Allah Islah Eylesin Hepimizi de
Ne diyorduk; halkın da bir ölçüsü vardır elbette. O da değerlendirir görüp izlediklerini, duyup işittiklerini.
Halk irfanı derindir, bazen çok aydının ilminden derin ışık saçar onun irfanı ve faydalandırır.
İşte o ölçülerden birisi de yersiz ve seviyesiz beddua etme ayıbıdır. Bu yüzden Sayın Gülen’in o çirkin ayıbı bir türlü zihinlerden çıkmıyor. İlkel dinlerin büyücü din adamlarının ateş etrafında dans ederek yaptığına benzer görsel şovlarla yapılan o çirkin ritüel bir türlü çıkmıyor hafızalardan.
Hocaları ne yaparsa yapsın, tartışmasız kabul eden, onu suçtan, hatadan beri ve masum gören bir kısım zavallılar, bu yapılan çirkinliğin farkında olduklarından hemen “o beddua değildi. O mübahele ve mülaane idi. Cahiller anlamıyorlar” diye bir de tüy diktiler pisliğin üstüne.
Hatır için yalan söylemek insan ruhunda nasıl bir iz bırakıyor acaba? Birini savunmak için başkalarını cahillik ve ahmaklıkla suçlamak neler hissettiriyor acaba onlara vicdanlarında?
Evet, bazıları hiç utanmadan, sıkılmadan herkesi cahil, ahmak ve aptal yerine koydular. Millet bu zavallılığa da epey güldü. Çünkü mübahele de tıpkı o yapılan bedduanın aslı gibi kafirlere yapılmıştı asrı saadette. O bedduanın aslı Hendek savaşında toplanıp Medine’ye saldıran müşrikler ve Yahudiler gibi kafirlere yapılmıştı Efendimiz tarafından.
Mübahele ise Necranlı Hristiyanlarla yapılmak istendi, ancak kafir hristiyanlar korkup vazgeçtiler de gerçekleşmedi.
Acaba bu Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kafirleri de cennete koymak isteyen diyalogcuların başını çeken Sayın Gülen ve adamları, bu beddua ve mübaheleyi inkar etmediklerine göre, çünkü yeri gelince işte böyle kullanıyorlar, nasıl oluyor da onların kafir ve cehennemlik olmaları konusunda Peygamber Efendimize (sav) açıktan muhalefet edebiliyorlar? Bunlar cennetlik olsaydı Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimizin onlara beddua etmesi söz konusu olabilir miydi?
Mülaane ise karısını zina ederken gören erkeğin karısını mahkemeye davet ederek doğru söylediğine dair yemin etmesi ve yalan söylüyorsa Allah Teâlâ’nın lanetinin üstüne olmasını istemesidir. Kadına da aynı sözler teklif edilir. Yapmazsa, demek zina etmiştir, yargı cezasını verir. Kadın da benzer yemini yaparsa, muhtemel cezayı düşürür. Mahkeme de onları boşar.
Ne şu, ne bu, yapılan zehir gibi bir bedduadır. Ama akılsız ve mantıksızca körü körüne seven ve kör taklit peşine düşenler, kendilerini rezil etme pahasına bu yalana tevessül etmişlerdir. Oysa bizzat bedduayı yapan Sayın Gülen, o çirkin bedduayı yaptıktan sonra koltuğundan kalkarken, “bu zamana kadar beddua etmemiştim, işte şimdi ettim” diyerek açık açık yaptığı çirkinliğin bir beddua olduğunu söylemişti. Bu yalancılara, bu kraldan çok kralcılara ne oluyor?
Halk aptal ya, ahmak ya, yer bu palavraları, öyle mi? Hani hakkın hatırı nerde? Bu mudur dava adamlığı? Nerde fütüvvet, yiğitlik, mertlik, doğru sözlülük, ilkeli ve erdemli olmak? Doğruluk ve dürüstlük nerde?
Niye bu kadar sözü uzattık?
Çok rahat yalan söyleme ve iftira etme huylarını ortaya koymak için.
Evet, çok rahat yalan söylüyor, çok rahat hakaret ve iftira atıyorlar. Bizim yardımlarımızla elde ettikleri gücü şimdi bize karşı kullanıyorlar. Bizim haklı uyarılarımızdan ders alacak yerde kötü söyleyip beddua ediyor ve “haset ediyorlar, kıskançlık yapıyorlar, hizmeti çekemiyorlar” diye iftira ediyorlar.
Kime diyorlar bütün bunları?
Daha düne kadar kendilerini bir değer bilerek destekleyen samimi Müslümanlara…
Ama o Müslümanlar devlete ve millete çekilen silahları görünce uyandılar. Operasyonlar sonrasında itibarları büyük oranda kayboldu. O güne kadar hala bir şans verenler de uyandı. Çünkü doğrudan vatan ve millete silah çekmişler, ekonomiyi bozmuşlar, dış düşmanlarla işbirliği içinde ülkenin itibarına saldırmışlardır.
Operasyonlar sırasında bir Müslüman değil de sanki meydanda CİA ve ya MOSSAD ajanları vardı. O kadar iğrenç, ürküntü ve tiksinti veren bir manzaraydı o görüntüler.
Neydi o yetkili hiçbir kimseye haber vermeden ta Van’dan bir avuç polisin gelip Kilis’te İHH’yı basması?
Neydi o Adana yolunda MİT tırlarının 500 jandarma ile durdurulup dayak atılması. Yardım konvoyundaki devlet görevlisine silah çekip meydan dayağı atmalar?
