Varlığınız Tacizlere Armağandı Zaten
İşi gücü bırakıp kimin tacize uğradığı veya kimlerin tacizleri teşvik edip organize ettiğini ispata memur olacak halimiz yok. Çünkü taciz bu ülkede evvel emirde bir devlet politikasıdır. Nedeniyse gayet açıktır: Taciz bu ülkedeki iktidar sınıflarının resmi ideolojinin bekası adına sahip oldukları baskın karakterdir.
Öncelikle Gezi Ruhu’nun ne kadar çirkin ve zalimane bir hedefe endeksli olduğunu izah sadedinde illaki başörtülü bir kadının fiilen taciz edilmesine ihtiyaç yok. Dolmabahçe camisinde rezilce serkeşlikler sergilendiğine dair resimleri ortaya dökmeye de hacet yok. Gezi Ruhu’nu temsil eden değerler, eylemler ve aktörlerin bizatihi kendileri topluma karşı en büyük tacizi temsil etmektedirler.
Genişleyen Taciz Cephesi
Taraf’ı Aydınlık’a bitişik nizam durmaya sürükleyen, Fethullah Gülen Cemaati ve ak saçlı liberalleri çevrecilik maskesiyle ulusolcularla aynı cephede durumdan vazife çıkarmaya mecbur kılan ‘Gezi Ruhu’ en büyük tacizi ihtiva etmiyorduysa söylenecek başka bir söz kalmamıştır.
Gezi Ruhu’nun siyaset ve topluma karşı ihtiva ettiği barbarca saldırganlıkta kamuflajlı kıyafetler ve arkasında yürünülen tankların yokluğu aldatıcı olmasın sakın. Özü itibariyle Kemalistler, liberaller, ulusolcular hatta Fethullah Gülen Cemaati tarafından da ‘Siyasal İslam’ adındaki ‘iç düşman’ konseptine karşı açılmış seküler-Batıcı bir cephe söz konusuydu çünkü.
28 Şubat’tan, Cumhuriyet Mitinglerine, 27 Nisan ve 7 Şubat’tan 17 Aralık sürecine değin seyreden karasal iklim nihayetinde siyaset kurumunun temsil ettiği geniş Müslüman kesimleri hedef tahtasına oturtmuştur.
Kabataş’taki taciz ve Dolmabahçe camiindeki çirkin işgal önemsiz değildir elbette. Lakin yüz binlerce Kabataş ve Dolmabahçe manzarası yaratmayı hedefleyen bir aydınlanma, ilerleme ve laiklik saplantılı kapıkulu aydın sınıfı eliyle inşa edilmek istenen şey Kemalist statüko tarafından elde edilen ayrıcalıkları korumaktır aslında.
Suriye’deki Esed/Baas cuntasının işkence ve katliamlarını savunanların Gezi Ruhu vesilesiyle birer iyilik meleği pozuna bürünmesine kim aldanır ki? Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilere karşı örgütlenen öfke ve düşmanlığı yükseltenlerden adalet bekleyecek kadar saf kimse var mıdır aramızda?
“Siyasal İslam iflas ediyor!” sevinç naralarıyla Mısır’da Sisi Cuntasına meşruiyet atfetme yarışına girenlerin Türkiye’de 17 Aralık’taki istihbarat ve yargı merkezli operasyonlarının da arkasına sığınmış olması bir zavallılığın tescili değilse nedir?
Liberal değerler, demokratik söylemler, temel hak ve özgürlük arayışları vs. Beyaz Türkler tarafından sadece ve sadece konjonktürel hesaplar için devreye sokulan birer maymuncuk mesabesindedir. İstedikleri kapıyı açmaya, istemedikleri kapıları kapalı tutmaya yarayan bu maymuncuk şimdi de kalmış Kabataş’taki taciz ve Dolmabahçe camiindeki çirkin görüntüler vesilesiyle İslami kimlik sahiplerini özür ve af dilemeye davet ediyor. Ne büyük bir utanmazlık!
Muteber ve Meşru Değiller!
İktidar sınıflarının kibrini dışa vurulmasına ilk kez muhatap olmadık tabii ki. Ancak Müslüman topluma siyaset ve düşünce terbiyesi vermeye yeltenmek gibi tiksinti verici bir gururun hepimizi samimiyet ve tutarlılık sınavına sokmaya girişmesine kesinlikle müsaade edilemez.
Siz değil miydiniz bütün bir Müslüman toplumu Kemalist değerlerle örülü mecburi eğitim öğretim cenderesine sokanlar? Siz değil miydiniz resmi törenler ve geçitler vesilesiyle Türk ulus kimliğinin bir deli gömleği gibi toplumun üzerine giydirilmesi için inat edenler? Halkın iradesini de halkın iradesini iktidar kılmak isteyen siyaset kurumlarını da bürokratik oligarşi adına, TÜSİAD sermayesi ve AB-ABD adına hizaya çekmekle memur olanların bizzat varlığı tacizdir.
Gezi Ruhu olarak tecessüm eden cephe, psikolojik harp unsurları üzerinden tırmandırılan bu süreci Kabataş’taki taciz meselesinin hayali-kurgusal olduğunu güya ispat ederek meşruiyet krizini aşmaya çalışıyor. Kendilerini meşru, halkın desteğini artırarak yeni bir seçime girmeye hazırlanan Hükümeti temsil ettiği değerler ve kesimler itibarıyla gayrı meşru olarak yaftalamanın peşindeler.
Kimin, hangi siyasi değerlerin muteber ve meşru olduğunu algı mühendisliğiyle tayin etmeye teşebbüs yanılgısına düşenlerin pek yakında nasıl rezil olacaklarını hep birlikte göreceğiz. Bundan önce gördük, yine görmemiz için sadece biraz sabır ve basirete, cesaret ve yüksek sesli haykırışa ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.