Medya Terazisi Bu Sıkleti Çekmiyor!
Hani yeri geldiğinde sık tekrarlanır ya: “Klasik demokrasi kuramı içerisinde kuvvetler ayrılığında medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bağımsız erk olarak kabul edilir. Katılımı, çoksesliliği ve aşağıdan yukarıya denetleme işini medya üstlenir” diye… Son yıllarda bu kuramda hükmünü yitirmeye başladı. Yasama-Yürütme-Yargı’dan müteşekkil “devlet gücü” ile millet arasında köprü olan, birbirlerini etkileme gücünü elinde bulunduran “Dördüncü Kuvvet Medya” müthiş bir irtifa kaybına uğradı! Gelinen aşamada, “Medyaya hâkim olan kitlelere hâkim olur!” motivasyonu ile siyasi iktidarın ve farklı çıkar gruplarının “üslup” ve “etik”i umursamadan, uğruna müthiş savaşlar verdiği bir meydan haline geldi…
Şu an ülkeyi yönetenlerin ekserisi, bir zamanlar muhalefet hatta yavru muhalefet hacminde siyaset yaparlarken, medyanın ülke gündemini ve toplumsal gelişmeleri biçimlendirme gücünü tekelinde bulunduranlara şiddetle muhalifti! Kendileri muhalefetteyken tenkit ettikleri siyasi iktidarların her türlü manipülatif iletişim uygulamalarına karşıydı. Köşe yazarlarının ve patronajın eşik bekçisi konumlarını sorumsuzca iktidar lehine kullanmalarına karşıydılar… Yani dün dayatmacı, emreden, farklılıklara ve eleştiriye tahammülsüz, otoriter ve hiyerarşik bir siyasi ortamda bu medya hâkimiyeti ve sınırlandırmalarını “haklı olarak” şiddetle tenkit edenler, bugün maalesef kendilerince “meşru saydıkları” gerekçelerden ötürü, bir zamanlar kınadıkları tavır ve davranışları kendileri sergilemeye başladılar… Baskı ve kontrol mekanizmalarının başlangıçta biraz zorla, daha sonra ise gönüllü olarak kabul edildiği bir medya atmosferinin müsebbibi oldular.
Geçmişte Siyaset-Medya-Sermaye ilişkileri kirli ve müphemdi! Maalesef bu iktidar döneminde de kirli ve müphem! Geçmişte “olağanüstü şartlar” kurgusu ve bahaneleriyle medya manipülasyonları yapılıyordu; şimdilerde ise âlâsı yapılıyor. Geçmişte görünürde “devletin bekâsı” özde “iktidarların bekâsı” endişeleriyle medya aygıtı marifetiyle toplum mühendislikleri yapılıyordu; şimdi daha iyileri yapılıyor! Eskiden “icraatın içinden” ayda bir ekranları belli bir saat kilitliyordu, şimdi ise arada boşluk bırakmadan, hemen hemen her gün, aynı anda, yirmi TV kanalı canlı yayınlarla manipüle edilebiliyor! Yani şurası bir gerçek; geçmiş hiçbir iktidar süreci, Ak Parti iktidarı kadar, güçlü iktidar algısının vatandaşta uyandırılmasından tutunda seçmen tercihinin şekillendirilmesine kadar, medya hâkimiyeti ve sınırlandırmaları konusunda bu denli başarılı ve gözü kara olamadı!..
Öte yandan medya üzerinde ciddi bir baskı olduğu, sansürün yanı sıra gazetecilerin gerek gönüllü gerekse de gönülsüz olarak uyguladıkları bir oto-sansür olduğu vakıa… Demokrat muhafazakâr kimliğini kullanan Sayın Başbakan’ın muhalif bir başka siyasi parti genel başkanının TBMM çatısı altında verdiği farklı bir çözümleme ve istikamet içerikli bir beyanına tahammülsüzlük gösterdiğini, bizzat kendi atadığı yayıncı kuruluş yöneticisine açık açık “sansür” talimatı verdiğini, ilk kez geçenlerde piyasaya dökülen ses kayıtlarından öğrenmiyoruz ki!..
“Patronaj” ile “güç odağı” arasında; ‘ekmek parası’ ve ‘eldekini de kaybetme korkusu’ veya ‘daha iyi yerlere gelme ihtirası’ ile bocalayan onca niteliksiz insanın bir gecede medya yöneticisi yapıldığı günümüz medya piyasasında, Fatih Altaylı gibi manipülatörlük konusunda tescilli bir gazetecinin, kendi medya grubunda yayınlanacak kamuoyu araştırmalarını dezenformasyon amacıyla nasıl mundar ettiğini ve “sahibinin sesi” misyonuyla yaptığı rezillikleri ilk kez geçenlerde piyasaya dökülen ses kayıtlarından öğrenmiyoruz ki!..
Aslında bunların hepsi malumun ilanı… Aynı zamanda son dönemde Türkiye medyasının neden siyaset kurumundan sonra Türkiye’nin en güvenilmez ikinci kurumu olduğunun da cevapları burada saklı!
Dün kınadıkları şeyler uğruna mücadele ederek iktidarı elde edenler, bugün kınadıkları şeylerle imtihan ediledursun; dün “kendin için istemediğini başkası için de isteme…” şeklinde erdemli cümleleri dillerinden düşürmeyenler, bugün ortaya konan bir tepsi baklavanın kırıntısını kimseyle paylaşmama adına verdikleri mücadeleye kutsiyet atfededursun; Türkiye, kendisini yönetenlerin öngöremedikleri bir yapıya, yani, “güç” ve “iktidarın” tek odağının devlet olmadığı bir sisteme doğru sürükleniyor! Bu sistemde; çeşitli cemaatler, etnik, dini ve diğer topluluklar, parçalanmış güç odakları, menfaat grupları, sıra dışı oluşumlar ve yapılanmalar iktidarların yetki ve otoritesini paylaşmak istiyorlar… Ortaya konan bir tepsi baklavayı manipüle edenlere inat tepsiye eline uzatıyorlar! Artık onlarda medyayı bir ideolojik aygıt olarak kullanan hükümetler gibi etkin bir şekilde medya hâkimiyeti için çaba sarf ediyorlar…
Hülasa,
Devir hızla değişiyor; insanlar artık her şeyin anlamını sorguluyor, teraziye vurup tartıyor. Güç ve Otoriteyi elinde bulunduranların “Gör!” dediğini gören, “Göster!” dediğini gösteren, “İşit!” dediğini işiten,“İşittir!” dediğini işittiren “ana akım medya” ya karşı “direnç” gitgide artıyor. Farklı sosyal ağlar ve internet medyası gibi alternatif iletişim ve haberleşme alanları etkili hale geliyor. Bir gecede çıkarılan garabet internet yasaları ile sekteye uğratılıp yeni “gözetim toplumları” ortaya konulmaya çalışılsa da, yeni bilişim teknolojileri imkânları sayesinde “insan”la “bilgi” arasındaki tüm engeller ortadan kaldırılabiliyor. Gazetecilik tanımının önüne "gerçek" sıfatını eklemeyi gerekli görenlerin hızla arttığı günümüz Türkiye’sinde, tüm olumsuzluklara rağmen, duyarlı ve şuurlu müthiş bir medya okur-yazar kitlesi ortaya çıkıyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.