Sultan Murad’ın kalbi Kosova’da, bedeni Bursa’da!
Kaldığımız yerden devam... Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ile, Prizren’deki Yunus Emre Kültür Merkezi’nde yaptığımız “sohbet”e geçmeden önce, Merkez’in Müdürü Muharrem Rahte’yi tebrik ediyorum...
Tertemiz, pırıl pırıl bir merkez...
Çok güzel bir “kütüphane”si var...
Bu kütüphanede, aynı zamanda “Türkçe” dersleri veriliyormuş... Merkezde, “Ebru” gibi “İslâm sanatları” ile değişik alanlarda “kurslar” veriliyormuş...
Sayın Emrullah İşler ile, işte bu “Merkez”de sohbet ettik...
Şimdi de, sohbetimizin geri kalan bölümünü aktaralım.
Başbakan Yardımcısı Sayın Emrullah İşler, “Paralel Yapı’yla Mücadele” konusunda, “Elbette bir Cadı Avı başlatılmayacak” dedi ve ekledi:
VATANSEVER SAVCILAR LAZIM
“Biz hep şunu söyledik: Paralel Yapı sinsi bir şekilde devlet kurumlarında yapılanmış durumda. Bunlar bürokraside var, bunlar yargıda var, bunlar Emniyet’te var, belli oranda Askeriye’de olduğu yönünde de söylentiler var. Bunların tasfiyesinin yapılması, bunların aktif görevlerden, pasif görevlere çekilmesi bence yapılması gereken ve atılması gereken ilk ve en önemli adımdı. Biz bunu şu an büyük oranda zaten gerçekleştirdik. Şimdi biz, savcılara kalkıp talimat veremeyiz kalkın şunu yapın, bunu yapın dememiz mümkün değil. Halbuki her şey ortada, ellerinde yeterince kanıt olduğunu da düşünüyorum. Bu ülkenin vatansever savcılarının harekete geçmesi lazım. Bunu milletimizin çok iyi değerlendirmesi lazım.
Yani, elbette ki o yargının işi, ama dediğim bir cadı avı söz konusu değil kuruyla, yaşın birbirinden ayrılması lazım, haklıyla haksızın birbirinden ayrılması lazım.”
PARTİ KURSUNLAR
“Bu arada şunu da anladık ki: Paralel örgütün, paralel çetenin bu ülkedeki oy oranının yüzde 1’in altında olduğu da net bir şekilde ortaya çıkmış oldu... Parti kurmak isterlerse buyursun kursunlar, boylarının ölçüsünü alırlar. Belki daha da iyi olur hiç olmazsa kendi partilerini kurarlar, millet de seçimlerde onlara boylarının ölçüsünü gösterir, millet onlara da bir Osmanlı tokadı aşkeder. 30 Mart öncesinde, ‘Kutu siyaseti yapanları milletimiz 30 Mart’ta kutuya hapsedecektir’ demiştim, öyle de oldu...”
Emrullah İşler, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” konusunda da şunları söyledi:
“Biz 2023 hedeflerini açıkladık, kritik eşik 30 Mart’tı. 30 Mart’ı aştık Allah’ın izniyle 2023’e kadar AK Parti’nin ve Türkiye’nin önü açık. Bütün engellemelere, bütün karalamalara, bütün çabalara rağmen Allah’ın izniyle biz 2023 hedeflerini gerçekleştireceğiz. Yeter ki, bizler AK Parti olarak kendi ayağımıza çelme takmayalım, kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım.
Aslında 30 Mart seçimlerinin sonuçları, Sayın Başbakanımız için siyasi geleceği açısından da önünün sonuna kadar açık olduğunun bir göstergesi... Bundan sonra aslında halkımız şu mesajı vermiştir: Eğer Cumhurbaşkanlığını düşünürsen biz seni ilk turda seçeriz, arkanızdayız, arkandayız mesajını güçlü bir şekilde vermiş oldu. Dolayısıyla Sayın Başbakanımız istişarelerini yapıyor kararını verdikten sonra da eğer Cumhurbaşkanlığına aday olursa o zaman da ilk turda büyük bir halk desteği ile cumhurbaşkanı seçileceğine inanıyorum.”
Peki, Başbakan Tayyip Erdoğan, eğer “Cumhurbaşkanı” olursa, “Başbakan” kim olacak?.. Emrullah İşler, bu sorumuza şu cevabı verdi:
KARİZMATİK OLMASI GEREKMEZ
“Sayın Başbakanımız kararını verir, eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çıkarsa, elbette ki Başbakanlık makamında AK Parti milletvekillerinden birini hükümeti kurmakla görevlendirecek... Bu kim olabilir? Bir defa, öncelikle Başbakan olabilmek için en önemli şart milletvekili olması lazım, dolayısıyla milletvekillerinden birisi olacak.
Benim kanaatim, kabineden birini görevlendirebilir, genel başkan yardımcılarından birini görevlendirebilir veya yeterli bulduğu, uyum içerisinde çalışacağını düşündüğü herhangi bir milletvekilini de görevlendirebilir. Tabi ki bunu zaman içerisinde zaten göreceğiz. Başbakan olacak kişinin, illa da karizmatik biri olması gerekmez.”
Sayın Emrullah İşler ile sohbetimizde daha değişik konular da gündeme geldi... Ama, bunların bazıları “yazılmamak” kaydıyla söylenen sözlerdi...
Bunlar, bende kalacak...
TÜRBENİN YANINDAKİ DUT AĞACI
Sohbeti noktaladığımıza göre, şimdi “seyahat izlenimleri”mi aktarabilirim...
