İki Tarafa da Sesleniyorum 6
Geçen yazımızın sonunda “Peki, bu plan tutarsa ne olur, tutmazsa ne olur?” demiştik.
Önce gelelim bu plan tutarsa ne olur?
Bu plan tutarsa Hoca Efendi zahirde kazanır, devlet ve yeni kurulacak geçici hükümette söz sahibi olur. O zaman da yeni bir vesayet başlar. Bunu açmaya gerek var mı? Yok.
Peki, ama ne zamana kadar?
Yeni bir genel seçim günü gelene kadar.
O zaman gelince ne olacak?
Fethullah Gülen “Cebrail gelse bir parti kur, ya da bir partiye gir dese onu dinlemem” demişti. Şimdi ne olacak?
Hadi diyelim ki dünkü Gülen gitti, yeni bir Gülen geldi ve o da takdir ettiği Demirel gibi “dün dündür” dedi ve partisini kurdu. Kazanabilecek mi?
Mümkün değil.
Hadi bunu gördü ve parti kurmadı, öyleyse kimi destekleyecek? Ak Parti olmayacağına göre MHP mi, CHP mi, BDP midir destekleyeceği?
Nerden bakarsanız bakınız, bu plan tutarsa başında da sonunda da memleket kaosa, kargaşa ve karmaşaya sürüklenir. PKK ve sol örgütler terörü azdırır, ekonomi bozulur. Canlar, kanlar ve mallar zayi olur. Ülke eskisi gibi vesayet rejimlerinin elinde kalır. Yazık olur memlekete tabi.
İnsanımız inim inim inlemeye başlar.
Ve elbette başına bu çorapları örenleri M. Fethullah Gülen’i ve hempasını her dem lanetle anar…
Bu plan tutmazsa ne olur?
Ak Parti iktidarına devam eder. Ülke bugünkü huzur ve istikrar şartları içinde daha hızlı kalkınır. PKK ve her türlü terör halk desteğini iyice kaybeder ve ebediyen biter. Memleket insanı memnun olur, sevinir, hizmet edenlere, emeği geçenlere alkış ve dualar eder. Müslüman davetçiler de bu barış ve huzur ortamında daha rahat ve etkin bir şekilde tebliğ faaliyetlerini sürdürürler. Dini hayatımız bakımından da daha güzel günler görürüz ihtimal.
Yani her halükarda M. Fethullah Gülen Hoca zararlı çıkar bu kavgadan. Kaybeden kesinlikle o olur. Kendisine de, iyi niyetli insanlara da, harcanan emeklere ve israf edilen para ve sair maddi imkânlara da yazık olur.
İyi ama bunu göremeyecek kadar basiretsiz olabilir mi bu çapta bir insan?
Evet, her iki halde M. Fethullah Gülen Hoca, Allah Teâlâ’ya ve insanlara verdiği “Allah rızasını tahsil için İslam’a hizmetten ve insanlara iman-ı hakikiyi kazandırmaktan başka davası olmadığı, siyasetten, devletten, maddî manevî menfaat beklemekten uzak duracağı” sözünden cayarak emanete ihanet etme ve Müslüman halkı kandırmanın bedelini çok ağır öder. Kendisi de hizmeti de biter. Küçük, marjinal bir grup olarak nostalji yaşamaya mahkûm olur.
İşte benim anlamadığım nokta burasıdır. Bu kıratta, bu kabiliyette, bu çap ve çabada olan bir insan bunu göremeyecek kadar kör olamaz.
İyi ama olanın izahı ne?
Akla mantığa vurursan geriye iki ihtimal kalıyor. Onun da belgesi olmazsa, sadece “zan” olarak kalmaya mahkûmdur. Bu yüzden “böyledir/şöyledir” diyemem. Nihayet bir zandır bu. Allah Teâla buyurur ki “Zan haktan bir şey ifade etmez.” Bu yüzden “zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bazısı (su-i zan kısmı) günahtır.”
“Nedir o iki tahmin?” derseniz, birincisi Gülen’in ABD'de tutsak veya rehin alınmış olmasıdır.
İkincisi ise zannımca onun çok itibar ederek anlaştığı bir güç, kendisinin bu kavgada galip çıkacağını ona inandırmıştır.
Bu güç dâhilde olsa, az çok biz de görür veya duyardık. Demek hariçte bir güçtür bu. O da bu basiretsizliği onlara kanarak yapıyor.
Böyle bir güce dayanarak bir insanın memleketini ateşe atmasını, vatanını tehlikeye sokmasını, halkını perişan etmesini benim aklım havsalam almıyor. Bir insan vatanına milletine bu kadar kötülük yapmayı, bu kadar ihanet etmeyi göze alabilir mi?
Ben ancak şunu derim, bu kavgadan ne Hocaya, ne cemaatine hayır gelmez. Zararı ise başta kendilerine, sonra da bütün Müslümanlara olur.
