Siz, bir “Kuş” ile “Derviş”in hikâyesini bilir misiniz?
Başlıktaki “hikâye”ye geçmeden önce; “Akit’in yeni sloganı”ndan bahsedeyim... Gerçi, televizyonlarda görmüşsünüzdür ama, ben yine de yazayım;
“Gelene hocam,
Gidene paşam demedik.”
Bunun aksini hiç kimse iddia edemez... Çünkü bu gazete, “28 Şubat Süreci”nde de; uğradığı ağır “baskı”lara, “baskın”lara, “andıç”lara, “susturma plânları”na ve “gözaltı”lara rağmen, “Cuntacı generaller” karşısında hiç boyun eğmedi, hep “dik” durdu...
Dün, nasıl; “Halkın gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi” olduysak, bugün de, malûm “Hoca”lara ve “Loca”lara karşı “dik” durmaya ve onları “deşifre” etmeye devam edeceğiz!..
DÂVÂLARI İKİYE KATLAYIN!
Bugünkü “manşet”imizde de, “Fetullah Gülen’in bağlantıları”nı “deşifre” ettiğimiz gibi!..
Gördünüz ya;
Pensilvanya’da “MİT’in girişimlerde bulunduğundan şüphe” eden CIA, hemen “Fetullah Gülen ve çervesi”ni uyarıyor;
“MİT’e karşı dikkatli olun!”
Bu ne demektir,
Bu, “suçüstü” demektir!
“Fetullah Gülen ile CIA’nın bir işbirliği veya bir bağlantısı” olmasa; CIA, niye uyarsın onları?..
Niye, “dikkatli olun” desin!..
Demek oluyor ki;
“Gülen’i koruyup, kolluyorlar!”
Biliyoruz, bu “deşifre” üzerine de mutlaka “dâvâ” açacaklardır... Daha doğrusu, açtıkları dâvâlara “bir yenisini ekleyecekler”dir!..
Bir süre önce;
“Tweetleri ikiye katlayın” diyorlardı ya, görünen o ki; sadece “tweet”leri değil, “dâvâları da ikiye katladılar!”
Evet, ikiye katladılar...
Daha önce “60 dâvâ” açmışlardı, şimdi bu dâvâ sayısı “101”e çıktı... Dün de yazdığım gibi; Akit mensupları için istedikleri ceza, “197 yıl hapis, 1 milyon 410 bin lira tazminat”tır!..
GEREKİRSE HAKİM KİRALAYIN!
Peki, bu dâvâları kazanma ihtimalleri var mı?.. “Paralel Yargı” orada duruyorken, niye olmasın?!?..
Gerçi, “Paralel Yapı” olmasa da, “Fetullah Gülen’in talimatı” gayet net!..
Adamlarına diyor ki;
“İcabında mahkemenin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın.
Arkadaşlara diyorum ki ben; bin döktüreceksin belki geriye biri dönecek. Bu dershaneleri üstad, destekleriz yani.
Avukat da kiralayacaksın,
Hakim de kiralayacaksın.
Bir milyar vereceksiniz, on milyonluk tazminat davası alacaksınız. Yani bu da mahkûm etmektir yani.”
Görüyorsunuz ya;
“Avukat da kiralayacaksınız” diyor adam!.. Yetmiyor, “Hakim de kiralayacaksınız” diyor!..
O da yetmiyor;
“Bir milyar vereceksiniz, on milyonluk tazminat alacaksınız!”
Açıkçası;
“Avukat kiralayın, hakim kiralayın!.. Hatta, 10 milyon kazanmak için 1 milyar harcayın ama dâvâları mutlaka kazanın” diyor!..
“Ne yaparsanız yapın,
Bunları mahkûm ettirin” diyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu, nasıl bir “cemaat”tir, bu adam nasıl bir “hoca”dır?..
Buna rağmen, diyoruz ki;
“Gidene Paşam demedik, gelene de Hocam demeyiz!”
Siz olsanız, der misiniz?..
Bir zat ki; “ananas”larla uğraşır, “tesbih”lerle uğraşır, “rafineri ihaleleri” ile uğraşır, “film senaryoları” ile uğraşır, “kaset”lerle uğraşır, “dâvâ”larla uğraşır, “siyaseti dizayn” ile uğraşır, “hükümeti yıkmak” için uğraşır!..
