Topyekûn Seferberlik Çağrısı
Askeri literatüre ait ifadeleri neden ısrarla başlığa çıkarmak zorunda kalıyoruz? Elbette eskiye dair bir takıntıdan veya gerilimi tırmandırmaya dair bir niyetten kaynaklanmıyor bu zorunluluk. Tersine ne kadar zayıflatılmış olsa da bir taraftan askeri vesayetin kurduğu sistemin işleyişi devam ederken diğer taraftan da kimi muhalif ve mağdur kesimlerin askeri vesayete zihinsel, kavramsal, örgütlenme ve hareket mantığı açısından daha bir benzeştiğine dair işaretler giderek artıyor maalesef.
Siyasi iktidarlara karşı bürokratik hiyerarşi ve Kemalist sermaye grupları tarafından birlikte girişilen operasyonlardan biri de 17-25 Aralık operasyonlarıydı. 17-25 Aralık operasyonlarının önceki dönemlerde devreye sokulan pek çok strateji ve taktik hamleleri ihtiva ettiği, aktörler ve kullanılan söylemlerdeki bazı farklara rağmen makro ölçekte önceki psikolojik harekâtlarla benzeştiği görünen köy misali hiçbir kılavuza ihtiyaç bırakmıyor.
Anketler Toplumu Hizaya Çekebilir mi?
Yaklaşan seçim dönemlerinde anketler üzerinden ne türden sahtekârlıklar yapıldığına çokça şahit olmuş bir toplumuz. Uzun dönemler boyunca seçim anketleri alenen tankların namlusuna eşlik ederlerdi. Tankın namlusuyla elde edilmek istenen hedeflerle anketler üzerinden yayınlanan oy oranları da aynı hedeflere angaje olurdu daima.
Hikâye hiç değişmeden şöyle yazıldı hep: Önce Kemalist ideoloji ve kadrolarla rekabet halindeki siyasi aktörler bürokratik ve yasal mevzuatlarla iyiden iyiye hırpalanır ve zayıflatılırlar. Sonra da medya üzerinden manipülatif anket oyunlarıyla öldürücü darbe vurulurdu güya. Ama bu kirli ve karanlık oyunlar yine de asker devreye girmeden bir türlü mutlu sona bağlanamazdı tabii ki.
Anketler ne söylerse söylesin bunlara hiç mi hiç kulak asmayan ‘cahil halk’ yine bildiğini okur ve bütün sosyal bilimler literatürünü yalayıp yutmuş uzmanları yalancı çıkarırlardı hep. Özellikle “dini siyasete alet eden siyasetçiler” tarafından aldatılmaya ve istismar edilmeye bu kadar açık bir toplum için anketlerin de anketçilerin yapabileceği şeylerin bir sınırı var herhalde.
Peki, bu anket ve anketçilik üzerinden sergilenen rezilliklerden kusarcasına bıkmış bir toplumun karşısına ‘yeni’ bir anket oyunuyla çıkan Zaman Gazetesi ve temsil ettiği Fethullah Gülen camiası hangi akla ‘hizmet’ ettiklerini sanıyor acaba? Şimdilerde şantaj kasetlerine eşlik eden anketlere sığınmakla Gülen camiası sadece siyaseten değil ahlaken de iflas bayrağını çekmeye çok yakın olduğunu ilan etmiş oluyor aslında.
Şantaj, tehdit, gizli örgütlenme, paralel yapılanma, psikolojik harp teknikleriyle rakipleri tasfiye ve iktidarı düşürme gibi Kemalist kadrolar eliyle icra edilmiş bütün hastalıklı tarzların Gülen Cemaati kadroları tarafından da sıklıkla kullanılıyor. Her geçen gün Kemalist ideoloji ve kadroların siyaset ve mücadele tarzlarıyla daha bir benzeşen Gülen Cemaatinin bu durumu bir özgüven ve güç göstergesi sayılabilir mi? Bu kirli taktiklere, karanlık oyunlara tevessül eden bir yapı topluma güven mi telkin eder yoksa tedirginlik ve öfke mi?
Ordu Göreve: Out, Çankaya Göreve: İn
“AKP’yi yıpratmak ve yıkmak için işe yarar tüm aktör ve faktörleri devreye sokmak meşru hatta zaruridir” çizgisindeki siyaset aklı neler üretti, neler yaptı hepimiz biliyoruz? Cumhuriyet Mitinglerinden başlayıp Balyoz, Ergenekon, İnternet Andıcı, Dink Suikastı, Malatya Zirve Yayınevi cinayeti, Danıştay baskını, 27 Nisan muhtırası gibi daha nice çeteci-cuntacı teşebbüsler sergilediğini biliyoruz.
Ekonomik krizi siyasi krize kardeş kılmak, toplumsal gerilimler çıkarıp çatışmaya dönüştürerek iktidarları terbiye etmek Kemalist sistemin bekası adına iktidar sınıfları için vazgeçilmez temrinlerdi. Şimdi aynı stratejinin birazcık ‘dindar’ versiyonu ‘dindar’ kadrolar eliyle boğucu ve yıkıcı bir tehdit olarak karşımıza dikilmiş durumda.
Ordu’yu göreve çağıran, darbeyi bir kurtuluş olarak gören, teknokratlar hükümetine yol açan, AB ve ABD’den güç alarak statükoyu muhafaza ve müdafaaya soyunan söylemler artık revaçta değil. Müşteri sıkıntısından dükkân kapatacaklar. Fakat çaresizlik yeni ‘şefaat’ müesseseleri üretmekte hiç zorluk çekmiyor.
Son dönemde Cumhurbaşkanı Gül’ü Başbakan Erdoğan’ı frenleyip terbiye etmek üzere göreve çağıranların arasına Gülen Cemaati de katıldı. Başbakan Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanı Gül ne yapacak veya ne yapabilir? Sorunun davetçiler açısından da net bir cevabı yok ama maksat herhalde huzursuzluk olduğunu dost-düşman dünya âleme ilan etmek.
İyi de Cumhurbaşkanı Gül, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından sürece müdahil olmaya davet edilince ne dedi? Hiç uzatmadan şunu dedi: “Görevde değil miyim ki beni göreve çağırıyorsunuz?”
Gülen Cemaati’nin Kemalist sınıflarla birlikte seslendirdiği seferberlik çağrıları birer birer iflas ediyor ve ciddi hiçbir karşılık bulmuyor. Kendini daha çok dönüştüren ve inkâra sürükleyen bu pozisyondaki inatla nereye varılır sizce?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.