Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Acele karar

Acele karar

Çin düşünürü Lao Tzu’nun bir hikâyesini “durum icabı” yeniden yayınlıyorum.

Adam hem çok yaşlı, hem de çok fakirmiş, ama öyle güzel bir atı varmış ki, dillere destanmış. Bu yüzden Kral bile onu kıskanır, atını satın almak için sürekli yüksek meblağlar teklif eder, ancak ihtiyar, tüm tekliflerini reddedermiş…

Bir sabah kalkar kalkmaz, her zamanki gibi ahıra koşmuş, ama at yok. Aramış-sormuş, yok. Haberi duyan köy halkı ihtiyarın başına toplanmış. Her kafadan bir ses çıkmaya başlamış: 

“İnat etmeyip atını Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın.” 

İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş, tevekkül içinde; “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek budur. Ondan ötesi sizin yorumunuzdur. Bir kere, atımın kaybolması, şans mı, yoksa şanssızlık mı, bilmiyoruz.”

Köylüler, ihtiyarın bunadığını düşünüp kahkahalarla güle güle dağılmışlar.

Aradan 15 gün geçmiş geçmemiş, at, ansızın eve dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu duyan köylüler ihtiyarın başına toplanıp özür dilemişler.

“Sen haklı çıktın. Atının kaybolması meğer hayırmış. Bu sayede bir at sürüsü sahibi oldun.”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Çünkü bu kadarını biliyoruz. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz, bir kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler, ama içlerinden, “Bu herif sahiden de bunadı” diye geçirmişler... 

Bir hafta sonra, ihtiyarın tek oğlu, vahşi atları terbiye etmeye çalışırken, attan düşüp bacağını kırmış. Evin iyi-kötü geçimini sağlayan delikanlı, yatağa mahkûm olmuş. Köylüler gene gelmişler ihtiyara: 

“Bir kez daha haklı çıktın” demişler, “vahşi atlar olmasaydı, oğlunun bacağı kırılmayacaktı. Artık sana bakacak kimse kalmadı. Eskisinden daha fakir bir duruma düştün.”

İhtiyar: “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş, “Tamam, oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru? Hayat küçük parçalar halinde gelir, bir parçasına bakıp karar vermemek lâzım. Bundan sonra neler olacağını kimse bilemez.”

Birkaç hafta sonra, savaş çıkmış. Düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırıya geçmişler. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... 

“Gene haklı olduğun ortaya çıktı” demişler, “oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, bir daha asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, şanssızlık değil, şansmış meğer...”

“Siz görünüşe göre karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar, “oysa bundan sonrasının hayır mı, şer mi olacağını ancak Allah bilir. Duruma göre, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Hepsi bu. Buna göre konuşun. Geleceğe ilişkin yorum yapmayın…”

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlıyor: “Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında hüküm vermekten kaçının. Çünkü karar; aklın durması halidir. Bir kere karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.

“Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsanız, daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi