Paralelciler Dursun Hoca’yı görevden almış, duydunuz mu?
“Mizah” gibi ama, “gerçek” olabilir.
“Paralel Yapı”nın elemanları, “sindirmek” istedikleri bir adama gidip; “Elimizde kasetin var” demişler!..
Adam şaşırmış;
“Nasıl olabilir?” demiş...
“İşte kasetin” demişler, vermişler adamın eline... Evine götürüp, seyretmiş!..
Aaaa, o da ne?..
“Sünnet kaseti!”
.........
“Paralel Yapı!.. Paralel Devlet!.. Paralel Çete” iddialarına inanmayan, bunları “vicdan yolsuzluğu” olarak gören AYM Başkanı Haşim Kılıç; elbette “Sünnet kaseti”ne de inanmaz!..
Oysa, burada bir “ironi” var!..
“Paralel Yapı”nın elemanları; “fişleme”ye ve “kaset” çekmeye adamın taa “çocukluğundan” başlıyorlar!
ADANA’DA NELER OLUYOR?
Her neyse...
Haşim Kılıç inansa da, inanmasa da; “Kirli 17 Aralık Operasyonu”ndan sonra, İstanbul Emniyeti’nde “görevden uzaklaştırılan 30 polis”e, şu anda “Paralel Devlet” tarafından “rütbelerine göre maaş ödeniyor”muş, iyi mi?..
Ya, Adana’da “MİT’in yardım TIR’larını durduran”, bununla da yetinmeyip, “MİT mensuplarını darp eden asker ve polisler”e ne demeli?..
İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın ifadesiyle; “Bunu, ancak bir düşman yapabilir”ken; “tutuklanan 6 polis”in serbest bırakılmasında rol oynayan “savcı” ve “nöbetçi hakim” için “Paralel” dense, Haşim Kılıç inanır mı acaba?..
“Adana” demişken...
“Paralel Yapı ile mücadele” konusunda “kararlı bir duruş” sergileyen Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un başını yemek için “dolap”lar çeviren, hatta “Paralel Yapı’nın kaset tuzağı”na düşmüş “milletvekilleri”ni bile, kendi emelleri için “kullanan” kimlerdir acaba?..
“Paralel”ciler mi,
“Meridyen”ciler mi?..
Tek amaçları var:
“Vali’yi Adana’dan sürdürmek!”
Vali Hüseyin Avni Coş “Adana’dan gitmeli” ki; Paralelciler “korkulu rüya” görmekten kurtulsunlar!..
Ne “operasyon endişesi” yaşasınlar, ne de “sürgün” endişesi!..
Rahat rahat at oynatsınlar!
Hüseyin Avni Coş “Adana’dan gitmeli” ki; Paralel Yapı ile mücadele gevşesin, “Adana Emniyet Müdürü yalnız kalsın” ve operasyonlardan vazgeçip, “tayin” endişesi yaşasın!..
Açık ve net;
Hüseyin Avni Coş Adana’dan giderse; Paralel’in elinde “kaset”leri olduğu iddia edilen bazı milletvekilleri belki rahat eder ama, “Paralel Yapı ile mücadele”nin ruhuna el Fatiha!..
Hükümet, diyelim ki; Hüseyin Avni Coş’u Adana’dan aldı, “Ankara’ya ya da İzmir veya İstanbul’a vali” yaptı, onu “onurlandırmış” mı olacak?..
Elbette hayır!..
Bildiğim kadarıyla, Hüseyin Avni Coş; Paralel’le mücadeleye “hayatını adamış” bir vali... Dolayısıyla, onu “onore” edecek tek görev, “Emniyet Genel Müdürlüğü” olur... Ki, “Paralel’in inlerine” girebilsin!..
Bu da olmazsa;
Bırakın Adana’da kalsın!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “kasetli” milletvekilleri tarafından verilen “yanlış bilgi”lere itibar edeceğini hiç sanmıyorum...
Hüseyin Avni Coş görevine devam etmeli ki, “Paralelci’lerin oyunları” boşa çıksın ve bırakın “uykusuz geceler” yaşamaya devam etsinler!..
Haşim Kılıç, kafasını “mahkemenin dört duvarı”ndan dışarıya çıkarırsa, Paralel Çete’nin ne “dolap”lar ve ne “entrika”lar çevirdiğini, ne “tuzak”lar kurduğunu herhalde görecektir!..
KONYA’DA NELER OLUYOR?
