Bir MHP’liye ve bir Paralel’ciye cevabımdır!
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, “3-4 günlüğüne” İstanbul dışına çıkacağım...
Bazıları; “cevap veremeden kaçtı” demesin diye, “iddia”lara cevap verip, öyle gitmek istiyorum...
Birinci iddia, MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın’a ait... Semih Yalçın; bana gönderdiği “mail”de, benim; seçimler öncesinde, “AKP’nin akıbeti hakkında şüphelerim olduğu” ve dolayısıyla “gelecek endişesine düştüğüm” için “MHP düşmanlığı”(!) yapan yazılarıma ara verdiğimi, ama seçimlerden sonra, “zemberiği boşanmış saat” gibi, yeniden “MHP’ye dönük saldırılara” başladığımı yazmış!..
Hepiniz biliyorsunuz, hepiniz şahitsiniz...
Seçim öncesinde; “MHP hakkında” hiçbir yazı yazmadım!..
Biliyorsunuz ki; “Dershane tartışmaları” ve “17-25 Aralık kirli operasyonları”ndan sonra, genellikle “Fetullah Gülen Örgütü ve Paralel Yapı” ile ilgili yazılar yazdım!..
“Fetullah Gülen’in avukatları” tarafından hakkımda açılan “41 yıl 3 ay hapis ve yaklaşık 300 milyarlık tazminat dâvâları” bunun en büyük delilidir.
Dolayısıyla;
“MHP’ye yönelik saldırı(!) yazıları”na ara verdiğim, “yalan”dır!..
Yazmaya başlamadım ki;
Ara vermiş olayım!..
İSPATLAMAYAN ŞEREFSİZDİR!
Semih Yalçın, bana gönderdiği “mail”de yine demiş ki;
“MHP, 30 Mart yerel seçimlerinde tarihinin en yüksek oy oranına ulaştı.
Ama sizin AKP ampulünden kamaşan gözleriniz bu gerçeği görmüyor, iktidar ulufelerinin tıkadığı kulaklarınız duymuyor.
Sizin duyduğunuz yalnızca Başbakan Erdoğan’ın kışkırtıcı çığlığı ile AKP saflarında edindiğiniz menfaatlerin madeni ve ayartıcı sesi...
MHP camiasında ve kamuoyunda sizin gibi iktidar şakşakçısı gazeteci taslaklarına MHP’nin baskı altında tutulması talimatı verildiği bilinmektedir. Çünkü MHP’nin bu seçimde artan ve AKP’nin eksilen oyları cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan ince hesapları çok kritik bir noktaya taşıdı.”
Öncelikle şunu söyleyeyim: Daha önce defalarca yazdığım gibi; “41 yıllık meslek hayatımda” hiç kimseden “talimat” almadım, “menfaat” karşılığı hiçbir yazı yazmadım...
Semih Yalçın, isterse; “milletvekili ve MHP Genel Başkan Yardımcısı” sıfatıyla, Meclis’e bir “soru önergesi” verebilir ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a sorabilir;
“1982 yılından beri tanıdığınız Hasan Karakaya’ya bir menfaat sağladınız mı?.. Hasan Karakaya, İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığınız dönemde, belediye binasından içeri girip, bir çay içmeye bile geldi mi, gelmedi mi?”
Sorun ve alın cevabınızı!..
Sadece Tayyip Erdoğan’dan değil, “herhangi bir insan”dan, herhangi bir “talimat” aldığımı, yazı karşılığında herhangi bir “menfaat” temin ettiğimi iddia eden biri varsa, bunu “ispatlamak” zorundadır!..
İspatlamayan “şerefsiz”dir!..
Buyrun, hodri meydan!..
Bugün, “ayağımdaki çorabım” dahil, neyim varsa, hepsini “alın teri”yle aldım, “maaşımla” aldım!..
Bunu herkes bilsin!..
Semih Yalçın da bilsin!..
MHP’YE CHP KAZIĞI!
Gelelim, MHP’liler hakkında; “Yaptıkları, aptallık ve enayilik” dediğim meselesine...
Evet, dedim; yine diyorum...
Ben, “MHP’nin artan oyları” veya “kazandığı belediyeler”le ilgilenmiyorum...
Ben “MHP’nin duruşu”na ve “CHP’den yediği kazığa” bakıyorum... Hadi söyleyin Semih Bey; “CHP’den kazık” yediniz mi, yemediniz mi?..
Anlaşmanız; “CHP’nin güçlü olduğu yerde, CHP adayını, MHP’nin güçlü olduğu yerde MHP adayını desteklemek” değil miydi?..
Peki, ne oldu?..
