Belgrad Osmanlı’nın buğday ambarı
Sözün öncelikle; bağrı yanık, sözü yanık, Anadolu ve insanı için tüm hayatı yanık, rüzgârın üşütemediği, karın donduramadığı, güneşin solduramadığı, mayası kelime-i tevhid ile yoğrulmuş olan Osman Yüksel’e bırakalım.
Belgrad izlenimlerime başlarken, merhum Osman Yüksel’in “Biz Neyledik O Koskoca Elleri” şiirine yol verelim.
*
Bin yıl oldu toprağına basalı
Hayli oldu kılıçları asalı,
Bülbüllerin onun için tasalı,
Sazlar kırık, ayar tutmaz telleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Yol görünür, hakan emir verirdi,
Dalga dalga ordularım yürürdü,
Hamlemizden dağlar taşlar erirdi,
Dolu dizgin aştık nice belleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Yıldız doğar, talihimiz belirir,
Sabah olur, ulufeler verilir,
Bir seferde dört krallık serilir,
Al al ettik, kara kara tülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Ferman çıkar, dal kılıçlar takınır,
Meydanlarda Rabbe dua okunur,
Gölgemizden bütün cihan sakınır,
Arkamızda bırakırdık selleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Manastırlar Plevneler bizsizdir,
Yosun tutmuş camilerin ıssızdır,
Boynu bükük minareler öksüzdür.
Açmaz olmuş Kızanlığın gülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Hali görür, geleceği sezerdik,
Bir zamanlar ta Vistül’de gezerdik.
Haritayı biz kendimiz çizerdik,
Fetheyledik deryaları, çölleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Rodopların ak başları yaslıdır,
Serdengeçti gönül, artık usludur,
Rüzgarları bile matem seslidir,
Zafer, zafer der, eserdi yelleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
Osman Yüksel’in ruhu için El-Fatiha.
Milli kimliğe sahip tarihçi, edebiyatçı, romancı, hikâyeci ve şairler, Sırbistan’dan söz ederken, önce Belgrad ismini kullanırlar, gerek görürlerse Sırbistan ismini yazarlar.
Balkan tarihimizin çeşitli safhalarında Belgrad önemli bir yer tutar. Romanya, Macaristan, Viyana kuşatmalarında kilit noktadadır ve bu zamanlarda hep Belgrad ismi kullanılmıştır.
Ben de Belgrad yazmayı tercih ettim. Esasında böyle bir ayrıntıya girmeyecektim ama Belgrad havaalanına iner inmez karşılaştığım hadise, niye Sırbistan yerine Belgrad denildiğini anlattı bana.
Müsaadenizle bu olaya girmeden, Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad’a nasıl girdiğini de yazayım. Yılmaz Öztuna şöyle anlatıyor:
“Sultan Süleyman, 3000 barut ve kurşun yüklü deve, ağırlıkları taşıyan 30.000 deve, Tuna üzerinde orduyu takip eden 400 at taşıyan gemi, 50 harp gemisi, 10.000 araba un ve arpa, zırhlı filler ve toplarla beraber, Böğürdelen ve Zemlin kalelerini aldıktan sonra 26 Temmuz’da Sava’dan geçip Belgrad’a geldi.
8 Ağustos 1521 günü şehri ve 29 Ağustos’ta kaleyi fethetti. 1441, 1456, 1492 muhasaralarında alınamayan neticeyi elde etti.
19 gün şehirde kaldı. 200 top ve 3.000 asker bıraktı. 5 ay 2 gün süren seferinden 19 Ekim’de İstanbul’a döndü.”
Benim girişim yarına kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.