Tek bir Ümmet, Tek bir Râşid İmam
MUHTEREM kardeşim… Her Müslümanın yeterli miktarda ilmihal bilgisini doğru ve sağlam şekilde öğrenmesi farzdır. Zat-ı âlinizin de…
Öğrenilmesi farz olan bu bilgiler içinde, ahkam-ı sultaniye denilen, Halife yahut İmam ile bilgi ve hükümler de vardır.
Bütün mü’minlerin tek bir ümmet oluşturmaları, bu Ümmetin başında İslam’ın, İmanın, Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın ahkamını tenfiz eden ehliyetli bir İmamın bulunması şarttır, vaciptir.
Ümmet ve Hilafet olmazsa, Müslümanlar ipi kopmuş bir tesbihin taneleri gibi dağılır ve perişan olur.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) vefat edince, onun en yakın iki dostu Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, daha Resulullahın mübarek na’şı toprağa verilmeden; Ümmetin başına râşid, ehliyetli, âdil bir İmam seçilmesi için hemen Beni Saide Sakifesi’ne koşmuşlar ve oradaki Halife seçimine müdahil olmuşlardı. Onların bu acelesi, Resulullaha vefasızlıktan ve şahsî ihtiraslarından ileri gelmiyor, Ümmetin başına en kısa zamanda bütün Arapların otoritesini kabul edeceği ehil bir İmam seçilmesi niyetinden ileri geliyordu.
Ümmet-i Muhammed’in bir an bile İmamsız kalması büyük bir musibet ve felakettir.
Sultan Vahidüddin 1922’de İstanbul’u terk etmiştir ama Hilafeti bırakmamıştır.
Onun yerine Ankara Büyük Millet Meclisince Padişah değil, sadece Halife tayin edilen veliahd Abdülmecid bin Abdülaziz Han hazretleri, 1924’te yurt dışına sürülmüş, lakin o da Halifeliği bırakmamıştır.
Vahidüddin Han 1926’da San Remo’da, Abdülmecid Efendi hazretleri 1944’te Paris’te vefat ettikten sonra yer yüzünde Halife kalmamış, Müslümanlar çeşitli ulus milletlere ayrılmış, İslam dünyası parçalandıkça parçalanmıştır, fitne ve fesat yangınları alem-i İslam’ın her yerini sarmıştır.
Sultan Vahidüddin ve Abdülmecid Efendi gerçek halife değillerdi, sûrî halifeydiler ama yine de surî de olsa halife vardı.
Yakın tarihimizdeki siyasî, sosyal, kültürel ârıza ve kazalar yüzünden yurdumuzdaki on milyonlarca Müslüman cahil kaldı. Bırakın halifelik ile ilgili şer’î hükümleri, kemal sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın on dört sıfatını ezbere bilen Müslüman sayısı bile yüzde bir değildir.
Müslümanlara itikadla, ibadetlerle ilgili bilgileri, yeteri kadar muamelat, münakehat, ukubat, alış veriş hükümlerini ve ahkam-ı sultaniyeyi, özet olarak da olsa, mutlaka öğretmek gerekir.
Halifesiz kalan İslam dünyası büyük değil, çok büyük bir felaket içindedir.
Türkiye Müslümanları o kadar cahil kalmıştır ki, tek bir Ümmet olmak, bu Ümmetin başına râşid bir Halife seçmek, bu Halifeye biat ve itaat etmek konusunda yoğun ve etkili bir faaliyet yoktur.
İslam’ın ve Müslümanların düşmanları böyle bir şeyi kesinlikle istemiyorlar.
Bazı emperyalist dış güçler, Türkiye Müslümanlarının başına, kendilerine bağımlı fantoş=kukla bir sahte halife getirmek istiyor.
Son devirde kısa bir zaman dilimi içinde on binlerce kubbeli cami yaptıran Müslüman halkta Hilafet ve Ümmet şuuru yoktur.
Türkiye Müslümanları tek bir Ümmet oluşturmuyorlar ama bin kadar birbirinden kopuk cemaate, tarikata, hizip ve fırkaya, gruba ayrılmışlardır.
Bu parçalar, ipi kopmuş bir tesbihin taneleri, şirazesi dağılmış bir kitabın sahifeleri gibi darmadağınık vaziyettedir.
Şeyh efendiler, cemaat başkanları hâdimü’l-Umme değil, hâdimü’l-fukaradır ve dervişandır.
Halife ve İmam ise bütün Ümmetin, bütün İslam Milletinin başıdır ve hizmetkarıdır.
Bendeniz İmamet ve hilafet konusunda çok yazı yazdım, inşallah yazmaya devam edeceğim.
Maksadım elimden geldiği kadar Müslüman halkı uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmektir.
