Fetullah Gülen’in sopası!
Gülen’i gerçek yüzüyle tanıyan herkes, meşhur sopasının namını biliyor. Bu yüzden çevresindekiler korku belası, feodal bir itaat içerisinde karşısına çıkıyor. Tıpkı Gülen’in karşısında esas duruşa geçen Ekrem Dumanlı gibi korku belası haddini biliyor. Gülen’in yüzündeki maskeyi düşürmeye cesaret edemiyor.
Öfkesinden sual edemiyor mesela… Dayakçılığından sual edemiyor. Soramadan soruyor gibi yapıyor. Eline ne verildiyse, onu okuyor. Kamuoyu, sorduğunu sanıyor sadece…
O kara posta çöreklenen Gülen’e kimse soru soramaz. Bu yüzden, Fetullah Gülen’in huzuruna çıkılırken bir ibadet disiplini içerisinde çıkılıyor. Çünkü Pensilvanya’da çok vahşi bir feodal itaat iklimi hüküm sürüyor. Zira eğer Gülen sinirlenirse, neler yapabileceği biliniyor.
Çoğu kimse bunu göze alamıyor.
Nurettin Veren’i, şömine demiriyle öldürmeye kalktığını, sövüp saydığını, “öldürün şu adamı” emrini verdiğini görenler nasıl soru sorsun?
Ekrem Dumanlı’yı takar Gülen’in öfkesi?
Gülen’in bu yönünü bildiğim için Ekrem Dumanlı’yı anlıyorum. Kızmıyor, acıyorum.
Çünkü Gülen’in öfke kontrolü yok! Gözü kararmaya görsün… Öfkesinin sınırı yok! Kininin sonu yok! Acıması yok!
Tapeleri, şantajları, montajları bir kenara bırakın. Ekrem Dumanlı, mesleki açıdan duman olmayı göze almasın da ne yapsın? Falakaya mı yatsın? Hakarete, dayağa mı katlansın?
Gerçek Fetullah Gülen öyle biri ki, çocukları bile dövdüğü oluyor. İnsanların kafasında sehpa, sandalye kırabiliyor. Hakaret edip, aşağılayabiliyor… Sövüp sayıyor. Evli barklı insanları falakaya yatırtıp sopalatıyor. Sinirlendiği vakit tekme tokat dalıyor. Dayak atarken insanların kemiklerini kıracak kadar kendini kaybediyor. Çıldırıyor, saldırganlaşıyor. Gözü kararıyor…
Yakın çevresindeki herkese şiddet uyguluyor. Onun yakınında yaşamak zorunda olan herkes, geçimsizliğinden, hakaretlerinden, dayağından yaka silkiyor.
İnanmayan Cevdet Türkyolu’na sorsun! Cemaatteki herkes, Fetullah Gülen’in Cevdet Türkyolu’nun kafasında kaç defa sandalye, sehpa kırdığını biliyor. Gülen’in en yakınındaki Latif Erdoğan’a sorsunlar…
Kamp dönemlerinde çocukları dövdüğüne, sıra dayağından geçirdiğine herkes şahit!
Fetullah Gülen’in, Abdulkadir Akşit’in on iki yaşındaki oğlunu hortumla kaç kez dövdüğüne yakın çevresi şahit!
Nurettin Veren anlatıyor:
“FEM Dershaneleri o zamanki genel müdürü, Çamlıca Camisi ve okulunu yaptıran Ali Katırcı’nın damadı Mehmet Demircan’ı Üsküdar’da bir yere gönderdi. Beklediğinden biraz geç geldiği için müthiş sinirlendi.
Evli barklı Demircan’ı öldüresiye tekme tokat dövdü. Biz araya girip kurtarmaya çalıştık. Hırsını alamayıp Alaattin Pekmezci’yle bana falakayı uzatıp bağlamamızı söyledi. Biz de bağladık, yere yıkıp ayaklarını havaya kaldırdık. Eline aldığı kalın sopayla yorulasıya kadar vurdu. Demircan bir taraftan yalvarıyor ve ağlıyordu, bağırıp kıvrandı ve bayıldı. Ayaklarını çözdük. ‘Hocam ne olur yeter, bir şey olmasın, bakın bayıldı’ deyince irkildi, ‘Ayağa kalk, numara yapma’ diye bağırdı ve sopayla koluna şiddetle bir kere daha vurdu ve ‘Çıkarın bunu’ dedi. Biz Demircan’ı sürükleyerek odasından çıkardık. Daha sonra Hocaefendi beni yanına çağırıp ‘Bunu hastaneye götürüp bir baktır’ dedi. Hastanede film çekildiğinde Demircan’ın kol kemiğinin çatlak olduğu görüldü.”
Kendisini, dünyaya hoşgörü timsali olarak sunan Fetullah Gülen, bu işte! Bu yüzden Ekrem Dumanlı’nın Gülen’in karşısında, bir marabanın ağasının karşısında durduğu gibi durmasını anlayışla karşılayın. Mesleki açıdan kendini böylesine sıfırladığı bir röportaja, hangi korkularla imza atmış olabileceğini anlamaya çalışın.
Dedim ya, sadece acıyın…
Ekrem Dumanlı adı gibi bilir ki Gülen’in kara-postu olur ama dostu yoktur! Biraz empati yapın!