Cumartesi günkü gazetelerde okudum... Sermaye Piyasası Kurulu’nda “büyük bir operasyon” yapılmış... “4 Başkan Yardımcısı”ndan 3’ü ve “12 Daire Başkanı”ndan 11’i değişmiş!.. Görevden alınanlar arasında “Paralel Yapı’nın SPK İmamı” da varmış!..
Hani, diyorum ki;
Bir “operasyon” da “Hastanelerin HSYK’sı” gibi çalışmaya başlayan Kamu Hastaneleri Birliği Kurumu’na yapılsa!.
Evet evet; bir operasyon da Kasım 2011’de kurulan Kamu Hastaneleri Birliği’ne yapılmalı ve birliğin başında bulunan Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu da, bir an önce görevden alınmalı, yerine de “İstişareye önem veren” biri getirilmelidir!..
Zira, Kamu Hastaneleri Birliği; Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu tarafından “Paralel Yapı’nın çiftliği” haline getirilmiş... Meselâ, geçen yıl Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, “Paralelci olmayan” herkesi görevden almış!..
Bununla da yetinmemiş, şimdi de Konya’ya el atmış!.. El atmış ve Prof. Dr. Dursun Odabaş gibi; hem “inançlı”, hem de “çalışkan” bir hocayı; sırf “Sistem aksıyor, hastaneler tıkanabilir” diye uyarıda bulunduğu için “Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yöneticiliği” görevinden almış!..
Hem de, “seçimlerden 15 gün önce!”... Yani, 13 Mart 2014 tarihinde!.. Dursun Odabaş hoca, “14 Mart Tıp Bayramı”nı bile görememiş!..
Dursun Hoca; “Seçimden önce” görevden alınmış ki, “AK Parti’ye karşı bir infial oluşsun” ve oylar “başka partilere” gitsin!..
Anlayacağınız;
“Paralel’ci hesaplar”dan bir hesap!..
Oysa; 2006 yılında atandığı “Eski SSK Hastanesi”ni, gece-gündüz çalışarak, bu hastaneyi “Eğitim ve Araştırma Hastanesi”ne dönüştüren de, Dursun Hoca’dan başkası değildir!..
Önceleri, günde “2000 civarında hastanın muayene edildiği” bir kurumu, bugün “6 bin hastanın muayene edildiği” kurum haline getiren bir “hoca”yı, sen kalk; “eften-püften sebepler”le, hem de “seçim öncesi”nde görevden al!..
Hiç olacak iş mi?..
BEDEL ÖDEYEN BİR HOCA
Şahsen ben; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Dursun Hoca’nın görevden alınması”yla ilgili bir bilgiye sahip olduğunu sanmıyorum.
Çünkü, Başbakan da bilir ki;
Dursun Odabaş, “28 Şubat Süreci’nde bedel ödemiş” bir adamdır!..
Herhalde hatırlarsınız...
11 Ekim 1998 tarihinde, “başörtüsü yasağını protesto” eden milyonlarca insan, Türkiye’nin dört bir yanında, bir “zincir” oluşturup, “El Ele Eylemi” gerçekleştirmişti...
O dönemde Van 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Dursun Odabaş da, “öğrencilerle el ele” tutuşup, “Başörtüsü yasağını protesto” eylemine destek vermişti!..
Ne var ki; Kemal Gürüz başkanlığındaki dönemin YÖK’ü, sırf “İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük” eylemine katıldı diye, Dursun Odabaş’ı “meslekten men” talebiyle açığa almıştı...
Dursun Odabaş da, o günlerde; “Cezamız varsa çekeriz. Ben sadece duyarlı bir insan olarak sivil kimliğim ile hanımım ve çocuklarımla düşünceye ve inanca saygı için el ele tutuştum” diyerek, “dik bir duruş” sergilemişti...
Ya, daha sonra?..
12 Aralık 1998 tarihli gazetelerde şöyle bir haber yer almıştı:
“Van’da türban zinciri eylemine katılan 100. Yıl Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dursun Odabaş, üniversiteden ve öğretim üyeliğinden ihraç edildi... Odabaş, bundan sonra akademik unvanını da kullanamayacak.”
Bir ayrıntı daha:
O günkü Hürriyet gazetesi, haberi; “Kara Dekan ihraç edildi” başlığı ile vermiş ve her zaman olduğu gibi; ne kadar “özgürlükçü ve demokrat”(!) olduğunu göstermişti!..
