Gerçeklerle alışkanlıklar arasında kalmak
Hepimizin bazı alışkanlıkları var...
Ona göre yaşıyor, hayatımızı ona göre şekillendiriyoruz...
Hep alıştığımız gibi yaşamak, alıştığımız şeyleri yapmak, alıştığımız yerlere gitmek, alışkanlıklarımız istikametinde oy kullanmak, alıştığımız takımı tutmak istiyoruz...
Hatta işe geliş gidiş yolunu bile değiştirmekten üşeniyoruz. Bu da hayatı fena halde rutinleştiriyor, sıradanlaştırıyor...
Tabii o zaman da hayat git gide rengini ve heyecanını kaybetmeye başlıyor.
“İnsan alışkanlıklarının esiridir” demiş, Yavuz Sultan Selim.
Alışkanlıklarımız yüzünden başımıza pek çok olumsuz şey de geliyor. Mesela sigara alışkanlığımız sebebiyle kanser oluyoruz, alkol-kumar alışkanlığından dolayı yuvamız dağılıyor, uyuşturucu alışkanlığını aşamayanlar ölümle yüzleşiyor, hızlı ve dikkatsiz araba kullanma alışkanlığı yolları kan gölüne çeviriyor, sokağa çöp atma alışkanlığı, ortalığı çöplüğe döndürüyor.
Kısacası, başımız alışkanlıklarımızla belada!
*
Bir kere daha yazmıştım sanırım. Geçen yıllarda bir konferans münasebetiyle memleketime (Rize/Pazar) giderken, her yolculukta mola vermekten çok hoşlandığım dinlenme tesislerine yine uğradım. Fakat ortada dinlenme tesisinden eser yoktu. Anılarımı da alarak kaybolmuştu.
Orada rastladığım birine, tesisin ne olduğunu sordum. Tek kelimelik bir cevap verdi: “Kapandı!”
Her gidiş dönüşte mola verdiğim dinlenme tesisi kapanmıştı. Hüzünlendim. Çünkü o tesis bir bakıma benim sığınağımdı. Yıllardır hep orada mola veriyor, yorgunluğumu orada atıyor, namaz kılıyor, yemek yiyor, çayımı keyifle yudumluyordum. O tesise uğramak benim için vazgeçilmez bir alışkanlıktı: Bir anlamda “bağımlılık” da diyebilirsiniz.
Tesisi yerinde bulamamak beni çok etkilemişti. Birden iki misli fazla yorulduğumu, hatta kırıldığımı hissettim. Sonra düşündüm: Hayatımda böyle kaç “dinlenme yerim”, kaç “sığınağım” vardı acaba?
Sahi, sizin sığınağınız var mı?
*
Meşhur gezginlerden Kaptan Thomas Cook, Atlas Okyanusu’nda çıktığı bir araştırma gezisi sırasında, milyonlarca kuşun, gökyüzünde çığlık çığlığa bağırarak daireler çizdiğini görmüş...
İzledikçe hayretler içinde kalmış: Çünkü daireler çizip saatlerce uçmaktan ve çığlık çığlığa bağırmaktan aşırı derecede yorulan kuşlar, kendilerini denize bırakıyor, okyanusun dev dalgalarında ölüyorlarmış.
Kaptan Cook uzun süre kuşları seyretmiş, ancak bu davranışlarına bir mânâ verememiş. Balıkçılarla ve denizcilerle konuşmuş. Onlar da yılın belirli vakitlerinde aynı olayı gözlemliyor, ancak kuşların intiharındaki sırrı çözemiyorlarmış.
Bunu çözmek kuş bilimcilerine nasip olmuş. Yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların tam da kendilerini denize bırakıp bir anlamda intihar ettikleri yerde, vaktiyle bir ada olduğunu, muhtelif istikametlerden gelen göçmen kuşların bu adada mola verdiğini, ancak adanın bir deprem sonrasında sulara gömüldüğünü tespit etmişler.
Göçmen kuşlar, binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adayı biliyor ve uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve taze güç toplayabilmek için, okyanusun ortasındaki adayla iniyorlarmış.
Ne var ki ada olması gereken yerde yokmuş. Orada alışkanlıklarıyla gerçek arasında kalıyor, çığlık çığlığa, artık var olmayan adanın üzerinde dolanıyor, çok yorulunca da derin bir özlemle kendilerini kurtuluşa (adaya) bırakır gibi ölüme (okyanusun azgın dalgaları arasına) bırakıyorlarmış.
Hayatı ararken, ölüme yakalanmak!..
Bu bakımdan olay, biraz da hepimizin dramını yansıtıyor: Çünkü hepimiz alışkanlıklarımızın, hatta peşin hükümlerimizin kontrolündeyiz.
Kendimizi aşıp yeni durumu kavramayı ve yeni durumu yaşamayı bir türlü başaramıyoruz.
Kendimize şunu sormamız lâzım: Alıştığımız hayat tarzı, doğru mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.