M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Bumerang…

Bumerang…

Bu kelimeyi ilk defa 1986 yılında duymuştum.

Avustralya’ya ilk gittiğimde Melbourne kentindeki kardeşlerimiz anlatmışlardı.

Daha değişik çeşitlerini, farklı eşyaların da sergilendiği Canberra’daki müze gezisinde görmüştüm.

Yerliler(Aborijinler)’e ait bu silah, artık turistik bir hatıra objesine dönmüş durumda.

TRT’nin de simge olarak kullandığı Bumerang; bilindiği gibi attığınızda tekrar size geri dönebilen bir ilkel savaş aletidir.

***

Aslında, bütün bumeranglar geri dönmezler.

Fırlatana geri dönebilen bumeranglar, sadece Aborijinlerin tarafından kullanılanlardır.

Mesela, Mısır'da, güney Hindistan'da, Endonezya'da ve Amerika'da yerliler tarafından kullanılan bumeranglar, geri dönmezler.

Bu tipler daha uzun ve ağırdırlar. Av hayvanlarını öldürmede kullanıldığı gibi, savaşlarda da çok ağır yaralanmalara ve ölümlere sebep olurlar.

Hatta bazılarının ucu, tesiri arttırmak için kanca şeklinde yapılır.

Doğrusu Bumerang’ın kök anlamını bilmiyoruz ama bu ismi Aborijinlerin koyduğu kesin.

Bugün Avustralya'da kullanılan ve bu kıtaya özgü isimlerin çoğunun kökeni Aborijinlerden kaynaklanır. Kanguru ismi de böyledir.

Avustralya'ya ilk gelen batılılar, kanguruları görünce çok şaşırmışlar ve Aborijinlere bunların isimlerini sormuşlar, onlar da 'kanguru' cevabını verince, bu acayip hayvana kanguru ismini vermişlerdir. Halbuki, kanguru ismi Aborijin lisanında 'bilmiyorum' demektir.

 

***

Şimdi, bumerang ismiyle neyi kastettiğimize gelelim:

Çağımızda, Batı toplumlarıyla Müslüman toplumlar arasında oluşan gelişmişlik farkı, hepimizin malumu.

Her iki toplum arasında, bilimde, sanayide, teknolojide..vs. cidden büyük uçurumlar var.

Özgürlükler alanında, gelir dağılımında, gayrisafi milli hasılada, genel bütçeden pay almada, sivil toplum faaliyetlerinde, ekonomik göstergelerde, toplu kalkınmada, yaşam standartlarında, kısacası dünyalık değerlere bağlı refah seviyesinin hayli yüksek olmasında çok bariz farklar görülüyor. 

Bu parıltılı görüntü; insanların gözünü alıyor, zihinlerini çeliyor, kanaatlerini pekiştiriyor.

Bu yüzden bazı kişiler, batı dünyasının bu durumuna bakarak; toplumu huzura kavuşturan gerçek düzen ve sistemin batıda olduğunu, eğer batı değerlerine biz de sarılırsak kurtulacağımızı vehmediyorlar…

Onları bu vehme sevk eden bir diğer görüntü de; İslam dünyasının aksi bir tablo çiziyor olması…

Yani, geri kalmışlık, batıya bağımlılık, diktatörce yönetimler, zengin-fakir arasındaki uçurum, hatırlı-gariban ayırımı, açlık, sefalet, hiç bitmeyen ihtilaf ve kavgalar, akan gözyaşları, dökülen kanlar, sonu gelmeyen savaşlar…

Bunların hepsi, İslam ülkelerinde cereyan ediyor, peki neden?

Bu, Müslümanların alın yazısı mı?

Yoksa, İslam dininin yetersizliği mi?..

***

İşte, kimi insanlar bunun sebep ve vebalini İslam’a yükleyerek; “şayet İslam; ilerici, huzur verici ve barışçı bir din olsaydı, Müslümanlar bu durumda olmazlardı” diyorlar!...

Oysa, bu olumsuz görüntüleri, ne alın yazısına bağlayıp kaderci bir anlayışa yükleyerek kendimizi kandırabiliriz, ne de Müslümanların tembellik ve bilgisizliğini İslamiyet’e yükleyip kendimizi kurtulabiliriz?

Müslümanlar olarak yaptıklarımızı alın yazımıza bağlayıp veya dinimize yükleyip başkalarını suçladığımız her şey, aslında bir bumerang gibi geri dönüp tekrar bizi vurmaktadır.

Kendimizi değiştirmedikçe, Allah’ın bizi değiştirmeyeceği gerçeğini unuttuk.

Bu vurdum-duymazlığımız sürdükçe de, bu olumsuz algıları değiştirmemiz mümkün olmayacaktır. 

twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin   

   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi