Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bir takvim daha bitti

Bir takvim daha bitti

2007 yılının başıydı… önüme küçük ebatlı kalın bir cilt koydular…
“Buyurun duvar takviminiz” dediler…
Aldım, büromun duvarına astım. O kadar kalın gözüküyordu ki, bitmeyecek gibiydi.
Yaşanan (yahut yaşanır gibi yapılan) her günün akşamında, takvimden bir yaprak koparmaya başladım.
Pazartesi, Salı, çarşamba… Bir, iki, üç, dört… Derken, yılsonuna doğru baktım, iyice incelmiş büromun duvarındaki takvim.
Nihayet birkaç yapraktan ibaret kaldı. Onları da yarın öbür gün koparırım. Sonra yeni bir takvim asarım aynı yere, kalın mı kalın…
Günler geçtikçe onun da tek tek koparılır yaprakları…
Gün gelir o da biter.
Yıllar yılların arkasına takılır gider.
Bu süreçte insan çocukluktan gençliğe, gençlikten yaşlılığa doğru akar.
ömrünüzü, duvar takvimi gibi yenileyip tekrar tekrar duvara asamayacağınıza göre, geçen günler gitti gider!
Bir daha geri gelmez, yaşanmaz…
Ve ömür mumu söner, hayat biter!
“Hoş geldin Azrail melek!”

Bunun bir gün olacağını hepimiz biliyoruz…
Hayat ağacımızın yaprakları, tıpkı takvim yaprakları gibi bir bir düşecek ve bir gün hepsi bitecek…
Hepimiz günün birinde dünyaya ve dünyada sahip bulunduğumuz tüm fani değerlere veda edeceğiz…
Buna rağmen dünyayı sırtlayıp götürmekten, fani lezzetlerde ebedi mutluluklar aramaktan vazgeçmiyoruz. Halbuki “fani” lezzetlerden “ebedi” mutluluklar çıkmaz!
Yeni bir evin, yeni bir arabanın ve benzerlerinin getireceği mutluluk birkaç günlüktür. Piyango milyarderi olmanın sağlayacağı sevinç, getirmesi muhtemel sorunların altında çabucak ezilir gider.
İşte bu sebepten Bediüzzaman Hazretleri, “Hakiki lezzet imandadır” demiş, sözlerine de Devr-i Saâdet’i delil göstermiştir.
Hatırlayalım: Sahabelerin çoğu fakirdi, ama mutluydu…
Zor bir hayat yaşıyorlardı, buna rağmen sabrın ve şükrün keyfini çıkarıyorlardı. Bir birlerini seviyorlar, sayıyorlar, koruyorlardı.
Kendimizi onlarla kıyasladığımızda (karşılaştırdığımızda) hayatı onlar kadar dinamik, onlar gibi minnetsiz ve sevgi eksenli yaşamadığımızı görebiliyoruz.
Oysa onlar bizim örneklerimiz ve önderlerimiz.
Demek oluyor ki, zaman içinde biz bozulmuşuz!
Eskiye nisbetle belki biraz daha varlıklı, ama biraz daha kolaycı, biraz daha rüşvetçi, biraz daha vurguncu, biraz daha vurdumduymaz, biraz daha kültürsüz, biraz daha sevgisiz, biraz daha meraksız, biraz daha merhametsiz, biraz daha korkak, ama alabildiğine köşe dönücü ve alabildiğine duyarsız olmuşuz.
Komşumuzun yoksulluğu bizi fazla ilgilendirmiyor. “Dost” saydıklarımızın bile dertlerini dert edinmiyoruz.
Zaten dostumuz da kalmamış gibi. Daha ziyade, menfaat eksenli beraberlikler yaşıyoruz. Bu yüzden, ayağımız sürçtüğü an, etrafımız boşalıveriyor.
Menfaat ortaklığının özelliği budur: Sadece ortada paylaşılacak nesne (affedersiniz ama yalayacak kemik) olduğu sürece devam eder. Taraflardan biri tökezler tökezlemez, dost zannedilen karşı taraf, bu tökezlemeden nasıl faydalanacağını hesaplamaya başlar.
Oysa takvim yaprakları bir bir düşüyor, hesap vereceğimiz gün adım adım yaklaşıyor!

“Hayat mücadeledir!”, “Her koyun kendi bacağından asılır”, “Hedefe varmak için her şey mübahtır!”, “Büyük balık küçük balığı yutar!” şeklinde, tek dünyacı, hatta tümden seküler Batı felsefesinin ürettiği kapitalist yaklaşımlar, artık dindarlara da musallat!
Dindarlar da gösterişi seviyor: İmkânımız varsa marka giyiyor, lüks yaşıyoruz. Buna karşılık, başka dindaşlarımıza yardım etmeyi eskisi kadar sevmiyoruz.
Sanki boynumuzda “Versace” kravat, bileğimizde “Rolex” saat, gözümüzde “Rayban” gözlük olmazsa cehenneme gideceğiz!
Sual melekleri, merak edip kravatımızın, saatimizin, gözlüğümüzün, gömleğimizin, ayakkabımızın markasını sorarlar mı acaba? Daha da önemlisi markaya göre muamele ederler mi?..
Ederlerse bir ihtimal, kabir azabından kurtulup cennetin yolunu tutabiliriz.

Sahi, geçtiğimiz yılbaşında hiç bitmeyecek kadar kalın duran duvar takvimi, ne çabuk bitti! Yine de nice yıllara…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi