Gelene ‘Hocam’ gidene ‘Paşam’ demedik!
Parolası Emri bil maruf nehyi anil münker olan gazete: Yeni Akit
Bazı dönemler vardır; mutlaka yapılması gereken hizmetler, verilmesi gereken mücadeleler gösterilmesi gereken direnişler ortaya konulması icab eden tavırlarla hep hatırlanır. O dönem ve şartlar geçip normale dönünce ‘keşke’ler, hayıflanmalar başlar. Fırsatlar kaçtığı için artık o günün şartlarında yapılması gerekenleri yapmak isteseniz de yapamazsınız.
Bugün orijinal bir mücadele verenlere mutlaka ama mutlaka sahip çıkmak, onların yanında olmak insanlığımızın, imanımızın asgari şartıdır. Doğrunun, iyinin, güzelin, hakkın, hakikatin yanında; yanlışın, kötünün, çirkinin, batılın karşısında olmak!
Usulünü, üslubunu beğenmeyebilir tasvip etmeyebilirsiniz. Çıkış noktası, niyeti, icraatları, sahihse sizin şablonunuza, metodunuza uymasa bile sahip çıkarsınız. 70’li lise yıllarından beri okuyan, düşünen (kendine göre) yazan çizen, bu milletin, bu ümmetin derdiyle dertlenen sancısı olan bir adamım. Basını yakından takip ederim. Son dönemde Vakit’in-Akit’in verdiği hizmetleri yaptığı mücadeleleri yapan bir gazeteye rastlamadım. Hemen herkesin kimyasını bozan 28 Şubat’ından, 27 Nisan’ına, vesayet rejiminin değişik entrikalarına karşı dik duran, şer odaklarının hile ve tuzaklarını ortaya koyan, yapılan zulümlerle mücadele eden zalimin karşısında mazlumun yanında, adeta bir misyon yüklenen o misyonla hatırlanan bir gazete. ‘İyi ki varsın!’ dedirten bir gazete. Gazetemize sahip çıkmak, yanlarında yer almak elzemdir.
Evet “Biz; her vakit hakikatı haykırdık, gerçeğin izinde olduk. Her devrin gazetesi olmadık, milletin gazetesi olduk” bu kuru bir iddia değildi. Çıkardığı sese itiraz edenler olabilir ama unutulmamalıdır ki yangın kulesinde yangını haber veren ses elbette “çığlıktır. O seste ritim aranmaz. O seste kulağa hoş gelen müzik duyulmaz. O ses yangını haber veren, itfaiyeyi harekete geçiren, yangının söndürülmesi için rehavet, konfor ve refaha gömülenleri uyandıran bir sestir o ses. Alın teriyle, yürek ve bilek teriyle verilen bir mücadeledir bu. Başkalarının koltuğuna sığınarak yaranma ve müdahane ile yapılamayacak bir mücadele. Sizi yok etmeye çalışan yağmacı yerli ve yabancı taşeronlarla olan bir mücadeledir bu. Akit, işte bu mücadelenin gazetesidir. Gazeteciliğin de yüz akıdır. İmkansızlıklar içinde samimiyetleriyle, idealistlikleriyle, ihlasları cihad ruhlarıyla, bitmeyen tükenmeyen enerjileriyle bunu ortaya koymuştur. Gazeteye yapılan baskınları, iftiraları, hakkında açılan yüzlerce davaları, idarecilerine yapılan zulümleri, susturulması, kapatılması için bütün şer güçlerin ittifakını hangisini yazalım. Beynelminel şer odakları, bu ülkenin birliğine-dirliğine kasteden güçler, elbette Akit’e karşı ittifak edecekler. Kampanyalar başlatacaklar, yükselen bu sesi susturmaya çalışacaklardır. Üstad Sezai KARAKOÇ’un dediği gibi:
‘Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak.
Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar,
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.’
Gafil, şuursuz, şahsiyetsiz, silik sürü olanlar, imanlarının bedelini ödemeye yanaşmayanlar, bu verilen mücadeleyi anlayamazlar. Akit, doğru bildiği yolda yürüyen, arkasına bakmadan hedefe kilitlenen gelenlerin ya da gelmeyenlerin kim olduğuna çok fazla aldırmayan bir gazete. Hangi köpeğin havlaması kervanı yürüyüşünden etmiştir? Tabii ki yürüyenler oldukça ürüyenler de olacaktır. Tabii ki saf değiştiren, olması gereken yerde bulunmayanlara üzülmemek mümkün değil. Eskiler ‘kıymet bilmeyene kıymet yetmez’ derlerdi. Karışık bir dünyada yaşıyoruz. Nuh’a iman ettiği halde Kenan gibi davranmak, İbrahim’in yoluna inanmak fakat Nemrutvari bir hayat tasavvur etmek, Musa’ya iman ettiği halde Firavun gibi düşünmek, Yusuf’un doğru yaptığına inanmak fakat Züleyha’nın peşine düşmek, Habil’e özenmek lakin Kabilleşmek... Kıyamet âlameti mi dersiniz, ‘ilginç zaman’ bedduası mı? Yalnız kalmak! Haksızlığı, hırsızlığı, arsızlığı, yüzsüzlüğü, zulmü sineye çekmeyenlerin çilesidir bu.
Yabancılaşmış yönetici ve seçkinlerin idare edildiği Türkiye’den yerli ve halkın içinden gelenlerin idare edildiği bir ülkeye geçiş kolay hazmedilebilir mi? Doğum sancısız olur mu? Servet ve gücün temerküz ettiği iktidar alanını kaybetmenin, kendini sistemin sahibi olarak gördüğü imkanları yitirmenin verdikleri mücadeleyi kaybetmenin yansıması bu.
Akit’in ortaya koyduğu mücadele her türlü takdirin üstündedir.
Yazılanlar yalan-yanlış mı? Hayır!
İftira, kasıt var mı? Hayır!
Tahrifat var mı? Hayır!
Gerçekleri ifade ediyor mu? Evet!
Onlara (gönderdikleri takdirde) yazı hakkı veriyor mu? Evet!
Kopardıkları kuru gürültü suçüstü yakalandıkları için mi? Evet!
Kamuoyu oluşturma çalışmalarıyla suçlarını örtbas ediyorlar mı? Evet!
Suçluların avukatlığını yapanların korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz. Uykularınız kaçacak, korku nöbetleri tutacaksınız. Silahımız yok, kanlı mücadelemiz yok ama mazlumun, şehidin, gazinin yanında; zalimin, terörün, çetelerin, kalemlerinden kan damlayanların beynelmilel güç odaklarının karşısındayız.
Rabbimizin bizi muvaffak kılacağına inanıyoruz, güveniyoruz. Bizler bu vatanın çocukları, bu toprağın tohumları bu ağaçların meyveleriyiz.
Her türlü hile ve tuzaklara karşı ‘Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır’ diyen bir Rabbimiz var. ‘Dilediğini aziz eden, dilediğini zelil eden’ bir Rabbimiz var. Âyetin diliyle ‘La tahzen innallahe meana’ (Üzülme! Allah bizimle beraberdir) diyen bir Peygamberimiz var. Gerisi ne gam. Allah bes, bâki heves…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.