Şu âhir zamanda Halife olacak fazla kimse yoktur ama bir buçuk milyarlık İslam aleminden yine de on ehliyetli aday çıkar sanırım.
Halifede bazı şartların, hasletlerin bulunması gerekir:
Birincisi: Bu riyasete, bu makama talip=istekli olmayacak.
İkincisi: Zahirî ve manevî yönden Efendimize irtibatlı, icazetli olacak.
Üçüncüsü: Muktedir olacak.
Dördüncüsü: O Müslümanları çok sevecek, Müslümanlar onu çok sevecek.
Beşincisi: Ümmetin işlerini meşveretle, şûraya danışarak halledecek.
Altıncısı: `Âbid, `âdil, zâhid, muhlis, muttaqi, firasetli, müdebbir olacak.
Yedincisi: Dünya mallarına, meskenlerine, binitlerine, menfaatlerine hırsı olmayacak. Geçimine yetecek parası ve geliri varsa beytülmalden maaş ve ücret almayacak.
Sekizincisi: Onun ilmini, irfanını, kültürünü, adaletini, yüksek ahlak ve karakterini, düşmanları bile kabul ve tasdik edecek.
Dokuzuncusu: Müeyyed min `indillah olacak, yani Allahü Tealanın yardım, tevfiq ve te’yidine mazhar olacak.
Şu anda İslam dünyasında böyle zatlar var mıdır, bunlar kaç kişidir, hangi ülkelerdedir, bunları bilemem ama Müslümanların tek bir Ümmet olmasını, bu Ümmete râşid bir kimsenin reis olmasını, Müslümanların bu zata biat ve itaat etmeleri gerektiğini sık sık yazıp hatırlatacağım. Bu benim, Müslüman bir okur yazar olarak temel vazifelerimden biridir.
Ümmetin imamı, bütün Müslümanların katılacağı bir seçimle seçilemez. Bu işi, ehliyetli bir şura yapabilir. Altı kişi, on, on iki kişilik bir şura… Onlar içlerinden birini yahut dışarıdan, ehliyetli bir kimseyi seçer, kendileri ona biat eder ve keyfiyeti İslam Alemine duyururlar.
Müslümanlar içinde Ümmet birliğine, Ümmetin başında râşid bir İmam-ı Kebir bulunmasına karşı olanlar var mıdır? Bir Müslümanın Ümmet ve İmam kavram ve değerine karşı çıkması mümkün değildir.
Bütün mü’minlerin tek bir ümmet olması gerektiği Kur’an’la sabittir.
Ümmetin başında bir İmam bulunması konusunda icma vardır.
Müslümanların başsız olmaları, başsız kalmaları akla ve realiteye de aykırıdır.
Katoliklerin, Ortodoks Rumların, Gregoryen Ermenilerin, Sefarad Yahudilerin, Farmasonların, Anglikanların, dünyadaki her dinin başı var da, Müslümanların niçin olmayacakmış?
Kaptanı olmayan bir gemi, pilotu olmayan bir uçak, müdürü olmayan bir okul düşünebilir misiniz?
Bazıları bizde Diyanet var ya, diyebilir. Lütfen bendenizi güldürmesinler. Diyanet, laik ve Kemalist Türkiye’nin din işleri genel müdürlüğüdür ve İslam’daki İmamet-i Kübra müessesesiyle bir alakası yoktur.
Diyanet Başkanını kim seçer? Siyasî iktidar seçer?.. Kim azl eder?.. Hükümet azl eder… İşlerine kim karışır? Siyasî iktidar karışır… Vaktiyle Diyanet İşleri Başkanlığı kendisine bağlı olan bir devlet bakanı, “Diyanet İşleri Başkanı Tapu ve Kadastro genel müdürü gibi bir kimsedir, istersem kolundan tutar atarım” mealinde bir laf etmişti. Yaşı müsait olanlar, hükümetle Diyanet arasında çıkan ihtilafta İbrahim Elmalı (1903-1994) Hoca Efendinin nasıl azl edildiğini hatırlayacaklardır.
Rejim Kemalist ve laik ise, Diyanetin mutlaka (Rum Ortodoks, Ermeni Gregoryen patrikhaneleri, Musevi Hahambaşılığı, mason Üstad-ı Azamlığı gibi) bağımsız olması gerekir.
Bendenizin İmam-ı Kebir seçecek, seçtirecek halim, imkanım yok. Bu ve buna benzer yazılarla İmamet kavramını ve değerini Müslüman kardeşlerime naçizane anlatmaya çalışıyorum. Bununla da naçiz bir hizmet ettiğimi sanıyorum.
Cenab-ı Hak bizleri, boynunda biat bağı olan, Kur’ana Sünnete Şeriata bağlı, ihlaslı ve sağduyulu kullarından kılsın, bizleri sâlihlerle birlikte haşr eylesin.