Peki o söylem ve eylemler Fetullah Gülen’e yakıştı mı?
Hani, zaman zaman derim ya;
“Şeytan kovalamaktan, bir türlü salavat getirmeye fırsat bulamıyoruz.”
Gerçekten de;
“Fetullah Gülen’in takiyyelerini... Samanyolu, Kanaltürk ve Bugün televizyonlarının yalanlarını... Cemaat’in CHP ile ittifakını... Paralel Yapı’n
ın Hükümet’i yıpratma girişimlerini... Abi ve Abla’ların CHP’ye oy toplamak için kapı kapı dolaşmalarını... Cemaat Medyası’nın iftira ve tezviratlarını” yazmaktan, ne AK Parti’nin, İzmir’deki muhteşem mitingini yazmaya fırsat bulabildik, ne de İzmir’in CHP’li Belediyesi “ilkel çöp toplama” yöntemine devam ederken, İstanbul’da Kadir Topbaş’ın; “çöpten gübre ve elektrik” elde eden “modern tesisleri”nden söz edebildik...
ÜZÜLMÜŞ... CANI SIKILMIŞ!
İşte bugün yine; “Fetullah Gülen’in yutturmacaları”ndan söz edeceğim...
Dün, Zaman’dan Ekrem Dumanlı’ya verdiği “mülakat”ın bir bölümüne değinmiştim... Bugün de, kaldığımız yerden devam edelim.
Ekrem Dumanlı soruyor:
“Son dönemlerde zat-ı âliniz hakkında akla-hayale gelmeyen iftiralar atıldı... (...) Cevap vermediniz?”
Fetullah Gülen cevap veriyor:
“Elbette çok üzüldüm... Canım sıkıldı... O galiz tabirleri (...) mü’minlere karşı ehl-i küfrün bile tarih boyunca kullandığını hatırlamıyorum.”
Gülen’in üzüldüğü ve canının sıkıldığı o tabirler nelerdi;
“Paralel Yapı!.. Paralel Devlet!.. Çete!.. Örgüt!.. Ananas İttifakı!.. Tuzluk!.. Örgüt Lobisi!.. Vaiz Lobisi!.. Çete reisleri!.. Okyanus Ötesi!.. İçi ve dışı boş alim müsveddesi!.. Haşhaşiler!.. Yalancı Peygamber!.. Kainat İmamı olduğu iddia edilen zat!.. Sen Hoca mısın, istihbarat örgütünün başı mı?.. Pensilvanya yönetimindeki Neo-Ergenekon!”
Bu tabirlerden üzülen, canı sıkılan Fetullah Gülen, ilk “galiz tabir”leri “kendisinin kullandığını” hatırlamıyor mu acaba?.. Bir “hafıza problemi” mi var, yoksa hatırlamak işine mi gelmiyor?..
Unutmayalım ki; daha “dershane tartışmaları”nın başladığı ilk günlerde; Tayyip Erdoğan, henüz ağzını açıp, tek kelime bile etmemişken, Fetullah Gülen, bir “hoca” olarak, “en ağır küfür”leri “boca” etmişti Erdoğan’a;
“Firavun!.. Karun!..
Tımırhanelik deli!”
Erdoğan yine cevap vermeyince, bu defa “Beddua”lar yağdırmıştı!
İşte o “beddua”dan sonradır ki; Tayyip Erdoğan da ağzını açıp, Pensilvanya’ya yüklenmeye başladı!..
Ne yani; Fetullah Gülen “üzülüyor” da, Tayyip Erdoğan’ın “üzülmek” ve bu üzüntüsünü dışa vurmak gibi bir hakkı yok mu?..
İSRAİL’E BEDDUA ETTİ Mİ?
“Beddua” dedim de, aklıma geldi... Sormak lâzım Fetullah Gülen’e;
“Dünya İslâm tarihinde, bir mü’minin, bir başka mü’mine böyle bir beddua ettiği görülmüş müdür?”
Dahası; yazarımız Mehtap Yılmaz’ın 23 Aralık 2013’te sorduğu gibi;
l Fetullah Gülen, İsrail’e karşı hiç “yuvaları yıkılsın” diye beddua etti mi?..
Etmedi...
l ABD’deki Yahudi lobilerine, “Allah birliklerini bozsun” diye ah etti mi?