Atalar “kendi düşen ağlamaz” demişler ama biz ona da, cemaatine de, bütün Müslümanlara da yaşanan bu felaketten ötürü İslam adına ağlayacağız. Keşke bu büyük felaketi gören aklı başında insanlar, kendilerini bu büyük zarardan azami derecede korumasını bilseler…
Şu hale bakar mısınız? BBC muhabiri ne soruyor Hocaya:
-Sıklıkla hareketinizi siyasetten uzak tutma isteğinizden söz ediyorsunuz. Son dönemde giderek siyasi tartışmaların odağı haline gelmesi sürecinde pişmanlık duyduğunuz bir durum ya da hareket oldu mu?
Bakınız Hoca Efendi ne cevap veriyor:
“Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem. Onu tenkit sayılacak şeyler aklıma geldiğinde istiğfar ederim. Biraz önce söylediğim mülahazalara bağlayarak Rabbimizle münasebetimizi tam tutamadığımızdan dolayı, Allah başkalarının eliyle cezalandırıyor bizi. Hadis diye rivayet edilen bir söz var; "Zalim Allah'ın kılıcıdır. Allah onunla intikam alır sonra döner ondan da intikam alır."
Biz size dua etmekle kendimize ve ümmetimize dua etmiş olacağız. O yüzden diyoruz ki:
“Pişman olup hemen tövbe edin de Allah Teâlâ sizden zalimler eliyle intikam almasın. Ona, İslam’a ve ümmete karşı hatadan, isyandan ve ihanetten korusun. Benim bildiğim, siz bir zaman şöyle demiştiniz: “İslam’a ve Müslümanlara zarar verme durumuna düşmektense ölmeyi bin kere tercih ederim.”
Şimdi de Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey'e sesleniyorum:
“Bu millet, geçmişte zalim sistemin uyguladığı laikçi ve ırkçı politikalar yüzünden çok acılar çekti. Bu arada birlik, beraberlik, kardeşlik duygularında çok aşınmalar yaşadı. Her kes çok yıprandı ve içine kapanık yaşamaya mahkûm edildi. Bu yüzden birbirini sevmede sorun yaşıyor, güven duymada sorun yaşıyor, kardeşlikte sorun yaşıyor. Bu bir yaradır ve bu yarayı şefkat ve merhametle sarıp sarmalamak gerekir. Bizler tam da buna muhtaç iken, sizin istikrarlı hükümetiniz ile bu yolda çok da adım atılmışken, şimdi iki dindar kesimin birbirine düşmüş olması, dine, akla, dünyaya ve ahirete zarardır.
Tamam, saldırı varsa kendinizi savunun. Haksızlık yapan varsa yargı yoluyla cezalandırın. Hiçbir vesayeti kabul etmeyin. Yolsuzlukların da üstüne gidin. Ama bu arada dilinizdeki öfkeyi de Allah için dindirin. Hizmet eden kardeşlerinizi dolaylı da olsa yaralayıcı sözler sarf etmeyin. Allah Resulü (sav) Hz. İkrime (ra) Müslüman olunca şöyle emir buyurdu Müslümanlara: “Artık onun yanında babası Ebu Cehil’e kötü söylemeyin. Bu o ölüye zarar vermez, ama yaşayan oğluna zarar verir.”
Aynen bunun gibi, siz de Hoca Efendi’ye inancınızı kaybetmiş olabilirsiniz. Elinizde bunun için belgeler de olabilir. Bütün bilgiler size akıyor, elbette başkasının bilmediklerini siz bileceksinizdir. Ama ne olur, geçenlerde İstanbul'da Haliç Kongre Merkezi'nde Diyanet İşleri Başkanlığı'nca düzenlenen "Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri" töreninde yaptığınızı bir daha yapmayınız lütfen.
Bakınız orada yaptığınız konuşmada, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yayıma hazırlanan İslam Ansiklopedisine değindiniz, ilim ve bilimin önemini anlattınız. Büyük bir başarının kutlandığı, adeta bir bayramın yaşandığı o günde isim vermeden de olsa hükümet cemaat gerilimine değinmeseniz olmaz mıydı? Kibar ve nezih insanların ince ve hassas duygularını inciten o sözlere ne gerek vardı? Orası seçim meydanı değildi ki. Her meclisi mateme çevirmeyiniz lütfen.
Hoş, seçim meydanı da olsa, aşırı sözler yerini bulmaz, ters teper. Bu tür sözler şifa vermiyor, yeni yaralar açıyor. Kazanabileceğiniz insanları belki de kaybettiriyor. Size oy lazım değil mi? Öyleyse icabını yapınız lütfen. Firavuna giden Hz. Musa ve Harun’a “kavl-i leyyin ile tebliğ” emir buyurulmuyor mu?
Lütfen Sayın Başbakan, aşırılık amaçtaki hikmeti öldürür, nimeti nikmete çevirir, kazanırken kaybettirir. Siz kendinizi haklı iken haksız duruma düşürmeyiniz.
Sonuçta geliniz, bütün bir ümmet olarak hepimiz şöyle dua edelim:
“Allah’ım Ümmet-i Muhammed’i ıslah eyle, sıkıntılarını gider! Onlara merhamet et! Birlik ve dirlik ihsan eyle! Onlara huzur ve rahatlık vererek yeniden kendine döndür. Döndür de yeniden devlet ve medeniyetimizi ihya ettir! Sadece kendimizin değil, bütün insanlığın derdine derman lütfet ve bizi bunda istihdam ederek muvaffak kıl Allah’ım.”
Âmin!