Hastalık, vücudun zekâtı, tedbirsizliğin cezasıdır
Fransa’da Strasbourg Bişviller beldesinde 300 yataklı hastaneyi geziyorduk. Hastahane başhekimine hasta sayısını sorduk. Cevabı şu oldu: Şu anda 12 hasta var. Yarısı Türkler. Diğer yarısı ise farklı ülke vatandaşları…
İstanbul’da tıp sahasının bilim adamları toplanır ve hasta sayısının tahminlerin çok üstünde çoğalmasını masaya yatırırlar. Toplantının neticesi şudur: Hastalığın yüzde doksan beşi yenilen yemekten, yüzde beşi ise Allah’tan gelir.
Durmadan hastaneler yapılmaktadır. Şehir hastaneleri hedefe konulmuştur. Bir zamanlar Rusya Osmanlıya “Hasta Adam” diyordu. Çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde hastalık konusunda maalesef sınıfta kaldık. Hz. Peygamberimize tabi olmuş bir ümmetin bu kadar hastalıklarla buluşması çok dikkat çekicidir. Çünkü Resulullah’ın Ümmeti hastalanmaz. Çünkü “Acıkmadan yemezler, doymadan kalkarlar.” Bu cümle Efendimizin sahih bir hadisidir.
HASTALIKLAR-ŞİFA VE TEDAVİLER
Şuara Suresinde Hz. İbrahim’in şöyle dediği bildirilir: “Hastalandığımda bana şifa veren O’dur (yani Allah’tır.)” Şuara /80.
“Eyyub-u da hatırla. Hani o Rabbine ‘Hastalanıp sıkıntıya düştüm, merhametlilerin en merhametlisi sensin’, diye dua ediyordu. Biz de onun duasını kabul ettik, bütün dertlerini giderdik..” Enbiya Suresi/83
Görülüyor ki şifayı verecek ancak ve ancak Allah’tır. Doktorlar, ilaçlarlar, aletler, hastaneler sadece sebeptir. Sebepleri yaratan da yine Allah’tır. Bu inancımızı muhafaza ettiğimiz müddetçe, tedavi olmak, ilaç kullanmak, doktora gitmek Peygamberimizin ümmetine tavsiyeleridir. Bu kadar bilgi sunduktan sonra, gelelim konumuz ile alakalı vereceğimiz mesajımıza.
İnsana verilen sağlık, farkında olmadığımız, genellikle şükrünü eda edemediğimiz, hatta kıymetini bilemediğimiz en büyük nimetlerden biridir. Rabbimiz bizlere vücudumuzu, sağlıklı ve mükemmel bir şekilde teslim etmiştir. Yani vücudumuz bize Allah’ın bir emanetidir. Bu emaneti devralan insan, emaneti korumak, emanete hıyanet etmemek ve sağlıklı bir şekilde yaşamakla sorumludur. Aksi halde vücudumuzun hesabını vermekte çok zorlanırız.
Dünya kamuoyuna karşı iki konuda maalesef başımız eğiktir. Bunlardan biri trafik kazaları, ikincisi ise farklı farklı hastalıklara sahip oluşumuz.
Her konuda Peygamberimizi örnek almakla yükümlü olduğumuzu unutmuş, Resulullah’ı yemek yeme konusunda maalesef örnek almamışız. Kıyamet gününde kendisine buğzedilecek olanlardan bir zümre de fazla uyuyan, fazla yiyenlerdir…
NİÇİN BÖYLE BİR KONUYA GİRDİK?
Biliyorsunuz mübarek ayların içine girdik. Çokça oruç tutmak, haftanın pazartesi ve perşembelerini oruçla geçirmek bizlere yapılan en önemli ve kuvvetli tavsiyelerdendir. Ramazan ayı ise başlı başına bir nimettir. Öyle ise yememize, içmemize biraz daha dikkat etmemiz gerekmez mi?
Önümüzdeki haftanın mesajında, dikkatinizi çekecek bazı tedavi yöntemleri üzerinde duracağız. Yüzlerce hastanın bizzat şahsıma sorup, cevabını istediği sağlıkla alakalı terkiplerden, tedbirlerden örnekler vereceğiz. Bu konuda hayli birikim bilgisine ve tecrübesine sahip olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.
DOĞRU BESLEN, SAĞLIKLI YAŞA
Kadın erkek, genç ihtiyar herkes bilsin ki hastalığın sebebi dört maddede özetlenmiştir:
Fazla yemek,
Karışık yemek,
Acıkmadan yemek,
Ters yemek. Yani, yemekten sonra meyve yemektir. En düzenli yemek ise, önce su, sonra meyve veya tatlı, daha sonra yemek yenmesi.
Kitap ve Sünnetin ölçülerine riayet edilerek yenilecek her çeşit yemek, içmek konusu bizzat Allah ve Resulü tarafından açıklanmıştır:
“Yiyin, için, ama israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” A’raf Suresi/31
“İsraf etmeden ve kibirlenmeden yiyin, için, sadaka verin, giyip kuşanın” Hadis-Buhari.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.