Etmedi...
l AIPAC örgütü, “çoluklarıyla, çocuklarıyla yere batsın” diye beddua etti mi?
Etmedi...
l Vergi kaçıran TÜSİAD’cı patronlara “Allah evlerine ateşler salsın” dedi mi?
Demedi...
l Gezi İşgalcileri’ne “Allah önlerini kessin” dedi mi?
Demedi...
l Kılıçdaroğlu’na, “Allah duygularını sinesinde bıraksın” diye beddua etti mi?
Etmedi...
l “Allah CHP’nin bir şey olmasına imkân vermesin” dedi mi?
Demedi...
l “Sarıgül çoluğuyla çocuğuyla yere batsın” dedi mi?
Demedi...
Tam aksine;
Sarıgül’e, “oğlum gibisin” dedi, onu bağrına bastı!.. İsrail’i “otorite” saydı da; “Mavi Marmara’da ölen 9 Türk”ü “şehit” saymadı!..
TÜSİAD’çı patronlara “elçi”ler gönderip, “ananas” ve “tesbih”ler hediye ederken, “Dindar Başbakan” Tayyip Erdoğan’ın payına “beddua” düştü, iyi mi?!?..
Peki, tüm bunlara Erdoğan’ın da “üzüleceğini” onun da “canının sıkılacağını” hiç düşünmedi mi?..
NE ZARAR GÖRDÜNÜZ?
Soruyor Ekrem Dumanlı; “28 Şubat’ın en önemli mağdurlarından birisiniz... Tarihin görmediği bir medya lincinin akabinde hakkınızda dâvâ açıldı ve 8 yıl yargılandınız... (...) Bugün de aynı şeyi tekrar yaşıyorum hissine kapılıyor musunuz?”
Cevap veriyor Fetullah Gülen;
“Bu türlü bir cendereyi defalarca yaşadık. (...) Şu an gördüğümüz şey, askeri darbelerde gördüğümüzden 10 kat daha fazladır!”
Mı acaba?..
Açık ve net söyleyelim:
“28 Şubat Süreci”nde, belki de “zarar görmeyen” tek kişi Fetullah Gülen, kılına bile dokunulmayan bir grup “Gülen Cemaati ve gazeteleri” olmuştur!..
Unutmayalım ki;
29 Mart 1997’de Samanyolu TV’de katıldığı bir programda Silahlı Kuvvetleri “muhtıra” vermekle eleştirenlere seslenerek, “Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi” diyen zat, Fetullah Gülen’den başkası değildi!..
Ve yine;
Aynı Fetullah Gülen, 16 Nisan 1997’de Kanal D’de Yalçın Doğan’la yaptığı mülâkatta, “askerlerin, anayasanın kendilerine verdiği yetkiyi kullandıklarını” ifade etmiş ve demişti ki; “Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum; onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. Kuvvet ellerinde olduğu halde çok mantıklı davranıyorlar. Çok muhakemeli davranıyorlar.”
Söyleyin Allah aşkına;
“Mağdur” edildiğini, “Cendere” yaşadığını iddia eden bir insan, askere böyle “yağ” çeker mi?..
Haa, şunu da söyleyelim:
“8 yıl boyunca yargılanırken” ve belki de “ceza” alacakken, “Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştiren ve Fetullah Gülen’i hapisten kurtaran” insan da, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir!..
5. KATTA NELER SÖYLEDİ?
Soruyor Ekrem Dumanlı;
“Sizin 28 Şubat döneminin Başbakanı Necmettin Erbakan ve Hükümet’in, süreci yönetmesiyle ilgili eleştirileriniz hatırlatılıyor ve darbeye destek verdiğiniz iddia ediliyor.”
Cevap veriyor Gülen;
“28 Şubat’ta daha büyük antidemokratik hadiselerin zuhur etmemesi için çırpındım!.. Birçok insan gibi, ben de erken seçime gidilmesi gerektiğini dile getirdim... Necati Çelik’le (...) görüştüm... Tansu Hanım’a yaklaşan tehlikeyi anlatmaya çalıştım...
(...)
Kimseye ‘beceremediniz’ demek haddim değil... Herkese, hele de milleti temsil konumunda olanlara, belli bir hürmeti muhafaza ettiğime herkes şahittir!”
Mi acaba?..
