Öldürdükleri Müslümanların Etlerini Pişirip Yiyorlarmış!
ORTA Afrika Cumhuriyeti, denizle irtibatı olmayan, 600 bin küsur kilometrelik 4,5 milyon nüfuslu bir ülkedir.
Arzu ederseniz haritaya bakıp yerini öğrenebilirsiniz.
Şu anda bu ülke Müslümanları korkunç ve vahşi bir kıyıma uğramaktadır. Öyle bir vahşet ki, Müslüman düşmanları, öldürdükleri Müslümanların etini pişirip yiyormuş.
Müslümanlar evlerinden, mahallelerinden sürülüyormuş. Camileri yıkılıyormuş.
Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, siviller katl ediliyormuş.
Allah razı olsun Türkiye’de bazı Müslüman şahıs ve kurumlar bu faciayı dile getirip bir miktar ağlıyor ama bu kadarcık ilgi ve ağlama yeterli değildir.
Bizim şimdi çok başka büyük dertlerimiz, dedikodularımız vardır. Ofislere yerleştirilen böcekler, yatak odalarına konulan gizli kameralar… Sivil darbe teşebbüsleri, milyar dolarlık rantlar, rüyalar, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) gökten bir ışık hüzmesi şeklinde, yerdeki bir kamyonete indirilip bindirilmesi, daha neler neler.
Orta Afrika Müslümanları linç ediliyor… Şu koskoca 76 milyonluk Türkiye o mazlum kardeşlerine yardım edemiyor.
Böcekler, kameralar, darbeler, Geziler…
Nice lise mezunu Türkiyeli Müslüman, Afrika’da böyle bir cumhuriyet bulunduğunu ancak birkaç aydan beri biliyor. Orta Afrika hakkında bir sayfalık ipe sapa gelir kompozisyon yazacak kaç kişi çıkar içimizden?
Orta Afrika Müslümanları açbi-ilaç ağlaya ağlaya, düşe kalka, kimisi öle öle komşu ülkelere kaçıyor... Müslümanların boşalttığı İslam mahalleleri buldozerlerle yıkılıyor.
Haçlılar İslamsız, Müslümansız bir Orta Afrika istiyor.
Bu konuda zalim olan sadece oraya ordu gönderen bir yüzü laik, öteki yüzü Haçlı Fransa mıdır? Asıl zalimler İslam dünyasındadır.
Böceklerle uğraşmaktan Orta Afrika Müslümanlarını gündemimize alıp yardım edemiyoruz.
Onlar Müslüman ama renkleri bizim rengimize benzemiyor, dilleri, alt kimlikleri başka.
Türkiye’de bir kısım Müslümanlar birbirinin gözlerini oymaya uğraşırken, Orta Afrika’nın mazlum=zulme uğrayan Müslümanlarına nasıl yardım etsinler?
İkinci Selim zamanında Sumatradaki Aceh sultanlığından İstanbul’a bir elçi gelmiş, Portekizlilerle baş edemediklerini bildirip yardım istemişti. Osmanlı Hilafeti de onlara bir donanma ile gemi ustaları, top dökme ustaları, barut yapma ustaları göndermişti.
O tarihlerde Ümmet vardı, Hilafet vardı…
Zamanımızda ulus devletler var, Ümmet ve Hilafetin adı kalmış.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) “Doğuda bir Müslümanın ayağına diken batsa, Batıdaki Müslüman onun acısını yüreğinde duyar” mealinde bir hadîsi vardır. Orta Afrika’da Müslümanlar linç ediliyor, katl ediliyor, yurtlarından sürülüyor, cesetleri pişirilip yeniliyor ama biz gereken tepkiyi göstermiyoruz, gereken yardımı yapmıyoruz.
Dünyanın hücra bir yerindeki bir Yahudinin burnu kanasa, bütün Yahudilik alemi ayağa kalkar; bir ülkenin Müslümanları kıyıma tabi tutulur, İslam aleminden ancak birkaç zayıf ve cılız inilti çıkar.
Ümmetsizliğin, Halifesizliğin, teşkilatsızlığın, bedeviliğin, dünyevileşmenin, tefrikanın, fitne ve fesadın, altın buzağıya tapmanın neticesi budur işte.
• (İkinci yazı)
Yeni Beşerî bir İslam Türettiler
BUNDAN birkaç hafta önce Medine-i Münevvere’de umrecileri barındıran bir otelde yangın çıktı, 17 mi, 18 mi Müslüman feci şekilde yanarak vefat etti. Allah rahmet eylesin.
Facia ile ilgili gazete, ajans, tv haberlerine baktığımda ikinci bir faciaya şahit oldum. Aman, yananlar içinde bizim ülkemizden kimse var mı?.. Oh çok şükür bizim vatandaşlarımızdan kimse yanmamış…
Rezalet, rezalet rezalet!... Utanç verici bir cahiliyet…
Müslümanın, bizden olanı, bizden olmayanı, ötekisi olur mu? Ülkesi, rengi, dili, alt kimliği, kültürü ne olursa olsun Müslüman Müslümandır.
Oh çok şükür bizden yanan yok demek bir Müslümana yakışır mı?
Bundan yüzyıllar önce, İslamın ilk asırlarında Bağdad çarşısında yangın çıkmış, nice dükkan yanmış, o çarşıda ehlullahtan birinin de dükkanı varmış. Biri gelmiş, efendi hazretleri sizin dükkanınız yanmadı demiş, o da gayr-i ihtiyarî (elinde olmaksızın) oh çok şükür demiş. Ve sonra bütün hayatı boyunca, ölümüne kadar pişmanlık çekmiş.
