Ehl-i İslam Nasıl Birleşebilir?
Ehl-İ Sünnet birlik demektir. Nelerde birlik?.. İtikatta (inançta) birlik… Fıkıhta birlik… Ümmet olmakta birlik… Âdil ve râşid bir İmam’a biat ve itaat etmekte birlik…
Mezhepsizlik nedir? Kaos ve anarşi demektir. Her kafadan ayrı ses demektir. Kur’anın re’y ve heva ile yorumlanması demektir. Tefrika demektir. Fitne ve fesad demektir. Zillet ve esaret demektir…
Ehl-i Sünnet içinde dinî konularda ihtilaf yok mudur? Vardır ama bu ihtilaf, bazı ayrıntılardaki çeşitlilik mânasına gelir, fitne sebebi değildir; temellerde, usulde, zaruriyat-ı diniyede ihtilaf ve tefrika ayrılık yoktur.
Ehl-i Sünnet Müslümanları, Ehl-i Sünnet dairesi içinde olan kimseyi tekfir etmez, küfürle suçlamaz.
Türkiye Müslümanlarının birleşmesi nasıl olur? Önce Sünnîlerin kendi aralarında birleşmesi ile olur.
Sünnî olmayan Müslümanlar?.. Onlarla anlaşma, barış yapılacak, fitne ve fesat çıkmaması için tedbir alınacaktır.
Sünnîlerle Şiîler birleşemez mi?.. Vaktiyle İran’da Nadir Şah böyle bir teşebbüse girişti, Osmanlı Devleti’ne elçiler gönderdi, iki tarafın uleması toplandı ama hayal edilen birleşme gerçekleşmedi.
Tam bir birleşme ve barış olmasa da mütareke yapılabilir, iki taraf şiddetten ve savaştan kaçınabilir.
Sünnîler arasındaki birleşmeyi kimler engelliyor?.. İki zümre engelliyor:
1. Dış düşmanlarımız, emperyalist güçler istemiyor.
2. İçimizdeki sekter düşünceliler istemiyor.
Sünnî Müslümanlar hangi değerler etrafından birleşebilir?.. Bu değerleri sıralıyorum:
(1) Sahih inanç… Tevhid akidesi… (2) Beş vakit namazın dosdoğru kılınması… (3) Hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılması… (5) İslam medreselerinin açılması ve icazetli Sünnî ulema ve fukaha yetiştirilmesi, din hizmetlerinin imtihanla onlara verilmesi… (6) Kur’an’ın Kitabullah ve düstur olarak kabul edilip, onun farzlarına, yasaklarına, öğütlerine uyulması… (7) En güzel örnek ve model olarak gönderilmiş Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uyulması… (8) Müslümanların tek bir Ümmet olması… (9) Ümmetin başında âdil ve râşid bir İmam bulunması ve mü’minlerin ona biat ve itaat etmeleri… (10) Şeriatın hukuk ve dünya nizamı olarak kabul edilmesi… (11) İhtilaflı meselelerde Sevâd-ı Âzam dairesi içinde yer alınması… (12) Bir ihtilaf çıkarsa, bunun halledilmesi için Kur’an’a Sünnete Şeriata râsih ulema ve fukahaya müracaat edilmesi… (13) Ahlak sistemi ve nizamı olarak İslam hükümlerinin ve değerlerinin kabul edilmesi ve uygulanması…
Şu anda böyle bir birleşme için zemin müsait midir?.. Zemin, şartlar, imkanlar, fırsatlar müsait olsa da olmasa böyle bir birliğin propagandasını yapmayı kendime vazife bilirim.
Türkiye’nin Sünnî Müslümanları en kısa zamanda yukarıda arz ettiğim değerler etrafından birleşmezlerse, kendilerini büyük tehlikelerin beklediğini ve geleceklerinin karanlık olduğunu çekinmeden söylerim… Suriye, Mısır…
* (İkinci yazı)
İman ve Kur’an Yolunda Asılmışlara Selam Olsun
ACZ-İ mutlak çok büyük bir güçtür.
