Başbakanın Ofisine Böcek Koymak
ÇOK önemli sorulardan biri şudur: Başbakanını ofisine dinleme böceklerini kimler, hangi teşkilat koymuştur?
Böceği bizzat koyan şahıs yurt dışına kaçmış.
Başbakanın ofisinde devletin gizli meseleleri de konuşuluyor. Böcekle dinleyenlerin bunları dış ve düşman ülkelere satmadıkları veya vermedikleri ne malum.
Dünyanın hangi ileri, medenî, hukuklu ülkesinde böyle bir böcek casusluğuna müsamaha edilir?
Başbakanın ofisine böcek koymak ağır cezalık çok büyük bir suçtur.
Bunu bir tek kişi yapamaz. Böceğin arkasında iç ve dış güçler bulunduğu muhakkaktır.
İş sadece bir böcekle de bitmiyor. Yatak odalarına gizli kameralar yerleştirilmiş, insanların gizli günahları, mahrem hayatları filme alınmıştır. Bu da çok vahim ve çok çirkin bir suçtur.
İnsan haykırmak ihtiyacını hissediyor: Ey devlet… Ey yargı… Ey istihbarat… Ey tatlı su ahlakçıları!... Bu böcekler, bu gizli kameralar konusunda ne yapıyorsunuz?
Artık kullanılmayan Osmanlıca bir kelime var: Tenkil… Manası, benzerlerine ibret olacak şekilde cezalandırmak, tepelemek. Öyle ki, bundan sonra başkası cesaret edip aynı suçu işleyemesin.
(İkinci yazı)
Ehl-i Sünnet Savunmasız Kaldı!
BENDENİZ Ehl-i Kur’an, Ehl-i Sünnet, Ehl-i Ümmet, Fırka-i Nâciye, Sevâd- Âzam mensubuyum. Bu mezhepte, dinî konularda kendi kafasına göre, kendi hevası ve re’yiyle, oryantalist ağzıyla konuşmak yoktur. Söylenenlerin, yazılanların muteber, güvenilir din kitaplarındaki sahih bilgilerle örtüşmesi gerekir.
Ülkemizde Mutezile mezhebi hortlatılmıştır. Maalesef birtakım ilahiyatçılar Mutezile mezhebine girmişlerdir ama taqiyye ve kitman yaparak bunu gizlemekte, Ehl-i Sünnete sinsice saldırmakta ve kafa karıştırmaktadır.
Ehl-i Sünnet mezhebinin en büyük düşmanları Fazlurrahmancılardır. Bunlar da taqiyye yapmaktadır.
Müslümanın Müslüman kardeşine taqiyye ve kitman yapması kesinlikle caiz değildir. Mutezile veya Fazlurrahmancılığın doğru yol olduğuna inanıyorlarsa bunu açık şekilde beyan etmeleri, ben Mutezile mezhebindenim, ben Fazlurrahmancıyım demeleri gerekir.
Ülkemizde Necd mezhebini yaymak için büyük paralar harcanmaktadır. Necd mezhebi hak mezheb değildir, hattâ mezheb bile değildir.
Ülkemizde neo-Haricî mezhebi de türemiştir.
Mezhepsizlik ayrı negatif bir mezheptir.
Selefîlik diye hak bir mezhep yoktur. Selefilik İbn Teymiye’yi ve Muhammed ibn Abdülvehhab’ı imam kabul eden bir fırkadır. Selef-i Sâlihîn başkadır, Selefîlik başka.
Sarıklı Farmason Afganî’yi, yine sarıklı Mason Abduh’u, Menarcı Reşid Rıza’yı imam kabul edenler de ayrı bir mezhep oluşturmaktadır.
Edille-i Erbaa’yı, Sünneti inkar eden Kur’aniyyûn mezhebi hak bir mezhep değildir.
Bozuk mezheplilerin söylediklerinin hepsi yanlış değildir. Lakin Ehl-i Sünnet’e aykırı bütün inançları, ictihadları, iddiaları yanlıştır.
İslamda, Allah’ın izniyle şefaat vardır. Şefaat yoktur diyenler yanılıyor.
İslamda kabir sualiyle, kabir ahvali ile ilgili bilgiler vardır. Ehl-i bid’atin, bu konuda Ehl-i Sünnet’e aykırı bütün inanç ve iddiaları yanlıştır.
Bir kısım ehl-i bid’at, her Müslüman dinini Kur’an tercüme, meal ve tefsirlerinden öğrensin diyor. Bu yanlış bir metottur. Din, iman, ibadet, ahlak, muamelat Kur’an tercümelerinden değil, muteber ve güvenilir akâid, ilmihal, fıkıh, ahlak kitaplarından öğrenilir. Halk kendi yetersiz bilgisiyle Kur’andan, Sünnetten ahkâm çıkartamaz.
Ehl-i Sünnet’in, silsileleri Resulullah Efendimize (Salat ve selam olsun ona) kadar kopuksuz olarak devam eden; icazetli müctehid imamları, ulemâsı, fukahâsı, mürşidleri vardır. Din onların kitaplarından, derslerinden, sohbetlerinden öğrenilir.
Mü’minlerin birlik olmaları, tek bir Ümmet oluşturmaları farzdır. Ehl-i bid’at mü’minleri bin ayrı fırkaya ayırmış; Ümmet birliği elden gidince Müslümanlar ipi kopmuş boncukları dağılıp saçılmış bir tesbih, şirazesi sökülmüş yaprakları rüzgarla sağa sola uçuşmuş bir kitap gibi darmadağınık olmuştur.
Zamanımızdaki Ehl-i Sünnet’ten kopmuş reformcu, dinde değişimci, dinde yenilikçi, light ve ılımlı İslamcı, BOP’çu, Kemalist, Fazlurrahmancı, aktivist bid‘atçilerin, bırakın ictihad yapmayı, fetva verecek kadar icazetleri ve ehliyetleri yoktur.
Bazı bid’atçiler Resulullah Efendimize ve Sünnetine büyük saygısızlık yapıyor… Ashab-ı Kiram efendilerimize saygısızlık yapıyor… Evliyaurrahman’a büyük saygısızlık yapıyor. Onlar Kur’anı kendi re’y ve hevaları ile yorumluyor… İşlerine gelmeyen hadîsleri inkar ediyor.
Son yıllarda, İslam tarihinde benzeri görülmemiş bir bid’at yaşandı. Yüz kadar ilahiyatçı, Resulullah Efendimizin sahih hadislerini AB norm ve standartlarına göre ayıkladı. Türkiye gibi asırlar boyunca Ehl-i Sünnet’in kalesi olmuş bir ülkede böyle bir bid’atin ve sapıklığın görülmesi ne acıdır.
Ehl-i Sünnet düşmanı bid’atçiler, dinimizi kadınlarla Feminizmle bozmak istiyor. Bu da ayrı bir bela ve musibettir.
Bid’atçilerin yüzde doksanı taqiyye ve kitman yapmaktadır.
Üniter yapılı bir Ümmet olmadığı, bu Ümmetin başında râşid ve âdil bir İmam bulunmadığı için Ehl-i Sünnet gereği gibi savunulmuyor, bid’atçiler red, cerh ve çürütülemiyor.
İş o hale gelmiştir ki, İslam tek hak din değildir, zamanımızda üç hak İbrahimî din vardır diyenler bile zuhur etmiştir.
Bozuk ve sapık fırkaların bu kadar azmasının ve tahribat yapmasının başlıca sebebi, Ehl-i Sünnet’in başını çeken sorumlu şahıs ve kurumların vazifelerini hakkıyla yapmamalarıdır.
Ehl-i bid’atin saptırdığı halkın vebali, bu vazifelerini yapmayan sorumluların üzerinedir.
Ehl-i Sünneti yaymak, anlatmak, öğretmek, korumak, savunmak; emr-i mâruf ve nehy-i münker farzının maddeleri içindedir. Ellerinde imkan, fırsat, para, hürriyet olduğu halde bunu yapmayanlar günahkâr olur.