Bunu da bir kenara not edin!..
14 YIL SONRA İADE-İ İTİBAR
Aradan yıllar geçmiş, köprünün altından çok sular akmış ve gelmiştik “2012 yılı”na...
14 Temmuz 2012 tarihli gazetelerde, şöyle bir haber vardı:
Başbakan Tayyip Erdoğan; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Dursun Odabaş Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin açılışına katıldı. Sevgi gösterileri eşliğinde hastaneye gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’a beraberindeki bakanlar da eşlik etti.
Açılış kurdelesini kesmeden önce bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, “Hastaneye; Van’a büyük hizmetleri olan ve Tıp Fakültesi’nin kurucu başhekimliğini yapan Dursun Odabaş’ın isminin verilmesi çok önemlidir. Biz iade-i itibar yaptık. Ülkeye hizmet veren insanları unutmamak gerekiyor” dedi.
Söyleyin Allah aşkına;
“28 Şubat’ta bedel ödeyen” bir hocayı görevden almak akıl kârı mıdır?..
Kimdir bu Ali İhsan Dokucu?..
“Paralel’in Başı” mı,
“Meridyen’in Sonu” mu?..
Nereden alıyor bu cesareti?..
KİM BU DOKUCU?
Şu hâle bakın;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir “hastane”ye adını verdiği ve bunun bir “iade-i itibar” olduğunu söylediği Prof. Dr. Dursun Odabaş gibi bir değerli hocayı; Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu adlı biri görevden alıyor!.. Bundan, “Başbakan Erdoğan’ın haberinin olması” mümkün müdür?.. Haberi olsa, buna izin verir mi?..
Hele hele; Prof. Dursun Odabaş’ın yerine, Prof. Dr. Sadık Özmen adlı; “Paralelci” olduğu iddia edilen ve “Sadık Abi” olarak bilinen birinin getirildiğini duysa, buna göz yumar mı?..
Sağlık Bakanı uyuyor mu?
Konya milletvekilleri uyuyor mu?
Uzun lafın kısası;
“Kamu Hastaneler Birliği”ne de bir an önce “operasyon” yapılmalı ve buradaki “Paralelciler” temizlenmelidir!..
Şu hale bakın;
Başbakan Erdoğan, “İnlerine gireceğiz” diyor ama, adamlar bildiklerini okumaya devam ediyorlar, iyi mi!.
Haaa, bu arada; “Konya Sağlık-Sen Mali İşler Başkanı Muharrem Gezen”e de, dikkat edilmelidir...
Şimdilik bu kadar söylüyorum...
Ama, bu işleri takip edeceğim!..
Hem Adana’yı, hem Konya’yı!..
***********************************************************************
Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez!
İstanbul Anadoluhisarı’ndan Hızır Çakır, bir “mail” göndermiş... Mübarek “Üç Aylar”ın 29 Nisan akşamı “ezanın okunması” ile başlayacağını, 30 Nisan Çarşamba günü “Recep Ayı’nın 1. günü” olduğunu, 1 Mayıs Perşembe günü akşamının da “Regaib Kandili” olduğunu haber verdikten sonra; “Ümmet-i Muhammed’e mübarek olsun” demiş...
Hızır Çakır, gönderdiği mailde, bir de “dua ve temenni”de bulunup, “İslâm’da savaş yapmanın haram kılındığı 4 Ay’dan birincisi olan Recep Ayı’nda, maddi ve manevi barışa ulaşırız inşaallah” demiş...
“Biz savaş yapmıyoruz ki!.. Silahımız bile yok” diyenlere, cevaben demiş ki; “Dilimiz var ya!.. Dilinizi silah olarak kullanmaktan vazgeçin!”
Hemen arkasından “şairin sözü”nü hatırlatıp, şöyle demiş:
“Kılıç yaraları iyileşir ama dil yaraları iyileşmez!”
Hızır Çakır’ın, “kılıç yarası”ndan kastı Haşim Kılıç ve onun açtığı “dil yarası” mıdır bilmem ama, “kılıç” denildiğinde, benim aklıma Haşim Kılıç geliyor... “Haşim Kılıç” denildiğinde de, “Haşim Kılıçdaroğlu”nu hatırlıyorum... Öyle ya; “insanın dili, kalbinin tercümanı”dır!..
Şair öyle demiş ya;
“Gönül almak gelmez ise dilinden, bari gönül kırılmasın dilinden!”