Gece Hayatımız Var mı?
İnsan dünyayı daha çok gündüz kazanırmış. Bu yüzden gündüzleri güneş ile aydınlık kılındı. “Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.” (Nebe 11) Ahireti de daha çok gece kazanırmış. Kimse görmesin bu kazancı sağlayan ibadetleri, ihlaslı olsun diye geceler de karanlık olarak yaratılmıştır.
Bunun aksi de geçerlidir insan için. Ama o daha çok inanmayan insan içindir. Bugün sabaha kadar çılgınca eğlenen, günün yarısını da uykuda geçiren fıtrat dışına taşmış mahluklar yok mudur? Hatta geceleri fırsat bilip karanlıkları kollayarak cinayetler, hırsızlıklar, fuhuş vb. nice günahlar işleyenler, sözümüzün dışındadırlar. Zira biz şimdi Müslümanları konuşuyoruz.
Allah Teâlâ “Geceyi bir örtü yaptık” diyor (Nebe 10) Buna göre geceler, gündüz çalışıp yorulan insanların dinlenmeleri için yorgan gibi örter de dinlendirir onları. Bu dinlenmenin en güzel şekli uykudur. İnsan gecelerde bir miktar uyuyacaktır.
Ama geceler gündüzlere göre ne kadar kısa olsalar da, tamamı uykuda geçirilecek kadar da değildirler. Uykudan artan bir miktar daha vardır gecede ve bu kısmı nasıl geçirileceği insanlık için büyük bir sorun olmaktadır.
"Gündüzün iki tarafında namaz kıl, gecenin de gündüze yakın saatlerinde; iyilikler gerçekten kötülükleri giderir; bu öğrenmek isteyenlere bir hatırlatmadır" (Hud, 124)
Müslümanlar geceye akşam namazı ile başlar, sabah namazı ile son verirler. Akşama yakın yatsı namazı vardır, onu kılar hemen yatardı örneğimiz, önderimiz, rehberimiz, Hz. Peygamber Efendimiz. Din veya devlet işi yoksa, hemen erkenden yatardı. Tıbbın dediğine göre en iyi dinlendirici uyku da bu gecenin evvelinde gelen uyku imiş. Sonra gece kalkar, abdest, namaz, zikir ve Kur’an-ı Keriîm okurdu.bu saat değişse de genellikle gecenin sonu olan seher vakti böyle geçerdi. Fecir ile sabah namazı kılınırdı. O zaman hafice uyur, müezzinle uyanırdı. Üç aşağı beş yukarı gece hayatı böyleydi Efendimizin.
İşte bu hayat, şu ayetlerin açıklamasını güzel yapıyordu: “Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.”(Furkan 64)
“(O müttakîler, geceleri namaz kılmak ve istiğfâr etmek için) yanlarını (tatlı) yataklarından ayırırlar. Rablerinin azâbından korkarak ve rahmetini umarak duâ ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infâk ederler.” (Secde, 16)
Rasûlullah (sav) da bu gece hayatını herkese tavsiye ederek şöyle buyururlardı:
“Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allâh’tan, dünyâ veya âhiretle alâkalı bir hayır talebi o saate rastlarsa, Allâh dilediğini ona mutlakâ verir. Bu saat her gecede vardır.” (Müslim, Müsâfirîn, 166)
Hz. Âişe vâlidemiz de şöyle bir olaya şahitlik eder:
“Bir gece Rasûlullah (sav)’in yanımda olmadığını fark ettim. Diğer hanımlarından birinin yanına gittiğini zannettim. Aramaya başladım. Bir müddet sonra dönüp geldim, bir de baktım ki O, rükû veya secde hâlinde:
“(Allâh’ım) Sen’i noksan sıfatlardan tenzîh eder ve Sana hamd ederim. (Rabbim!) Sen’den başka ilâh yoktur.” diyordu. Bunun üzerine (biraz da kendimden utanarak) şöyle dedim:
“–Anam babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlallâh! Ben nelerle meşgulüm, Siz nelerle!..”” (Müslim, Salât, 221)
Bizim de böyle bir gece hayatımız var mı?
“Şart mıdır?” Diyenlere cevabımız elbette “hayır” olacaktır. Fakat bizim de böyle bir gece hayatımız olsun inşallah.
Neden mi?
Anlatalım, ama gelecek yazıda inşallah.