
Gerçekte “Hizmet”i aşan alanlara gelince...
Basın-yayın “hizmeti” ağır hasarlı...
Ya bürokrasi ve adliye hizmetlilerinin durumu? Kadrolaşma meselesi? Durup düşünmenin zamanı. Meşhur fıkradaki gibi, aradan zaman geçince “biz bu naneyi neden yedik” dememek için.
Hizmetin meşruiyeti gönüllülüğün, hasbiliğin, ihlâsın sürmesi halinde kitleler nezdinde kalıcı olabilir.
Profesyonelliğin, hesabiliğin, siyasetin öne çıktığının hissedilmesi halinde ise meşruiyet alanı daralır. Profesyonelliğin meşruiyeti, hesabiliğin meşruiyeti ve siyasetin meşruiyeti başka kriterlere tâbidir. Hizmet’in meşru olması, bu alanlarda meşruiyeti garanti etmez.
Eğer Hizmet kendini Bediüzzaman’a nisbet ediyorsa, bu nisbetin nereye kadar olduğuna bakmak lâzım.
Said Nursi’nin pozitivizm çağında imanı kurtarmak davasını güttüğü herkesin malûmu. Bunu en yalın şekilde yaptı. Hiçbir modern cihaz olmaksızın başardı.
Bediüzzaman hiçbir yayın imkânına sahip değildi. 1950’lere kadar Divan-ı Harb-i Örfiî, Hutbe-i Şamiye ve Münazarat gibi birkaç kitap dışında Bediüzzaman’ın basılmış eseri neredeyse yoktu. Uzun bir hapis hayatı yaşayan Bediüzzaman, fikirlerini okuyarak-okutarak ve yazarak yaydı. Ancak 1950’den sonra eserleri basılmaya başlandı. Gazete çıkarmak bile bir zamanlar Nur cemaati içinde ciddi tartışmalara/ayrışmalara yol açtı.
Hizmet ise, basın yayın faaliyetlerini önemsedi. Bu alanlara ciddi yatırımlar yaptı. İmaj oluşturma konusunda olağanüstü gayret sarf etti. Yapmak yanında yapılanın pazarlanması/kitlelere sunulması ciddi ağırlık taşıdı. Bu alan genişlemesi, bir taraftan gerçek hizmete yabancılaşma denilebilecek durumlara ve Bediüzzaman’ın uzak durduğu alanlarla ister istemez iltibaslara yol açtı. Ticaret ve siyaset zorunlu olarak önplana çıktı.
Asıl hedeflenenin yerine araçlar geçti...
Bilmem ki şu sıralar bu mevzular üzerinde derinlemesine düşünülür mü?
Durmak, muhasebe yapmak lâzım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.