Sonra da, “Hocaefendi” olarak çıkar ortaya, “beddua”lar yağdırır!..
Söyleyin Allah aşkına
İnsanlık “Müslüman” olduğundan bu yana böyle bir “beddua”, böyle bir “hoca” görmüş müdür?..
Hani; sürekli “kilisenin haçı”na pisleyen bir “karga”ya; “kilisenin papazı” şöyle demiş ya;
“Hıristiyan olsan kilisenin haçına pislemezsin, Müslüman olsan rakı içmezsin!.. Söyle be karga, nesin sen?”
Fetullah Gülen de;
“Hoca” olsa, “rafineri, siyaset, istihbarat ve kaset” işleriyle uğraşmaz, “örgüt lideri” olsa “Ayet-Hadis”le uğraşmaz!..
Peki, kimdir ve necidir bu zat?..
METRUK DEĞİL MEKRUH!
Söyleyin Allah aşkına;
“Hoca” denilen bir zat, “mekruh” ile “metruk”u birbirine karıştıran Mustafa Sarıgül gibi bir “CHP adayı”nın desteklenmesini ister mi?..
Hadiseyi biliyor olmalısınız...
Tarih 26 Nisan 2004...
Zaman gazetesi, Nuriye Akman’ın Mustafa Sarıgül’le yaptığı röportajı yayınlıyor... Buyrun, Nuriye Akman’ın sorularını ve Sarıgül’ün verdiği cevapları birlikte okuyalım:
l Sarıgül: Ben ne içki ne de sigara içerim. Yok, içkiyi arada sırada içerim. Ama öyle aşırı bir şeyim yok. Ama işte hacı olduğunuz zaman, yapmamanız gereken METRUK olan olaylar var.
Nuriye Akman:
METRUK değil, MEKRUH.
l Sarıgül: Olabilir. Benim fazla öyle bilimsel derinliğim olmaz. Onun için rahat rahat söyleyebilirsiniz.
Nuriye Akman: Affedersiniz. Ahmet Hakan ile konuşmanızda da bir kelimeyi yanlış telâffuz ettiniz.
l Sarıgül: NEMAHREM diyecektim,
NAMEHRAM dedim.
Nuriye Akman:
Yok. NAMAHREM olacak.
l Sarıgül:
Niyet önemli hanımefendi! Yürek önemli, senin boynun kopmasın! Yerin dibine girmeyesin sen. (Gülmeler) Kelimeye takılıyorsun. ALİME TARİF GEREKMEZ.
Nuriye Akman:
O da “ARİFE TARİF” olacaktı.”
SUR’LARI KİM YAPTI?
Konuşmalar bu minval üzre devam ediyor... Aradan yıllar geçiyor ve geliyoruz bugünlere... Niye “bugünlere” dedim, çünkü “aradan geçen 10 yılda” Sarıgül, belki bazı kavramları öğrenmiştir diye...
Ama, ne gezer!..
Tarih 24 Mart 2014...
Mustafa Sarıgül, “ittifak anlaşması” gereği Samanyolu Haber Televizyonu’ndadır...
Samanyolu Haber Genel Yayın Yönetmeni Metin Yıkar da, “çanak sorular”la Sarıgül’ü yıkamaya-yağlamaya çalışmaktadır...
Ne var ki;
Konuşmasının bir yerinde, Sarıgül, öyle bir “gaf” yapıyor, öyle bir “pot” kırıyor ki, Metin Yıkar; “Nereden çağırdım bu adamı?.. Keşke çağırmaz olaydım” dercesine, “yere bakmaya” başlıyor... O anki hali; “Yer yarılsa da, yerin dibine girsem” diyen bir ruh halidir!..
Metin Yıkar’ı “yerin dibine” geçiren Sarıgül’ün sözleri şöyledir:
“Mimar Sinan o güzel tarihi binaları bize bıraktı, o güzel surları bizim için yaptı, biz Mimar Sinan evlatları olarak bize bıraktığı o siluete ve yapılara sahip çıkamadık.”
