Ana akım medya tarafından parlatılıp, yelkeninin şişirildiği dönemdi.

Yargı içerisindeki ideolojik yapılanmadan verimli biçimde faydalanarak mezhepsel dayanışma ile medyanın da rüzgarını arkasına alıp önüne geleni ezip geçiyordu.

TSE damgalı “dürüst” markalı formayı da sırtına geçirip kendisi için öngörülen hedefe doğru koşar adım ilerliyordu. Son derece gayretliydi.

Hatta bu gayretiyle AK Parti’nin iki kurmayının da başını koparmayı başarmıştı…

Yargıdaki hukuksuz keyfi uygulamalardan söz ediyor, “hamiline arama kararı veriliyor!” iddiasını gündeme getiriyordu. İlhan Cihaner’le ilgili arama kararının da bu yöntemle yapıldığını öne sürüp ortalığı ayağa kaldırıyordu.

Bu iddiasını ispatlamak üzere isim yeri boş olan bir arama kararını basın mensuplarına gösteriyor ve boş yerlerin kolluk kuvvetleri tarafından doldurularak hukuka aykırı aramalar yapıldığını savunuyordu.

Kendisiyle ilk yakın temasımız bu olay üzerine oldu.

Projektörleri üzerine tutup araştırdığımızda söylediklerinin gerçekleri yansıtmadığını, iddialarının kocaman bir yalan olduğunu anlamıştık.

Lakin bu olayın hemen ardından ilginç bir gelişme olmuş, Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayali “hamili iddianame”si gerçek olmuştu.

Kılıçdaroğlu ile mezhepsel dayanışma içerisindeki bir yargıç, beni Star gazetesinde çalışıyor göstererek hakkımda iddianame hazırlatmıştı.

Oysa ki ben mesleki hayatımda hiç kurum değiştirmemiştim.

Yani Star gazetesinde bir gün dahi çalışmışlığım yoktu.

Biz de o zaman öğrendik ki; meğer Kılıçdaroğlu “hamili iddianameyi” oradaki dostlarından öğrenmiş…

Sonrasında bizimle ilgili hazırlanan “hamili iddianame”nin sonucu ne oldu bilmiyorum.

Fakat Kılıçdaroğlu’nun iddiaları üzerine müfettişler hemen harekete geçmişti.

Kısa süre sonra iddiaların yersiz olduğu sonucuna varmış ve hakimin boş karar kağıdına imza atmadığı, imzalı kağıtlarda isim ve adreslerin bulunduğu yönünde rapor hazırlamışlardı. Biz de belgeleriyle birlikte haber sütunlarımızda yayınlamıştık o raporu.

Kılıçdaroğlu, karizmayı ilk kez burada çizdirmişti.

Ardından SSK Genel Müdürlüğü döneminde işe aldığı PKK sempatizanlarıyla birlikte yürürlüğe koyduğu icraatlarına mercek tuttuğumuzda; değil gazete sayfalarına, ansiklopedilere dahi sığmayacak bilgi ve belgelere ulaşmıştık.

Ve Kılıçdaroğlu’nun medyanın şişirdiği kocaman bir balon, bagajının ardına kadar dolu, sicilinin ise kapkara olduğu ortaya çıkmıştı.

Bunlardan niye bahsediyorum?

Birkaç gündür gazetemizde haber olarak görüyorsunuz.

Niğde Sulh Ceza Hakimi Kamer Çalışkan ve Niğde Asliye Ceza Hakimi Onur Yerdelen’in, ifadesini dahi almadan, iddianameye gerek duymadan Yazı İşleri Müdürümüz Ali Karahasanoğlu ağabeyi 10 bin lira adli para cezasına mahkûm etti.

Dün Ali ağabey meseleyi köşesine taşıdı.

Haksız ve hukuksuz biçimde verilen bu cezayı ödeme niyetinde olmadığını şöyle ifade ediyor Ali ağabey: “Bu ceza ödenmediğinde, 3 ay 10 gün, hapis cezasına çevriliyor. Ve cezaevine gidip, yatıyorsunuz. Benim de, para cezasını ödemeye hiç niyetim olmadığına göre, 3 ay 10 günlük hapis için, bavulu şimdiden hazırlamam gerekir…”

Görüyorsunuz değil mi?

Her şey değişse de Akit’e olan tutum hiç değişmiyor…

Linç planları bir şekilde işletiliyor.

Akit içerde ve dışarıda hep hedefteki gazete oluyor.

Gauck’un ülkesi Almanya’da mahkeme kararı olmaksızın kapatılıyor.

Genelkurmay Başkanı dışındaki tüm generaller, Kuvvet Komutanları da dahil olmak üzere birlik olup (312 General) dava açıyor…

17-25 Aralık darbe teşebbüsünün ardından “312 General Davası”nı mumla aratan “Paralel Yapı Davaları”nı tam konuşamadan şimdi de Kamer’ler çıkıyor karşımıza…

Kamer ismi size bir şey çağrıştırıyor mu bilmem ama açık söyleyeyim bana çok şey çağrıştırıyor.

Neyse biz Kamer’le de, Paralel’le de, şunla da, bunla da hesabımızı bir şekilde görürüz lakin şu bizim mahallenin bunca serüvenden sonra “kompleks” belasından kurtulamaması kabak tadı veriyor.

Biz buradan da alnımızın akıyla çıkarız da komplekslilerin hali nice olacak?..

Bu hususta karamsarım doğrusu…