Biz farkında değiliz, Türkiye’mizde son seksen doksan yıl içinde yeni bir İslam türetme faaliyetleri neticesinde dinimizin evrenselliği erozyona uğratılmış, millî=ulusal bir İslam çıkartılmıştır.
Tanzimat’a kadar Osmanlı din devleti idi… Tanzimat’tan sonra devlet dini sistemi getirilmiş, Jön Türklerin Sultan Abdülhamid’i devirmelerine kadar dine oldukça bağlı ve saygılı kalınmış, din devlet işbirliği olmuştur.
Cumhuriyetten sonra din faşist rejimin pençesine düşmüş, bozuk sisteme ve düzene hizmet ettirilmek istenmiştir. Günümüzde nice İslamî kavram, değer ve hükmün içi boşaltılmıştır.
Herkes için söylemem ama birileri dini şahsî menfaatlerine ve siyasî emellerine alet etmiştir.
Kutsal din bankacılığa, holdinglere, ticarete, parayla, finansa, iktisadiyata, kara para birikimine, louche siyasete alet edilmiştir.
Şerirler, şakiler, facirler habaset ve hıyanetlerini gerçek İslam’la yapamayacaklarını bildiklerinden; millî, içi boşaltılmış, light, ılımlı, Şeriatsız, fıkıhsız, dünyevileştirilmiş paralel bir din oluşturulmuştur.
Birtakım ahlaksız kişiler ve topluluklar din adına kolayca yalan söylemişler, dini alet ederek zekâtlara bile el uzatmışlar, bin türlü fenalık irtikâb etmişlerdir.
Dini alet ederek birileri yüz milyarlarca dolarlık haram kazançlar, kara ve kirli servetler edinmiştir.
Dinî bir kurum, bâlâdan gelen emir, direktif ve teşviklerle Resulullah Efendimizin (salat ve selam olsun ona) hadislerini, Sünnetini; AB ve Batı medeniyeti norm, kıstas ve standartlarına göre ayıklamak cü’ret ve cinnetini göstermiştir.
Yıllardan beri rejim mi dersiniz, düzen mi, gerçek İslam’ı genç nesillere ve halka öğretmiyor. Bütün okullarda mecburî olan din kültürü kitaplarına bakınız. Baş sayfasında kocaman bir portre, onun karşısında Beyannâme… Besmelesiz din dersi kitapları!..
Bunca hıyanetin neticesinde Müslüman halkın bir kısmı dinden kopmuş, feci ve vahim şekilde dünyevileşmiş, laikleşmiş ve sekülerleşmiştir.
Dinî hizmet ve faaliyetler kontrolsüz, teftişsiz ve denetimsiz kalmıştır.
Hepsi için söylemem ama bazı ruhbanlar kutsallaştırılmış, erbablaştırılmış, putlaştırılmış, Katoliklikteki Papanın yanılmazlığı gibi batıl bir dogma oluşturulmuştur..
Müslümanların büyük kısmına, İslam’ın, Kur’anın, Sünnetin asla kabul etmediği cahili fikirler, zihniyetler, değerler aşılanmıştır.
Halka ilmihal ve ahlak dosdoğru öğretilmemiş, kütleler zararlı dedikodular, sözde dinî magazin haberleri ile uyutulmuştur.
Namaz terk ve ihmal edilmiştir ama birilerine yüklü paralar kazandıran lüks ve ihtişamlı turistik Umre seyahatleri teşvik edilmiştir.
İslam Feministleri kullanılarak Müslüman toplumun temelini teşkil eden İslam ailesi dinamitlenmiştir.
En sonunda fitne fesat, yabancılaşma volkanı patlamış, Cemaat-İktidar savaşı başlamıştır.
Müslüman halk o kadar uyutulmuş ve uyuşturulmuştur ki, tek bir Ümmet olmak, bu Ümmetin başındaki râşid İmama biat ve itaat etmek, İslam Şurası kurmak, Fetva Meclisi kurmak, Tevhidî ve Şer’î İslam mektepleri tesis etmek, Müslümanları eğitmek için hiçbir faaliyet ve kıpırdanma görülmüyor.
Şirk, küfür, nifak, dalalet, isyan, tuğyan merkez ve mihrakları Müslümanların içine köpek sürüsü kadar ajan, casus, provokatör, yönlendirici, istihbaratçı sızdırmıştır.
Son yıllar içinde İstanbul camilerinden birinde çok muhterem ve temiz iki din hocası feci şekilde öldürülmüş ve bu cinayetlerin içyüzü ortaya çıkartılamamıştır.
Din sektöründe yüz milyarlarca dolar dönmektedir.
Tek bir Ümmet olmaları gereken mü’minler bin kadar birbirinden kopuk cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya ayrılmışlardır.
CIA, MOSSAD, diğer dış istihbarat teşkilatları islamî kesimde cirit atmaktadır.
Din, iman, Kur’an, ibadet, cihad ile ticaret, faiz, finans, siyaset, yüklü sermaye ve ticaretler, kara paralar birbirine karışmıştır.
Bu gidişatın sonu Suriye ve Mısır Müslümanları gibi olmaktır ama kime anlatacaksın.
Ehl-i Sünnet kasıtlı olarak darbelenmiş, onun yerine irili ufaklı bin kadar, aslına uygun olmayan İslam tasavvuru çıkartılmıştır.
Ümmet birliği, hilafet, İslam Medreseleri gidince kaos ve anarşi çıkmıştır.
Dünyevileşmiş Müslümanlar kulakların zarlarını patlatırcasına çalan kösleri, çılgınca çalan çanları duymuyor.