Hayvanlar aleminin en güçlüsü hangisidir? Arslan değil mi? Ona hayvanların kralı derler. O, büyük zahirî gücüne rağmen karnını doyurabilmek, avını yakalayabilmek ne zorluklar çeker.
Şu yeni doğmuş kedi yavrularına bakınız. Gözleri görmez, yürüyemez onlar. Bunca aczlerine karşılık onların rızıkları sıcak kürk içinde ağızlarına gelir.
Bir İslam, iman, Kur’an hizmetkarında acz ile ihlaslı hizmet bir araya gelirse ortaya büyük bir güç çıkar.
Acz ve ihlas sahibi hizmetkar, zindanda da olsa büyüktür ve güçlüdür.
Zalim Sultan İmamı Rabbanî’yi zindana attırmıştı.
Zalim idareciler İmamı Serahsî’yi, yerin altında bir zindana koymuşlardı.
Zalimler İmam Ahmed bin Hanbel’i kırbaçlatmıştı.
Yakın tarihimize bakalım: İskilipli Âtıf Efendi idam edilerek şehidlik rütbesini kazanmıştı. Allah, Resulullah (Salat ve selam olsun ona), Kur’an, Sünnet, Şeriat uğrunda muhlisenlillah idam edilmek ne büyük bir şeref ve üstünlüktür.
Zindanlarda çürüyenler, zalim mahkemelerde sürünenler, idam sehpalarında sallananlar… Selam olsun sizlere.
Bediüzzaman’a yapmadıklarını bırakmamışlardı. Sonunda ne oldu? Dünyevî bütün aczine rağmen o başarılı oldu. Çünkü tevfiq Allah’tandır.
Zahirde âciz ve fakir görünen ve görülen bir Müslüman ilim, irfan, ihlas, sıdk, sabır sahibiyse, onda büyük bir güç var demektir.
Kuyruğuna altın ve gümüş sikkeler bağlamış fareler hiçbir zaman büyük olamaz.
Münafıkların ve mürailerin taptığı sîm ü zeri, dolarâtı ayaklarının altına alacaksın ki, yükselesin.
Çorbalarına ekmek doğrayıp karnını doyuran fukaraya selam olsun.
En büyük zenginler gönülleri zengin olan fakirlerdir.
Ömer yamalı elbise giyerdi.
Selahaddin vefat ettiğinde geriye bıraktığı miras cenaze masraflarını karşılamamıştı.
Büyük mücahid Emîr Abdülkadir, cihaddan döndüğünde hanımının çadır zeminine serdiği kıymetli İzmir halısının hemen kaldırılmasını emr etmişti.
Mehmed Âkif, İstiklal Marşı için verilen ödül parasını fakirlere dağıtmış o kışı paltosuz geçirmişti.
İhlasla birlikte bankalar, holdingler, milyar dolarlar, dünya imparatorlukları birlikte olmaz.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) eline zaman zaman çok dünya malı geçer, onların hepsini dağıtır ve akşam yiyecek bir lokma bulamadığı olurdu.
Gerçek ve muhlis mücahidler ve hademe-i İslam dünya servetleri ve zenginlikleri konusunda hafifü’l-hazdır.
Münafıklara, sizin taptığınız benim ayağımın altındadır demiş… Üzerine yürümüşler… Ayağını kaldırmış, altından para çıkmış!
Allah ve Resulü için, Kur’an ve Sünnet için, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye için idam edilenlere selam olsun… Mahkemelerde sürünenlere, zindanlarda çürüyenlere selam olsun… Allah yolunda fakir düşüp eski ceketle dolaşanlara, yamalı gömlek giyenlere selam…
Gerçek mücahidlere selam… Muhlislere selam… Sâdıklara selam…
El-fakru fahrî diyen Resul-i Kibriya’ya salat u selam…