Dün de dediğim gibi;
Priştine’deki Sultan Murad Hüdavendigar Türbesi’ni ziyaret ve orada “dua” etmeyi çok istiyordum... Birkaç yıl önce; o zamanlar Bayrampaşa Belediye Başkanı olan Hüseyin Bürge ile gittiğimizde fırsat bulamamıştık...
Kısmet bugüneymiş... Öncelikle TİKA’yı tebrik ediyorum... Gerçekten de, çok güzel bir “restorasyon” yapmış...
Kosova’daki Türkler, sık sık buraya geliyorlar ve “dualar” ediyorlarmış... Özellikle de; çocuklarını “sünnet” ettirecekleri zaman, mutlaka buraya getirirlermiş...
Türbenin önünde, “300-400 yıllık olduğu söylenen bir dut ağacı” var... 50 yıl önce, ağaca “yıldırım” düşmüş ve ağaç “ikiye” ayrılmış...
Türkler, “dut ağacının ikiye bölünmesi”nde bir “ilâhî hikmet” olduğunu düşünüyorlar.
Sultan Murad, “1. Kosova Savaşı”nda, zafer kazanıp, savaş meydanını gezerken, Miloş Obiliç adlı bir Sırp tarafından hançerlenerek “şehid” edilmiş ve “kalbi ile iç organları” Kosova’ya, bedeni de Bursa’ya defnedilmiş ya; “dut ağacının ikiye bölünmesi”ni de; bir “nişane” olarak görüp, “Kalbi burada, bedeni Bursa’da” diye izah ediyorlar.
“Türbe”yi ziyaret edip de, “türbedar”lardan bahsetmeden geçmek olmaz... “Sultan Murad Türbesi”nin bakımını, tam 100 yıldır, “Türbedar Ailesi” yapıyormuş... Özbekistan’dan gelmişler ve ölenlerin mezarları da Türbe’nin yan tarafında... Şu anda, görevi Saniye Türbedar ve ailesi yürütüyor...
Türbe ve “Sultan Murad’ın tanıtımı” ile, Meşhedî Hüdavendigar Derneği de yakından ilgileniyor... Dernek Başkanı Muhammed Ali Yıldırım’ı, bu çabalarından dolayı kutluyorum.
“Kutlama” deyince... Balkanlar’da, Tito gider gitmez “tebliğ” çalışmalarına başlayan ve “Kur’an Kursları” açan Hüdai Vakfı’nı da kutlamak gerekir...
Vakfın Balkanlar Temsilcisi Rafet Bilaç’ın şahsında, Hüdai Vakfı’nı, bu gayretlerinden dolayı tebrik ediyorum...
Priştine’den sonra gittiğimiz Prizren için, benim söyleyeceklerimi, “gazeteci arkadaşlar” söyledi:
“Her yer Türkiye, Her yer Türk.”
Prizren, böyle bir şehir...
Daha önce gittiğimde çok sevmiştim, şimdi de çok sevdim...
Her yer, “Osmanlı” kokuyor...
Her yerde “ezan sesi” yükseliyor.
Burada, Şarık Cibo adlı bir “aydın”ı tanımaktan dolayı da çok mutlu oldum...
Çok güzel ve faydalı sohbet ettik...
TİKA’nın Balkanlar ve Doğu Avrupa Dairesi Başkanı Dr. Mahmut Çevik’i de bu seyahatta tanıdım... Allah, başarılarının devamını nasip etsin...
Son teşekkür, aynı zamanda “radyo programcılığı” yapan ama bize hem “şoförlük” hem de “rehberlik” eden Cengiz Beyoğlu’na...
Bize, hem Priştine’yi, hem de Prizren’i tanıttı... Misafirperverliği için ayrıca teşekkür ediyorum...
Bir gezi böyle bitti... Ama, “Sultan Murad’ın duası”nı unutmadım... İnşaallah, ona da bir başka yazımda değinirim...
Şimdilik bu kadar...
Haşim Bey “Sezer’leşti” mi, yoksa “Şener’leşti” mi?
Ne ilginç değil mi?.. Dün 25 Nisan’dı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin “52. kuruluş yılı” münasebetiyle, “CHP, MHP ve BDP’nin alkışladığı” hatta “Bizim görüşlerimizi yansıttı” dediği bir konuşma yaptı...
Tamamen “siyasî” içerikli bir konuşma!..
İlginçlik şurada: Bundan “14 yıl önce bugün” de, yani 25 Nisan 2000’de, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer; hem de “5 partinin ortak imzası” ile “Cumhurbaşkanlığı’na aday” gösterilmişti!..
Haşim Kılıç’ın; “Sezer’in yolunda” olup-olmadığını bilmiyorum... Ama; “İstemem yan cebime koy” gibi bir tavır içinde olduğu açık!..
Ne var ki; “Sezer gibi” olmak isterken; “CHP’nin gazına” gelen Abdüllatif Şener gibi “ayazda” kalabileceğini de unutmasın!..
Yine de, Cumhurbaşkanlığı’na soyunmak, “en tabiî hakkı”dır!.. Ama, böyle bir niyeti varsa; ilk önce “cübbe”sini çıkarması, “istifa” etmesi, ondan sonra siyasete soyunması gerekir!..
Unutmasın ki; “Erdoğan’a lâf yetiştirmek” için kullandığı salon, bir “siyasi miting meydanı” değildir!.. Çıkarsın cübbesini, çıksın “er meydanı”na!..