Hele söyleyin bana;
“İstanbul Belediye Meclis Üyeliği”nde “yüzde 8” olan oyunuz, “belediye başkanlığı” seçiminde niye “yüzde 4’e” düştü!.. Geri kalan yüzde 4 Sarıgül’e gitmediyse nereye gitti?..
Gelelim “ilçe”lere... İstanbul Beylikdüzü’nde MHP’nin “yüzde 24” civarında oyu vardıson seçimde bu oy “yüzde 4’e” düştü... CHP’nin ise, “yüzde 30” oyu vardı ama belediye başkanlığını “yüzde 50.8” oyla kazandılar!.. “AK Parti’nin oyu yüzde 32’den, yüzde 39.6’ya çıktı” ama, maalesef “CHP-MHP ittifakı”na yenildiler!.. Başkanlığı kazanan CHP oldu!.. Peki, “MHP’nin yüzde 20 oyu” nasıl buharlaştı?!?
Bunun gibi örnekler çok da, daha fazla örnekle kafanızı şişirmeyelim...
MHP; İstanbul, Ankara ve birçok ilçesinde CHP’yi desteklemiş ve onların adaylarını “başkan” seçtirmiştir!..
O halde, soralım Semih Bey’e;
“MHP’nin güçlü olduğu yerler”de, “CHP’den destek” gelmiş midir?..
Ben söyleyeyim, gelmemiştir!..
Peki; bu, “CHP’nin MHP’ye attığı bir kazık” değil midir?..
Bazı il ve ilçeler var ki, “CHP’den yüzde 1-2 destek” gelse, MHP’li aday kazanırdı!.. Ama CHP’liler “kendi adaylarına” oy verdi, MHP’li adaya “kazık” attı!..
Benim söylediğim budur!..
Biraz “sert”, biraz “argo” söylemiş olsam da, dediğim budur!..
Hele söyleyin Semih Bey;
Söylediklerim “yalan” mı?..
“MHP aptallığına/enayiliğine doymasın” demekte haksız mıyım?..
Haa, siz “yüksek politikalar” üretip, “CHP ile ittifak”ınızı sürdürüyorsanız, işte ona bir şey diyemem... Çünkü ben, “böyyük strateji”lerden anlamam, olaylara “düz mantık”la bakarım!..
MANSUR YAVAŞ MHP’Lİ Mİ?
Gelelim, “MHP’ye karşı saldırgan üslûp kullandığım” meselesine...
“Siz yenisiniz galiba!”
Sizin “ilkokulda” olduğunuz yıllarda, ben “lise”de; “ülkücü arkadaşlarım”la birlikte “namaz” kılmaya gidiyordum... O yıllarda; “Ya Allah, Bismillah... Allahüekber” diyeni bile içeri atıyorlardı... Biz ise, “ülkücü”lerle birlikte, pikniğe gidip, orada “cemaatle namaz” kılıyorduk!..
Önceki gün AA’dan geçen bir haberde; “CHP ve MHP’lilerden oluşan bir grubun, YSK binasının önüne çelenk bıraktığı” bildiriliyordu!..
Sorarım Sayın Semih Yalçın;
Devlet Bahçeli’yi; “MHP’yi CHP’lileştirmek”le suçlayan ve bu yüzden “MHP’nin aday yapmadığı Mansur Yavaş” 30 Mart seçimlerine “MHP adayı” olarak mı girmiştir seçime, yoksa “CHP adayı” olarak mı?..
Peki o halde;
MHP’lilere ne oluyor ki, “CHP adayı Mansur Yavaş’ın kazanması” için canhıraş bir gayret sarf ediyorlar ve “YSK’ya baskı” yapıyorlar?..
CHP’lileri anlıyorum da; bu işten “MHP’lilerin kazancı” ne?..
Dün de yazdım;
MHP’nin Mersin Belediye Başkanı Bahattin Kocamaz’ın, Perinçek’in gazetesi Aydınlık’a “tam sayfa teşekkür ilânı” vermesi ne anlama geliyor?..
Daha ne diyeyim;
Size “Faşist” diyen “Maoist”lerle kurduğunuz “ittifak” hayırlı olsun!..
Uzun lâfın kısası;
Bana lâf yetiştireceğinize, “durduğunuz yer”e baksanız, daha iyi olur!..
Nokta...
NASIL BİR İSLÂM?
Bir de; bana “ayet”lerden, “hadis”lerden örnekler verip; “Seçimi kazanmak ne zamandan beri haklı olmayı gerektiriyor?” diye soran “Cemaat’çiler” var ki, onlara da cevap vereyim:
Seçimi kazanmış olmak, elbette “haklılık ölçüsü” olamaz... Zaten, mes’ele de “seçim” değil... Mesele şu: AK Parti’ye karşı kurulan “ittifak”lar eğer başarılı olsaydı, Türkiye’deki hiçbir “devlet dairesi”nde, bir tek “namaz” kılan, “yönü kıbleli, alnı secdeli” insan kalmayacak, her yere “Paralel Yapı’nın adamları” çöreklenecekti!..