Mustafa Sarıgül’ün “engin tarihi bilgisi”ni görüyor musunuz?.. “5. yüzyılda” yapımına başlanan “sur”ları, 1538’de “Mimarbaşı” olan Sinan’a inşa ettiriyor!!!..
Sormak lâzım kendisine;
O “sur”ları, Mimar Sinan 1500’lü yıllarda yaptıysa, Fatih Sultan Mehmet, 1453’te İstanbul’u fethederken, “hangi surları yıktı” acaba?..
Tamam, Sarıgül’ün “engin bilgi”(!)sine gülüp geçelim de, bu adam “İstanbul’a belediye başkan adayı” olmuş, Cemaat’in “Abi”leri ve “Abla”ları da, kapı kapı dolaşıp, “Sarıgül’e oy” istemektedir!..
Şu hâle bakın;
“Mekruh”a “Metruk” diyor!..
“Namahrem”e “Nemahrem” diyor!..
“Arife tarif gerekmez” diyeceğine, “Alime tarif gerekmez” diyor!..
10 yıl sonra da;
“408 yılında” yapımına başlanan “İstanbul Surları”nı 1500’lü yıllarda Mimar Sinan’a yaptırıyor, iyi mi?..
Yanarım, yanarım da;
Fetullah Gülen’in talimat verdiği “Abi”ler ve “Abla”lar, “dini ve tarihi bilgisi olmayan” böyle bir adayı destekliyor, ona yanarım!..
“Boş teneke çok ses çıkarır” ya, galiba Mustafa Sarıgül de öyle!..
Son diyeceğim şudur;
“Kenarına bak bezini, anasına bak kızını al” derler ya; bu sözü Sarıgül için şöyle değiştirebiliriz;
“Hocasına bak, adayını al!”
KUŞUN KIRILAN KANADI!
Neyse, lâfı daha fazla dağıtmadan, başlıktaki “hikâye”ye gelelim...
Efendim, şimdi anlatacağım hikâyeyi, Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’ten dinledim... Hikaye şöyle:
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Ne dersiniz; son dönemde yaşadıklarımız ,bu hikâyeye tıpa tıp uymuyor mu?..
Gerçekten de, “dervişin sırtındaki hırka” çıkarılmalı ve gerçekte bir “avcı” olduğu “deşifre” edilmeli değil mi?.. Eğer sırtındaki “hırka” veya “cüppe” çıkarılmazsa, hemen herkes onu “derviş” veya “hoca” olarak bilmeye, dolayısıyla “aldanmaya” devam edecektir!..
Oysa, o “cüppe”in altında,
Neler var, neleeer!!!..
************************************************************
“Taş”ları bağlamışlar, “köpek”leri salmışlar!
Hikâyeyi bilirsiniz... Bir kış günü adamın biri, bir köye gitmiş... Köyün köpekleri, salyalarını akıta akıta üzerine doğru gelince; yere eğilip, bir “taş” almak ve “köpeklere” atmak istemiş... Ama, ne mümkün!.. Taşlar “donduğu” için, bir türlü çıkaramamış!..
O korku ve heyecanla; “Hey Yarabbim” demiş; “Bu ne biçim köydür ki; taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar!”
“Twitter yasağı”na tepki gösterenlere bakıyorum da; habire Hükümet’e saldırıyorlar!.. Yok “özgürlüğe darbe”ymiş, yok “haberleşme hürriyeti kısıtlanıyor”muş!..
İyi, hoş da; “Twitter” üzerinden yapılan “ahlâksızlık”lara, savrulan “yalan”lara, edilen “küfür”lere ve en önemlisi de, “namus ve haysiyet cellatlığı”na ne diyeceğiz?..
Ne yani; “Müstehcen fotoğraflar” yayınlamak, “Başbakan’a saldırmak” ve hemen her dakika herkese “iftira” atmak “serbest” mi olacak?..
Burası “Muz Cumhuriyeti” olmadığına göre, sadece “Twitter” değil, herkes “haddini” bilecek ve “mahkeme kararları”na uyacak!..
Unutmayalım ki;
Burası, “eski köy” değil!..
“Taş”lar da artık bağlı değil!..
Hadi, başka köye!..