Huzurda Olduğumuzu Unutmadan
Bir seçimin öncesindeyiz. Yoğun ve gürültülü bir kampanyadan sonra Pazar günü bu seçim bitecektir inşallah. Allah Teâlâ’nın hayırlara vesile eylemesini niyaz ederiz.
Seçimin arefesinde bir tavsiyem olacak dostlara; son günü çok sakin geçirelim. Mümkünse yoğun duygularımızı atalım. On kere ağzımızdan derin nefes alarak iyice tutalım. Sonra ağzımızdan yavaş yavaş verelim nefeslerimizi. Gördüğümüz herkese güler yüz ve tatli dille selam vererek hal hatır soralım. Gayet sakin ve rahat olup olmadığımızı kontrol edelim sürekli. Murakabe ve muhasebede olalım inşallah.
Bu huzuru ve sükuneti bulmamızın yolu, imandan geçer. Nasıl mı?
Yüce Yaratıcımız her an bizimledir. Bize bizden, canımızdan, ruhumuzdan, şah damarımızdan daha yakındır. Her şeyi bilir ve işitir. Şöyle buyurur:
“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara, 2/186)
Peki ama biz ona ne kadar yakınız?
Her an makamda olduğumuzun, huzurda durduğumuzun ne kadar bilincindeyiz?
Şöyle bir manzara ile hayatta muhakkak karşılaşmışsınızdır: size doğru gelen babanıza, hocanıza veya patronunuza arkanız dönüktür, ha bire onun arkasından konuşuyor, atıp tutuyorsunuz. Arkadaşlarınız vaziyeti görüyor ama size bir şey söyleyemiyorlar. Biraz sonra ensenizden yakalaacak ve hesap sorulacaksınız…
Rabbimizle durumumuz hep böyle olmasın?
Her ne kadar biz O’nu göremesek de, hiç şüphesiz o her an bizi görüyor ve duyuyor.
Madem her dem makamdayız, her an huzurdayız, her an bizi görüyor ve işitiyor, hal böyle olunca her işimize, her sözümüze ve bu arada bütün dualarımıza dikkat etmeli değil miyiz? Onun önünde, onun aleyhine atıp tutmalar, ondan şikayet etmeler, ona isyan etmeler de ne oluyor?
Ama maalesef işte böyle bir zalim ve cahil tarafımız var bizim. Bu yönümüzü de nazara veriyor Rabimiz ve bizi eğitmek istiyor:
“İnsan hayrına dua ettiği gibi, ya da hayrına dua eder gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.”(İsra ,17/11)
Bunun sebebi de şudur: İnsan çok sabırsız, tez canlı ve pek acelecidir. Daha sonra olacak bir şeyin vaktinden önce hemen olmasını ister. Sabır ve tahammül ederek beklemek zoruna gider.
Kur’an-ı Kerim’de de görüyoruz ki kafirler iman ile yararlı işler yapmayı öne alarak Allah Teâlâ’dan büyük mükafatı isteyecek yerde, aceleciliğinden azap ister, “eğer sen hak peygambersen, hadi getir de görelim bize o tehdit ettiğin o azabı” diyerek, haklarında hazırlanmış olan çok acı azaba dua ederler. Onun bir an önce hemen yerine getirilmesini bir iyilik ister gibi ister ve bu şekilde kendisine kötülüğü davet etmiş olur.
Bundan dolayı müminler, kötülüğe dua etmemeli, sabır ve ihtiyat ile hayra dua etmeli ve yararlı işleri yapmaya teşebbüs ile hayra davet etmelidir.
Bu bizim bir önceki yazımızda konu ettiğimiz hamal ve benzeri adamlar, kafir değildirler ama bir başka cahil ve gafildirler. İşin başlangıç ve sonunu bilmezler, canları sıkıldığında, öfkelendiklerinde, iyiliğine dua eder gibi kendi kötülüklerine, hatta ana baba, eşler ve çocuklar gibi ciğerparelerine, vatana millete beddua ederler. Aslında iş ciddiye binse tıpkı bu hamal gibi onlar da dualarının kabulünü hiç istemezler.
Bereket ki Allah Teâlâ büyük bir af, lütuf ve hoşgörü ile bunların bedduasını hemen kabul etmez de perişan eylemez. Nitekim şöyle buyurur:
“Eğer Allah insanların faydalarına olan şeyleri çabucak elde etmek istemeleri gibi, müstahak oldukları şerri de çarçabuk verseydi derhal sonları gelir, helak edilirlerdi. ” [Yunus, 11]
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in şu hadisi de böylesi tezcanlıları uyarmaktadır: “Kendinizin ve mallarınızın aleyhine beddua etmeyiniz. Zira Allah Teâlâ’nın duaları kabul ettiği saate denk gelir de beddualarınız kabul edilebilir.”
Bırakın insanın kendisine, ailesine ve sevdiklerine beddua etmesini, yabancılara bile beddua etmesi hoş değildir. Zira Resulüllah (sav) Efendimiz: “Her bedduadan, edene de bir pay ayırılır” demiştir. O zaman kim kime beddua ediyor ki!?
Evet, sabırlı, basiretli, ısrarlı, ciddi ve dikkatli olarak, ihlas ve samimiyetle, ta yürekten gelen hayırlı ve kibar dualar etmeliyiz. Yoksa durumumuz hamalınkine benzer de bizi mahcup eder Allah korusun.
Allah Teâlâ’nın bu seçimleri vatanımıza, milletimize, ümmetimize hayırlara vesile olmasını nasip eylesin.