Meselâ ben Gülen’e, böyle bir “şeha-det”te bulunamam... Bu “yalan”lara karnım tok, çünkü olan-biteni çok iyi biliyorum.
Sadece ben değil, İlahiyatçı Prof. Ahmet Keleş de, “25 yıl içlerinde yaşayan biri” olarak öyle şeyler biliyor ve söylüyor ki, buyrun ondan birkaç anekdot;
l “Beşinci kat meclis toplantısındayız. Erbakan Hoca hakkında atıp tuttu. “Bu adamlar mı İslam’ı temsil edecek” diye hafife alıp aşağılıyordu... Hatta bir ara, öyle galeyana geldi ki, “Eğer İslam’ı bunlar temsil edecek ise yerin dibine batsın o İslam” diyordu. Kararını verdi. “Hükümet düşecek herkes görevini yapsın” dedi. Gazete ve televizyon hükümet aleyhine çalışacak, belde imamları da; “Refah Partisi’nin ilgası için bize ne görev verilirse, yapmaya hazırız” diyeceklerdi... Ben, bunu yerine getirmeyen tek kişiyim.”
l “Yine aynı yerde toplantıdayız. Hükümet direniyor... Elinde Zaman gazetesiyle geldi ve “Bir hükümeti düşüremeyen bu gazete yerin dibine batsın, çıkarmayın daha iyi” dedi.”
Söyleyin, bu mu “hürmet?”
Ecevit’e “hürmet” ettiği doğru, ama Erbakan Hoca’ya kesinlikle “hürmet” etmediği gibi; “teheccüt namazlarında beddua ettiği” de meçhulümüz değil!..
Aynı Fetullah Gülen’in;
16 Nisan 1997’de katıldığı biri televizyon programında; “Hükümet’i devirmeye” yönelik 28 Şubat’taki MGK kararları için; “İslâmî usüllere göre değerlendirildiğinde, bu bir içtihattır” demekten bile kaçınmadığı ve hatta, aynı konuşmada, “28 Şubat Cuntacıları” için; “Hata yapsalar bile bir sevap alırlar” dediğini de unutmuş değiliz!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu, nasıl “çırpınma”dır?..
28 ŞUBATÇILARA TAKTİK!
Gelelim, şu “erken seçime gidilmesi yönünde tavsiyede bulunduğu” meselesine...
18 Nisan 1997 tarihli Hürriyet’in manşetinde yer alan; “Beceremediniz artık bırakın” diyen Fetullah Gülen değildir de, ben miyim?..
Ve yine; “Refahyol emaneti iade edip, çekilmeli” diyen ben miyim?..
Neymiş, “erken seçim” önermiş!..
Ama, nasıl?..
Tarih 31 Ağustos 1997...
Fethullah Gülen ile tedavi görmekte olduğu ABD’nin New Jersey eyaletindeki evinde görüşen gazeteciler arasında bulunan Milliyet muhabiri Yasemin Çongar, Gülen’le yaptıkları röportajı “3 bölüm halinde” yayınlamıştı...
31 Ağustos 1997 tarihinde yayınlanan “1. bölüm”de; “Gülen’in askerlere verdiği taktik” yer alıyordu...
Sormuş gazeteciler;
“RP’nin kapatılması, Türkiye’nin genel dengeleri açısından ne sonuç verir?”
Fetullah Gülen, her ne hikmetse ve nereden icap ettiyse; “Amerikalı yetkililerin kanaatleri” ile girmiş söze ve demiş ki;
“Amerikalı yetkililerin, kanaatleri bana intikal ettiği kadar, Refah’ın kapatılacağı merkezinde düşünceler var. Ben eskilerin ifadesiyle ‘bila kaydu şart’ o mülahazalara katılmıyorum. Hiç kapamayabilirler. Refah Partisi’nden kurtulmak isteyenler için kapamak bir iştir. (…) Daha makulü, Refah’ı kapatmamak, mahkemeyi devam ettirmek, mahkeme devam ederken seçime girmek.
Seçim sathı mailine girilirken mahkemenin devam etmesi, Refah’a olan güveni sarsar. Kapatılacak olan bir parti mühalazası hasıl eder. Oy verilmez ona. Daha demokratik yolla bu oylar Refah’a yakın partilere kayar, büyük ölçüde.
