Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

90 sene önce bugünlerde...

90 sene önce bugünlerde...

Bükreş Merkez Camii’den içeriye girdiğimizde bizi çepeçevre saran gurbet kokulu lâhûtî havaya tarihi bir heybet katan imam Osman Aziz Efendi’nin “Biz Türkiye’ye ‘Ak Toprak’ deriz” ifadesinin aslı meğer “Biz Türkiye’ye Hak Toprak deriz” imiş. Bölge insanının lisanında ‘ak’a dönüşen ‘hak’ sıfatının özelliği hiç şüphesiz Türkiye’nin İslâm Dünyası’nın merkezi olması; hem siyasi temsil hem de dinî idare anlamında, ‘tespihin imâmesi’nin İstanbul olması. Bu mânâda Türkiye’yi ‘Hak Toprak’ veya ‘Ak Toprak’ olarak gören o kadar çok ülke, millet, bölge var ki yeryüzünde… Bu topraklardaki şehitliklerimiz, eserlerimiz, mezar taşlarımız bile bunun delili. Asırları aşan bu kuvvetli irtibatve çağların aşındıramadığı bu manevî bağ 90 sene önce bugünlerde kopartılmıştı. 90 sene sonra bugünlerde ise yeniden kirli operasyonlar yapılarak o irtibat ve bağın kopukluğunun garantiye alınmak istendiğine şahit oluyoruz. Bu küresel kuşatma ve saldırıya küresel karşı koyma vakti şimdi… 

Endülüs’ün düşüşünden (1492) 420 sene sonra (1912) Rumeli’yi (Balkanları) kaybetmemiz aslında bize 408 senelik Hilâfet’in elden gideceğinin kötü bir habercisi gibi idi. Çileli 12 yılın sonunda (3 Mart 1924) Hilâfet’i de kaybettik! 

Romantik ve hamâsi yaklaşımlarla vakit ve enerji kaybetmek yerine, makul ve soğukkanlı tahlillerle enine boyuna ele alınmalı Hilâfet meselesi. Ne tümden retçi bir söyleme ne de sözde kalan romantik bir retoriği kaldıracak tâkat ve tahammülümüz var bu ve benzeri konularda. 

Siyasi bir kurum olarak 13. yüzyıl Moğol istilası ile yaşanan kriz dışında 20. yüzyıla kadar İslâm tarihi boyunca yaşamayı sürdürmüş olan Hilâfet’in ilgası, Ahmet Davutoğlu’nun ifadesiyle “İslâm Dünyası için siyasal temsil ve egemenlik açısından bir merkez kaybı/kayması sonucunu beraberinde getirmiştir.”  

İslâm Dünyası, bir bütün olarak da parça parça olarak da tüm direniş noktalarını kaybettiği en karanlıklı döneme Hilâfet’in kaldırılması sonucu girmiştir. Benzer her konu gibi bu konunun da marjinalleştirilmesi, müzakere bile edilemeyecek bir tabuya dönüştürülmesi, neyi kaybettiğimizin, 90 sene önce ne olduğunun anlaşılmasına da mâni olmadı mı? 

Hâlifeliğin sonu, Batı sömürgeciliğine alternatif teşkil eden İslâm Dünya Sistemi’nin de sonu olmuştur aslında. Siyasi bağların kopmasıyla Avupa merkezli sömürgeci sistem, bugün yeniden keşfettiğimiz Afrika ve Asya’daki Müslüman toplumlarla ekonomik karşılıklı bağımlılık ilişkileri kurmuş ve bu bölgeleri zâlimce sömürmüştür. Yine Davutoğlu’nun ifadesiyle, bu dönemde, “İslâm Dünyası, tarihinde ilk kez dünya siyasetinde çevresel bir unsur haline gelmiştir.” 

Geçtiğimiz 90 sene, Hilâfetin kaldırılmasının sebep olduğu travmanın teşhis ve tamiriyle geçti. Müslüman toplumların otoriter ve seküler idareler altında yaşadıkları psiko-sosyal gerilimden tutun, Hilâfet’in boşluğundan istifade ederek t/üretilen hâlifemsi liderlerin tahribatlarına ve İslâm Dünyası’ndaki bunalım, buhran, çatışma ve işgallere varıncaya kadar birçok felaketlere sebep olan tarihi bir kırılmaydı 90 sene önce bugünlerde gerçekleşen felâket…

Başımızdaki belalardan pek de sağlıklı düşünemediğimiz ve gerçek gündemi ıskaladığımız bugünlerde derinlemesine konuşmamız ve bugünkü dış politikamızı da bu vizyonla ele almamız gerekirken, maalesef Hilâfet’in ilgasını ve daha da önemlisi ne anlam ifade ettiğini hakkıyla tahlil edemiyoruz. 

İslâm Dünyası’ndaki haksız ve hukuksuz uygulamaların, darbelerin, işgallerin, insani felaketlerin, çatışmaların bitmemesinin bir sebebi de bu dağınık hâlimiz. Elimiz kolumuz bağlı çaresizce izliyoruz sadece. 

90 sene önce bugünlerde Hilâfet kaldırılmadı sadece, bir ümmetin zihin dünyası işgale uğradı. Bu işgalden tamamen kurtulamadığımız için hâlâ İstiklal Mücadelesi devam ediyor… 

İslâm Dünyası’nın birliğine ve dâru’l-İslâm mefkûresinin yeniden tesisine giden yol Türkiye’nin, 90 sene önce bugünlerde kaybedilen Hilâfet kurumunun anlamının yeniden idrâkinden ve ihyasından geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi