“Kıymet” ve “hikmet” ekseninde Bediüzzaman
Vefatının (23 Mart 1960) 54. yıldönümünde, Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine ilginin arttığını görüyoruz…
Çünkü hayatını vakfettiği dâvasının hem kıymeti, hem de hikmeti, zaman içinde daha iyi anlaşıldı.
Sürekli savaşlardan, acımasız terörden, israf, gösteriş ve özentinin ürettiği yoksulluktan, yokluktan, darlıktan iyice bunalan, daha âdil, daha barışçı, daha paylaşımcı bir dünyada yaşamayı derinden özleyen geniş kitleler, “Bediüzzaman” demeye başladı…
Bugün, daha insanî, daha vicdanî, daha ahlâkî, daha dürüst, daha sevgi dolu, daha kıble istikametli bir hayatı arzuladığımız için, “Bediüzzaman” diyoruz…
Para öncelikli hayat anlayışının ürettiği sorunlardan; mesela yolsuzluktan, rüşvetten, paralel devletten, telefon dinlemelerinden yıldığımız ve bir an önce maneviyat öncelikli bir hayata geçmek istediğimiz için, Bediüzzaman…
Artık insanî-vicdanî değerlere de değer vermek istediğimiz için, Bediüzzaman…
İnsanlık âlemini zulümden, baskıdan, şiddetten ve bunların getirdiği sorunlardan kurtaracak insan hakları eksenli bir yapılanmaya ilişkin yeni fikirlere ihtiyaç duyduğumuz için, Bediüzzaman…
Her türlü özgürlüğe en az ekmek kadar ihtiyaç duyduğumuz şu asırda, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyebilecek kadar özgürlükçü olduğunu bildiğimiz için, Bediüzzaman…
“Dalalette elem, imanda lezzet var” anlayışı içinde ömrünü iman hizmetine adadığı için, Bediüzzaman…
“Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder” gerçeğini asrın idraksiz ve imansız filozoflarının suratına çarptığı için, Bediüzzaman…
* “Benim mesleğim haktır ve doğrudur demeye hakkımız var, ancak yalnız benim mesleğim haktır, doğrudur demeye hakkımız yok” anlayışı içinde, hakikatler üstü hakikate erdiği için, Bediüzzaman…
“Siyasette aşırı taraftarlık kendi partindeki şeytanı melek, öteki partideki meleği şeytan gibi gösterir… Ayrıca siyaset dine dayandırılmamalıdır, çünkü dine dayalı siyaset anlayışında dini siyasete âlet etmek tehlikesi vardır. Din hiçbir şeye âlet edilmemelidir… Bu yüzden “Euzubillahı mineşşeytanı vessiyase” dediği ve ebediyet dengesini böylece kurduğu için, Bediüzzaman…
Herkesin kendisi gibi inanmayanı, kendisi gibi giyinmeyeni, kendisi gibi yaşamayanı “düşman” ilân ettiği bir dünyada, “Düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silâhıyla cihad edeceğiz” tespitini zamanın vicdanına çaktığı için, Bediüzzaman.
“Üç maddede onu özetle” deseler, şöyle özetlerim…
Bediüzzaman, sünnetin çağımıza yansıyan yüzüdür…
Aleyhteki şartlara rağmen fikri istikametinden ayrılmayan, şartlara asla teslim olmayan bir ebedî âbidedir…
Peygamberî ölçülükte israfsız, sade hayatın çağımızda da yaşanabilirliğini yaşantısıyla ispatlayan, kısacası sünneti çağa yansıtan, tüm dünyasını bir bohçaya sığdıran bir fikir ve aksiyon adamıdır.
Sosyal ve siyasal hayatın tereddüde bulandığı bir “inkıraz” döneminin insanı her alanda şaşkınlık ve tereddüt yaşarken şaşırmamasını, Kur’an-ı Azimüşşan’a yüreğiyle ve mantığıyla bağlı oluşunda aramak gerekir.
Bu bağlamda, üç devrin (mutlakıyet, meşrutiyet ve cumhuriyet) hem fikir adamıdır, hem bilim adamıdır, hem de aksiyon adamı…
Kısacası üç devrin münevveridir…
Ne “çöküş”ün (İmparatorluğun çöküşü) eşiğinde, ne “yeni oluş”lara (Meşrutiyete ve Cumhuriyete) geçiş sürecinde şaşırmış, ne de şaşırtmıştır.
Üç devirde de ideolojik dogmaların, ya da tarihsel kinlerin penceresinden hayata bakıp nefret saçanlara, daha huzurlu bir dünyanın yolunu göstermiş, ancak iman eksenli paylaşımcı bir anlayış içinde barışa, huzura ve saadete ulaşılabileceğini söylemiştir.
Allah rahmet eylesin. İyi ki bize bir külliyat bıraktı. Malum: İnsanlar ölür, fikirler ve eserler ölmez!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.