Kim mi onlar?..
Anladınız siz onu!..
Evet siz!.. “Vatikan, İsrail, CIA, MOSSAD ve Neocon’larla diyalog” kuran ama hiçbir “İslâmi grup”la diyalog ve işbirliğine yanaşmayan siz!..
“Başbakan’a, Dışişleri Bakanı’na, MİT’in TIR’larına ve MİT Müsteşarı’na operasyon” yapıp, “Tayyip Erdoğan’ın bileklerine kelepçe takmak” ve Türkiye’ye “Kilise gibi Cami, Papaz gibi İmam, Hıristiyan gibi Müslüman” getirmek isteyen siz!..
Kalkmış, bana “ayet” ve “hadis”lerden örnekler veriyorsunuz!.. Sizin “Hocaefendi”niz değil miydi, hâşâ “Allah’la konuşan”(!), sizin “Hocaefendi”niz değil miydi “Peygamber Efendimiz’i kamyona bindiren”, sizin “Hocaefendi”niz değil miydi, “Müslüman”lara “beddua”lar yağdıran?..
BİR “DEVE” HİKÂYESİ
Madem o “hikâye”yi çok önemsiyorsunuz... O halde; buyrun; “Muaviye, Ali ve Deve hikâyesi”ne, bir de başka açıdan bakalım...
Efendim, hikâye şu:
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap; devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış;
“Ver o dişi deveyi bana” demiş... Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar...
Konu Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış...
Muaviye; Küfe’den gelenle, Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
“Bu dişi deve Şamlınındır!”
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
“Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”
Cemaat hep birlikte bağırmış:
“Şamlınındır!”
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken; Muaviye, onu yanına çağırmış ve demiş ki;
Ey Küfeli, dinle!.. Sen de, ben de biliyoruz ki; bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Şimdi sormak gerekmez mi;
Hikâyedeki, “Dişi(!) deve”nin Şamlı’nın olduğunu söyleyen, yani bugünkü ifadesiyle; “iradesini satmış, Hoca’sından gelen talimata uyan cemaat” kimdir?..
Sırf “Hoca’sına yaranmak” için; “AK Parti’ye oy veren” insanları “imansız, insafsız ve vicdansız” diyerek “tekfir” eden “imam”lar, hangi cemaatin mensuplarıdır?..
“Namaz”larını aksatmadan kılan ve herkesin “iman”ına kefil olduğu Başbakan Tayyip Erdoğan’a hitaben “Firavun!.. Karun!.. Tımarhanelik deli!.. Hain” diyen ve ona “Beddua”lar yağdıran Fetullah Gülen değil mi?..
Siz hangi “ayet”ten, hangi “hadis”ten söz ediyorsunuz Allah aşkına?..
“İnanmayan!.. Şükretmeyen!.. Bilmeyen!.. Ahde vefa göstermeyen!.. Nankörlük eden” ve en önemlisi de “aklını kullanmayan” sizler değil misiniz?..
Sizler!.. Yani “Paralel”ciler!..Bilmem, anlatabildim mi?..
******************************************************************************
Kaçmadım... Türkiye’deyim... Birkaç gün yokum!
“Seçim saht-ı mailine” girdiğimizden bu yana; gece demedik, gündüz demedik, çalıştık... Günlerimiz hayli “yoğun” geçti, bedenimiz de “yorgun” düştü... Biraz dinlenmek ve stres atmak için, izninizle “birkaç günlüğüne” İstanbul dışına çıkmak, bu arada “Anadolu’nun nabzı”nı tutmak istiyorum... Dinlenmek dediysem, sadece yazı yazmayacağım... Yoksa, okurlarımızla “sohbet”lerimiz, “istişare”lerimiz devam edecek...
Bu “izin dilekçesi”ni bilginize sundum ki; hiç kimse, “seçim sonrası kaçanlar kervanına katıldığımı” düşünmesin!..
Bazı “sıvışanlar” gibi, ne Brüksel’e gideceğim, ne de Tel Aviv veya Pensilvanya’ya!.. Çiğ yemedim ki, karnım ağrısın!..
“28 Şubat’ta” kaçmadım ki, şimdi kaçayım!.. Allah’a şükür, “bazıları” gibi, bir “operasyon” korkum da yok!..
Hasılı kelâm; “Başka Türkiye yok” bilinciyle, yine “Türkiye’de” bir yerlere gideceğim...
Allah (cc) nasip ederse, birkaç gün dinlenip, yine aranıza dönecek ve inşallah “kaldığımız yerden” devam edeceğiz...
Bana birkaç gün müsade.