Maksat hasıl olur.
Belki böyle yapmayı tercih ederler.
Böyle yapma da, toplum tarafından birilerini büyük ölçüde töhmet altına itmez...
Mahkeme bitmemiştir.
Karar verilmemiştir.
Kapatılmamıştır.
‘Eh, ne yapalım, millet tercihini bu istikamette yaptı’ diyebilirler.”
Görüyorsunuz ya; Fetullah Gülen, bir “Hocaefendi” gibi değil, adeta bir “siyaset mühendisi” gibi konuşuyor ve 28 Şubat’çılara “akıl” veriyor, “taktik” veriyor!..
Diyor ki; “RP’yi kapatmayın!”
Ya ne yapsınlar?..
“Kapatma dâvâsını açın, mahkeme devam ederken, seçime gidin!.. RP’nin nasıl olsa kapatılacağını düşünen insanlar bu partiye oy vermezler... Oylar, Refah’a yakın partilere gider, böylece maksat hasıl olur!”
Breh.. Breh... Breh!..
Ne “zekâ” ama, ne “taktik” ama!..
40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi!..
PEKİ, SANA YAKIŞTI MI?
İşte bu zat, şimdi kalkmış;
“28 Şubat’ta daha büyük antidemokratik hadiselerin zuhur etmemesi için çırpındım” diyor...
“Çırpındığı” doğru!..
Ama “Erbakan’ı safdışı etmek” ve “Refah’ı kapanmaya zorlamak” için çırpınmış!..
Fetullah Gülen söylesin bakalım;
Erbakan Hoca’ya “beceremediniz, çekilin” demek, “28 Şubat Cuntacıları’na taktik” vermek, “darbeye ve darbecilere destek” değil de, nedir?..
Darbeciler “başörtüsünü yasaklamak” için olmadık zulümler uygularken; “Başörtüsü furuattır” demek “cuntacılara destek” değil midir?..
Ya, “darbenin sembol ismi Çevik Bir’e mektup” yazıp; “Genel Kurmayımızın çok değerli İkinci Başkanı... Sayın Komutanım... Takdir buyuracağınız üzere” demeler, “cıvık cıvık yağ” dökmeler neyin nesi?..
Bugün, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisine yönelik suçlamaları” için diyor ki; “Yakıştıramadım!”
Sormak lâzım kendisine;
“Peki, size yakışıyor mu?”
“Yakışıyor” mu bilmem; ama geçmişte yaptığınız konuşma ve eylemler öyle bir yapıştı ki sırtınıza, bir türlü kurtulamıyorsunuz!..
****************************************************************************
Bu “piramit” ve “tek göz” tutkusu neden?
Önceki günkü Star gazetesinde, “Cemaat yapılanmasının şeması” vardı... En üstte, elbette Fetullah Gülen vardı... Daha altta “kurmay”lar ve “has tabaka”da olanlar... En altta, “müntesip”ler!..
“Yapılanma şeması”nın “Piramit”e benzemesi, bana diğer “piramit”leri hatırlattı...
Meselâ, Bank Asya’nın logosu da tıpkı “piramit” gibi... Al “Mısır piramitleri”ni, koy içine, cuk diye oturur!.. Ama siz; “Bank Asya’nın logosu”nun içine “Mısır piramitleri”ni değil de, yine Cemaat yönetimindeki “Kimse Yok Mu” derneğinin ambleminde bulunan “göz”ü alır, piramidin tepesine oturtursanız, “ABD’nin 1 Dolar’ı”ndaki “masonik işaret”i elde etmiş olursunuz!..
Bazı okurlarım; “Kimse Yok Mu” derneğinin amblemindeki “tek göz” için “uçuk yorumlar” yapıp; bu gözün “Deccal’in tek gözü”nü sembolize ettiğini ileri sürseler de, ben aynı görüşte değilim!..
Ama Bank Asya’nın logosu ile Kimse Yok Mu’nun amblemi birleşince, ortaya gerçekten de “Masonik bir işaret” çıkıyor!..
Bu amblem ve logolar “bilinçli” mi yapıldı, ortaya “tesadüfen”(!) mi çıktı, anlayamadım!..
“Cemaat’in piramit yapılanması” ister istemez kuşkulandırıyor insanları!..
Herhalde bir “açıklama” yaparlar!