Katliam çıtası!
Mısır’da idam cezalarının yargıyla bir alakası yoktur. Tamamıyla siyasi bir mühendislik ürünüdür. Yargı siyasallaşmış ve istiklalini kaybetmiştir. Siyasi mühendisliğin bir aracı haline gelmiştir. Abdulfettah Sisi fırsatçı biri olarak önce halk yığınlarını ve kitlelerini imale etmiş, kullanmış ve onları iktidara giden süreçte binek olarak kullanmış ve ardından kullanılmış bir mendil gibi fırlatıp atmış ve kullandıklarına sırt çevirmiştir. Mısır’da her şey bir hesapla ve güdümle yürütülüyor. Halk iradesi adına Mürsi’ye karşı çıkan Temerrüt Hareketi gibi hareketlerin şimdi esamisi okunuyor mu? 25 Ocak meşalesini yakanlar arasında olan 6 Nisan Hareketi de Müslüman Kardeşler gibi yasadışı ilan edildi. Mehmet Ali Paşa (Ömer Mekrem) ve Nasır (Müslüman Kardeşler) gibi Sisi de önce halkı kullanmış sonra dümeni eline geçirince velinimetine ters dönmüştür. Hainlerin geleneği budur. Muhammed Mürsi’ye direnen ve hatta efelenenler ve kılı kırk yaranlar nedense Sisi karşısında sus puslar! Efelenemiyorlar. Önünde süt dökmüş kedi gibi duruyorlar. Demek ki saygıları hukuka değil, zorbalığa! Zira Sisi’nin arkasında güç ve zorbalık var. Mürsi kendisine hakaret edenleri bile sineye çekmiş ve mahkemeye vermemiştir. Bununla birlikte o dönemde gazetecilik kuralları ve hakları fazlasıyla işlerlik kazanmıştı. İttihadiye arbedesinde vefat eden gazeteci Hüseyni Ebu Diyaf hakkında dünya ayağa kaldırılmış ve Mürsi ölümünden sorumlu gösterilmişti. Halbuki, Sisi ve darbe döneminde 8 gazeteci öldürüldü ve arkalarından ağlayanları yok! Gazeteciler Sendikasından Abir Es Sadi buna isyan ediyor ama dinleyen kim? Kulaklarla vicdanlar arasında bağlantı kopmuş. Mürsi döneminde özgürlük değil azgınlık vardı. Şimdi ise özgürlük değil zorbalık var. Mürsi döneminde özgürlük adına azgınlık icra ediyorlardı. Mürsi’nin yakasına yapışanların, Sisi zorbalığı karşısında ayaklarının bağı çözülmüş, sinmiş bulunuyorlar.
*
Le Monde gazetesi de Mısır’daki idamları bir soykırım olarak tasvir etmiştir. Soykırım yargı kararıyla alınamayacağına göre bu bir siyasi kampanyadır, kurgu ve mühendislik ürünüdür. Darbeyi tutturmak ve halkı sindirmek için önceden katliamları kurgulamışlar. Mısırlı selefi ulemadan Muhammed Abdulmaksud Mısır’da yaşanılanların planlı ve programlı olduğunu ortaya koyan bir değerlendirme yapmıştır. Buna göre, en azından 6 bin dindar insan meydanlarda alenen Ashabu’l Uhdud gibi (Hendek Ashabı) yakılarak ve tankların ve zırhlı araçların paletleri altında ezilerek yok edilmiştir. 23 bin kişi kadar mazlum insan da tutuklanmış ve çok kötü şartlar altında yavaş ölüme terk edilmiştir. Kadınlar da tutuklanma furyasından kurtulamamışlar ve 25 Ocak devrimi sırasında kadın eylemciler Sisi tarafından bekaret kontrolünden geçirilirken; Mürsi’ye darbe sürecinde dayanışma içine giren kadınlara ise cinsel taciz hatta tecavüz yapılmıştır. Dindarlara ait mal varlıklarına el konulmuş ve vakıflar ve hayır cemiyetleri müsadere edilmiştir. Müdavimleri de Hıristiyan cemiyetlerine yönlendirilmiştir. Uydudan yayın yapan İslami kanallar kapatılmış ve İslam’a ve değerlerine hakaret eden Hıristiyan kanallar ise yerli yerinde bırakılmıştır. Mesih hak ilah olarak takdim edilmiştir. Suriye’de olduğu gibi Mısır’da da bazı camiler yakılmış ve hocalar hitabetten men edilmiştir. Bunlardan birisi bizzat Muhammed Abdulmaksut’tur. Muhammed Hassan ve Ebu İshak Huveyni gibi selefi alimler hitabetten men edilmiştir. İslam düşmanı bazı aşırı laik isimler ile bazı Hıristiyanlar 30 Haziran (2013) tarihini Mısır’da İslam’ın sonu olarak ilan etmişlerdir.
*
Sol kesimden gelen eski Başbakan Hazım Biblavi üst düzeyde alınan bir karara işaret etmiş, ortak kararla katliamların çıtasının 13 bin olarak belirlediklerini söylemiştir. Bu idamlarla da galiba kalan boşluğu doldurmaya çalışıyorlar. Kararlaştırılan rakama ya da darbecilerin belirlediği nisap miktarına ulaşmak için demek ki idamları devreye soktular. Bu rakam da ortaya koymaktadır ki, idamlar yargı kararı olmayıp, gelişigüzel alınmış kararlar da değildir. Ne kadar kötü ve alçakça olursa olsun; arkasında bir fikr-i müdir ve amaç vardır. Mısır’ın Janusu Sisi The Washington Post gazetesine darbenin arkasındaki amacı şöyle açıklamıştır: Mürsi İslam hilafetini diriltmek istiyordu. Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi de Der Spiegel dergisine Mürsi’ye karşı girişilen darbenin ve inkilabın nedenini kötü yönetim değil, İslami eğilimler olduğunu söylemiştir. Sisi bu açıdan Batı’nın hem çıkarlarına hem de ideolojisine hitap ve hizmet ediyor. Batı Müslümanların birleşmesini çıkarlarına ters görüyor. Bu birlik fikrinin çekirdeğini de İslamcılar taşıyor. Bu ideolojiyi de bünyesinde barındıran İslami kesimlerdir. Öyleyse Batı nazarında ‘kahrolsun İslamcılar; yaşasın Sisi ve Beşşar tipliler!’ Bu nedenle Blair İslamcılık veya siyasal İslam’ı bütün örgütlü zafiyetine rağmen Batı’nın Rusya ve Çin’den de evvel birinci düşmanı kategorisine sokmuştur. Demek ki bu fikir onlar nazarında atom bombasından daha kuvvetli ve tehlikelidir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.