Bu manzara nasıl unutulur?
Orada ABD ve İsrail güçleri vardı sanki, devletin yardım götüren memurlarına meydan dayağı atıyorlardı…
Unutulur mu bu?
Neydi o ağzı mühürlü çuvallarda belgeler okunmadan adam suçlamalar ve mahkemeye çıkartmalar? Sadece kendilerine değil, sayelerinde emniyet ve yargıya da güven bunalımına girdi halk.
Bu Adana operasyonunda o kadar militanca davrandılar ki, tüm ahlaki ve insani değerlerini kaybettiler. Cemaat artık dini çalışmalar yapan bir yapı olarak görülmüyor. Devleti ele geçirmek gibi siyasi hedefleri olan bir yapı olarak görülüyor. Artık gerçeğe gözlerini kapamış, İslam davasının kişisel davalara kurban edilmesini göremeyen kendi tabanları dışındaki kesimlerde bir saygınlıkları kalmamıştır.
Bütün bunlar Gülen’in ve üst düzey cemaatin beyninin itibar kaybıdır. Ama asıl itibar kaybı seçimlerden sonra yaşanacaktır. Sen kalk, cemaat evlerinde kalan masum çocukları gece seher vakitlerinde uyandır ve “uzun adam Başbakan ölsün”’ diye beddua ettir. Sen kalk Afrika’daki Müslümanlara “Başbakana büyü yapılmış” diye ondan nefret ettir. Bunları bırakın bir hocayı, aklı başında bir papaz bile yapmaz ve yaptırmaz!
Sonra da kalk, aftan, bağıştan, hoşgörüden ve tevazudan bahset. “Muhabbet fedaileri” maskaralığına soyun. “Size it deseler, it de bir şeydir deyin ve teşekkür edin” numaralarına yat, tarihe faziletli adam görüntüsü bırak. İmaj bitti beyler, karizma çizildi artık. Yalan karın doyurmaz, ışığı da yatsıya varmaz.
Bunları yapan ve yaptıranlar için artık itibardan bahsetmek abestir.
İtibar kaybı bu kadarla da kalmayacak, asıl itibar kaybı seçimlerde ve sonrasında yaşanacaktır. Göreceksiniz, CHP’ye verilen oylar bitirecek onları. Bir daha halk nezdinde itibar ve iktidar yüzü göremeyeceklerdir. CHP üstündeki lanet onları da çarpacaktır.
Merak ediyoruz; kendileri mi CHP’yi dindar edecekler, yoksa CHP mi kendisi gibi yapacaktır onları. Bekleyip göreceğiz.
Cemaat, kendisi dışındaki dindar toplumu tanımıyor, değer de vermiyor, buna ihtiyaç da duymuyor. Asıl arkalarındaki ABD ve İsrail gibi dış güçlere ve onların yerli işbirlikçilerine güveniyorlar.
Ve şimdi bütün bu işleri başlarına saran kendi hırsları, hataları, günahları ve yanlışları olmasına rağmen çok büyük bir öfkeye kapıldılar ve bu öfke pireleri yüzünden yorganı yakacakları belli oldu. Hükümete zarar vermeye yönelik her çabaları onlara daha çok büyük hatalar yaptıracaktır bu gidişle.
Fethullah Hoca “bu dine, bu vatana ve millete bir yanlışım olacaksa Allah beni yaşatmasın, hemen öldürsün” gibi bir söz söylemişti hatırladığım kadarıyla. Belki hala sitesinde bu söz duruyordur.
Evet, Sayın Gülen’in şimdi bu günlerde vatana ve millete zarar verdiği gün gibi aşikârdır. Ama biz ölümünü değil, ıslahını dileriz Allah’tan. Yüce Rabbimiz onu ve çevresindeki vatana millete zarar verenleri ıslah eylesin. Bizi de elbette!
Bir hatırlatma da bazı yorumculara. Biz bu adamı “İslam Devlet ve Medeniyetini inşa” gibi büyük bir dava sahibi olma noktasında yanıldık. Meğer o demokratik ve laik devlet içinde yaşanan bir din ve şeriattan yanaymış, nasıl olacaksa.
Ancak biz ileride sorun olacak noktaları ilkelerimiz ışığında gördüğümüz için, ona saygılı bir biçimde, daha bu olaylar olmadan önce, burada 23 yazı serisiyle onda ve cemaatinde gördüğümüz beli başlı yanlışları eleştirdiğimizi okuyucularımız ve bazı “ileri giden” ve “yorum ile hakareti ayıramayanlarımız da bilir.
Hiç kimseye olduğu gibi bize de haksızlık yapılsın istemeyiz. Biz “tahdisi nimet” kabilinden hamd ederek söyleyelim ki, böyle bir tehlikeyi sezmiş ve o yazıları yazmıştık. Hatta bazıları “durup dururken bu eleştiriler de nerden çıktı? Şimdi zamanı mı?” demişlerdi.
O yüzden “biz cahil olduğumuz halde onu gördük de, sizin gibi alim ve hoca geçinenler nasıl göremezler?” veya “biz başından itibaren görmüştük” diye övünerek bizi eleştirenler hadi neyse de, “menfaat nerdeyse orayı övme” gibi, “madem bu kadar körsünüz, alimim demeyin, yazı yazmayın” diyenleri, geçen yazıda kendimi kınadığım gibi kınıyorum.
Müsaadenizle kendime ve herkese bir ölçüyü daha hatırlatayım:
Allah Teâlâ aşırı gidenleri sevmez.