D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

İrşad mı eğitim mi?

İrşad mı eğitim mi?

Dünkü yazımızda, din ve devlet ilişkilerinin yeniden düşünülmesi gerektiğinden söz etmiştik. Bu ihtiyacın devlet kademelerinde bir zamandır hissedildiğine dair yazımızın yayınlandığı gün çıkan bir haber bilhassa dikkat çekici idi.

Zaman belirtilmiyor ama, bir kaç yıl öncesine ait olduğu tahmin edilebilir, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Fethullah Gülen’le görüşmek için ABD’ye gitmiş. Devlet içindeki yapılanmaya dikkat çeken Fidan, Gülen’e Devletin kodlarıyla oynamamasını söylemiş, hukukun dışına çıkılması halinde bundan herkesin zarar göreceğini ifade etmiş. “Devlet içinde kalacaksanız devlet geleneğini çiğnemeyin, hukukun dışına çıkmayın, dar zümre çıkarı için devletin kodları ile oynamayın. Bu herkese zarar verir” demiş. MİT Müsteşarı, cemaatin yeniden asli vazifesine dönmesi için de telkinde bulunmuş: “Cemaat olun, örgüt olmaktan çıkın. Türkiye’de din ve devlet işleri normale döndükçe devlet içindeki pozisyonunuzu bırakmanız lâzım. Devlet’e şerik olamazsınız, daha meşru bir konuma geçin, irşad faaliyetlerine yoğunlaşın, şartlar değişti. Böyle devam ederseniz felakete sürüklenirsiniz.”

Böyle bir konuşmanın bundan 10, 20, 40 veya 60 yıl önce yapılması düşünülemezdi. Çünkü dinî referanslı yapılar böylesine görünür ve güçlü değildi. Resmen yoktular, fiilen var olmaları da sistemi etkileyecek bir durum değildi.

Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet din devlet ilişkilerine yeni bir yön vermek istedi. Bu siyasetin “laiklik” kavramı kullanılarak yürütülmesine rağmen, gerçek laiklikle alâkası olmadığını baştan söylemek durumundayız. Laik devlet, dini devletin kontrolüne almaz. Laik devlet farklı dinî anlayışları temsil eden kurumlaşmaları yok etmez, yani tekkeleri kapatmaz!

Türkiye’nin sakat laiklik anlayışı, dinî akımların varlığını olağandışılığa zorladı. Legal/açık, meşru yollar kapatılınca, dinî yapılar kendilerini farklı şekillerde ifade etmek zorunda kaldılar. Meşruiyet içinde denetlenebilirliğe, eleştirilebilirliğe karşılık, illegal yapıların denetlenmesinin zorluğu ve ayrıca bir takım başka yönlendirmelere açık olması daha baştan bu siyasetin başarısızlık ihtimalini güçlendiriyordu.

Nitekim, tekkelerin kapatılmasına rağmen Türkiye’de dini akımlar hep var oldu. Tarikatlar şu veya bu şekilde varlıklarını sürdürdüler. Denetim ve özdenetim yokluğu bu yapılarda ciddi bozulmalara yol açtı. Görünmek gerektiğinde olduğu gibi görünememek hali, bazı yapıların göründükleri gibi olmaları sonucunu doğurdu.

21. yüzyılın başında Türkiye cemevleri gerçeği ile yüzleşiyor. Meselenin yeni olduğunu iddia edenler olabilir. Fakat, bu mesele tekkelerin kapatılmasının tabiî bir sonucudur. Alevî bektaşi kesimler cumhuriyetten sonra açık temsil imkânından yoksun bırakılmıştır. Kır kesimindeyken önemli olmayan konu, nüfusun şehirlerde yoğunlaşmasıyla görünür hale gelmiş ve cemevi meselesi böylece gündemimize girmiştir. Yönetimler devrim kanunları anayasanın içine alındığı için, tekkeleri serbest bırakacak adımları atamamaktadır. Bu çözümsüzlük, bu kesimler adına konuşmak iddiasında olan bazılarını cemevlerinin ibadethane olarak tescilini istemeye kadar götürmektedir.

Cemevleri, kanunla kapatılmış tarikatların bir biçimde legalleşmesini temsil etmektedir. Bütün tarikatlerin böyle bir sürecin parçası haline getirilmesi, meseleyi olağanlaştıracaktır. Yine, Meclis-i Meşayih tipi bir özdenetim kurumu meydana getirilerek bu yapıların sağlıklı işleyişi sağlanabilir.

Bu durumda, dinî yapıların asıl faaliyet alanlarının dışında görünür olmak, böylece meşruiyet sağlamak ihtiyacı ortadan kalkacaktır. Devlet dinî yapıları bütçesinden desteklemez, fakat eşit şartlarda devletin bazı imkânlarından istifadeleri sağlanabilir. Mesela, eğitim-öğretim iddiasıyla ortaya çıkan veya başka iddialar taşıyan yapıların devletten büyük destekler alması, kaynak sağlaması mümkündür. Bir taraftan ticari kuruluş olarak görünür olan yapılar, diğer taraftan “himmet” adıyla kayıtsız halk kaynakları kullanabilmektedir.

Bazı yapılar, dinin eğitimi-öğretimi, halka tebliği gibi konularla meşgul olmadıkları halde nasıl dinî yapı (cemaat, camia vs) sıfatı taşımaktadır? Önümüzdeki günlerde bu konuların daha fazla konuşulur, tartışılır hale geleceğinden şüphe edilmemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi