Bir işadamının kâbus dolu günleri... Ve Gülen’in “teknik nakavt” talimat
Sonra söyleyeceklerimi en baştan söyleyeyim de “durduğum yer” belli olsun...
Ben, “darbe amaçlı kirli 17-25 Aralık operasyonları”nın, “yolsuzluk ve rüşvetle mücadele” amacıyla yapıldığına kesinlikle inanmadım, hâlâ da inanmıyorum...
Bu “operasyon” esnasında “gözaltına” alınan ya da “tutuklanan” 4 bakan çocuğu ile ilgili Meclis’e verilen Soruşturma Komisyonu Kurulması önergesi, önceki gün 459 oyla kabul edildi... “Sadece 9 ret oyu” çıktı ki, sonuç ortada: “Dört bakan”la ilgili “Soruşturma Komisyonu” kurulacak ve bu Komisyon; eski Bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’la ilgili iddiaları soruşturacak!..
Ama, oylamanın böyle sonuçlanması, benim kanaatimi değiştirmez... Ben, 17-25 Aralık operasyonlarının, hâlâ “AK Parti İktidarı’nı devirme” amaçlı olduğuna, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bileklerine kelepçe takmayı” düşündüklerine, “sonunun da Özal’dan beter olacağını” plânlandıklarına inanıyorum...
Dolayısyla;
Operasyonun adının “rüşvet ve yolsuzluk” olması sadece “bahane”dir, sadece “itibarsızlaştırma” amaçlıdır!..
GALİP ÖZTÜRK’ÜN YAŞADIKLARI
Buna, önceki gece bir defa daha kanaat getirdim... Herhalde seyretmişsinizdir, önceki gece A Haber’de, Sevilay Yükselir’in sunduğu “Yüzde 100 Siyaset” programında Metro Turizm’in sahibi Galip Öztürk konuştu ve kelimenin tam anlamıyla “Paralel Yapı’nın kirli çamaşırları”nı tek tek ortaya döktü.
Galip Öztürk’ün 25 Mart tarihli Sabah’ta yayınlanan röportajını okumuştum.
Orada, özetle diyordu ki;
“Her seferinde başka bir istekle geldiler. Açıktan istedikleri 2 milyon 750 bin TL’yi vermeyi reddedince, hakkımda bir “iftiraname” hazırlayıp beni hapse attılar, 14 ay hapis yattım... Ticari ilişkilerimi bozdular, 200 milyon dolar zarar ettim. Ben yine hayır için bunlara yardım yapmaya devam ettim. Samsun’daki Canik Başar Üniversitesi’ne 4 milyon 650 bin TL nakit para verdim. O okulun kaba inşaatının tamamını ben üstlendim.
Bu para isteme trafiği 6 ay sürdü. “Makbuzsuz vermem” deyince Mimar Sezgin Yılmaz bana; Organize Suçlar Şubesi’ndeki dosyamdan bahsetti. “Dosyaları devreye sokarız. Arkadaşları durduramıyoruz” dedi. Amerika’da çocukluk arkadaşım var; İsmail Tüysüz, Orlando’da yaşıyor. Beni aradı. Pensilvanya’dan gelen bir arkadaşının, parayı vermediğim için bana operasyon yapılacağını söylediğini anlattı. Başka bir arkadaşım da “Bunlar senin başına çorap örecek, kaç” dedi.
25 Şubat... Yani 11 gün sonra bir cumartesi. Kahvaltımı yaptım. Polonezköy’e gelirken önümü kesti polisler. “Yurtdışına kaçıyordu” diye beni gözaltına aldılar. Şubeye gittiğimde, borsa manipülasyonu yapmak iddiasıyla gözaltına alındım.”
HİZMET’İN SELÂMETİ, ÜLKENİN FELÂKETİ!
Ya sonra; Galip Öztürk, “daha sonra olanları” da, önceki akşam A Haber’de anlattı.
“Metro’ya operasyon yapıldığında, 1700 çocuğa burs veriyordum... Ama onlar, bursların Hizmet üzerinden verilmesini istiyordu... Oysa ben, bir işadamı olduğum için Hizmet’in adamı değil, hizmetlerin adamı olarak görülmek istiyordum.”
Ama onlar, her seferinde “Hizmet’in Selâmeti” diyorlardı... Ben ise, bunların “Türkiye’nin felâketi”ne yol açacaklarını görüyordum... Hem de, taa 2009’dan bu yana...
Sağda-solda konuştuklarımı ve arkadaşlarımla yaptığım konuşmaları, daha sonra önüme koydular... Dosya dosya suç üretmişler... Düşünebiliyor musunuz; sadece telefon görüşmelerim 52 klasör tutuyor!..
Bunlar; size, aklınızın eremeyeceği kadar pislik atabilirler... Devlete o kadar sızmışlar ki, Polis’teki çaycı bile Paralel’den!..
Savcı Muammer Akkaş ile karşılaşınca, nasıl bir operasyonla yüz yüze olduğumu çok daha iyi anladım.”
HÜSEYİN GÜLERCE DEMİŞ Kİ!
Galip Öztürk, henüz tutuklanmadan önce; o günlerde Beyaz TV’de program yapan Hüseyin Gülerce’ye gitmiş...
“Hizmet hareketine yaptığı milyonlarca dolarlık yardımları” anlattıktan sonra; “Bunun ödülü bu operasyon mu olmalıydı?” mealinde bir soru sorunca; Hüseyin Gülerce, bir araştırma yapacağını söylemiş... Daha sonra Taksim’de bir otelde görüşmüşler... Gülerce, orada demiş ki;
“Seninle ilgili operasyonu yürüten polislerin Hizmet’teki çocuklarla bir ilgisi yok... Bu operasyon, kesinlikle bir Derin Devlet operasyonudur... Sen git, derdini Başbakan Erdoğan’a anlat!”
Ne dersiniz; Hüseyin Gülerce’nin bu sözleri bir “itiraf” değil midir?.. Demek ki; Emniyet Teşkilatı’nda, “Hizmet’in çocukları”ndan oluşan bir “Paralel Yapılanma” kurulmuş!..
Ki, daha sonra programa bağlanan Hüseyin Gülerce; “Taksim’deki bir otelde Galip Öztürk ile yaptıkları görüşmeyi doğruladı” ama “öyle demedim” dese de, ağzından kaçırdı!..
Kayıtlar ortada...
Hüseyin Gülerce, programa bağlandığında, “O polisler Hizmet’in çocukları olamaz” dediğini söyleyince, Galip Öztürk dedi ki;
“Nasıl olamaz?.. Sizin olamaz dediğiniz o çocuklar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kapısına dayanan çocuklar değil miydi?!?..
Kaldı ki;
Bana yönelik operasyonu yürüten Turgay Karagöz, şu anda devlet parasıyla yurtdışındadır!..
Taksim’deki görüşmemizde, Kuzey Irak İmamı denilen Talip Büyük de vardı... İsterseniz ona sorun, orada kimin ne dediğini!”
10 MİLYON DOLAR VERİRSEN!
Galip Öztürk, tutuklandıktan sonra, cezaevine “Paralel’den” olduğunu gizlemeyen Kasım Mete adlı bir “avkat”ın geldiğini ve kendisine şöyle bir teklifte bulunduğunu söyledi:
“Bu tatsızlıklar oldu ama, Hizmet’e 10 milyon dolar verirsen, seni buradan kurtarabiliriz!”
Ama, vermemiş Galip Öztürk...
Görüyorsunuz ya;
Dışarda söğüşleme, içeride söğüşleme, dışarı çıkarmak için söğüşleme!..
Hakkında “19 eylem”den dâvâ açılmış, “3 eylem”den ceza alıp, “14 ay hapis” yatmış!..
İşlediği “suç”lardan biri neymiş biliyor musunuz?.. Samsun’a giderken, “trafik polisleri” durdurmuş... “Ehliyet-ruhsat kontrolü” yaptıktan sonra, “buyrun gidebilirsiniz” demişler!..
Tam gideceği sırada, bir “komiser” gelmiş yanlarına... “Ooo Galip Bey!” deyip, başlamış ileri-geri konuşmaya!.. Biraz “tartışma” yaşansa da, devam etmişler yollarına!..
Galip Öztürk Samsun’a varınca, “bir arkadaşına” telefon açıp, “yolda yaşadıklarını” anlatmış, “komiserin tavrının bir devlet memuruna yakışmadığını” filan söylemiş!..
Vayy sen misin “telefon” eden, sen misin “komiser”den yakınan?!?..
Ne bilsin ki,
“Telefonu dinleniyor!”
İşte, “19 suç”tan biri de, “telefonda komiseri şikâyet”miş, iyi mi?..
Çünkü, onu da dinleyip, kaydetmişler ve “suç” olarak dosyaya koymuşlar!..
HER KILIĞA GİRERLER!
Galip Öztürk, “Paralel Yapı”nın ne menem bir şey olduğunu, Sabah’taki röportajında şöyle anlatmıştı:
l “Bir şekilde para sızdırıyorlar sizden. Okul parası ödemezseniz, kurban parasıyla geliyorlar, çocuğunuzun velisi diye geliyorlar. Ufak ufak almaya başlıyorlar. Her şekilde, her ortamda ve her kılıkta olabiliyorlar. Çok iyi kamufle oluyorlar ve çok dikkat edilmesi gereken bir süreçteyiz.”
l “Sonradan başka suçlar çıkarmaya başladılar. 19 ayrı eylem, borsa hariç. Bu 19 eylemin 16’sından beraat ettim. Ceza aldığım eylemlerden biri, grup şirketlerimizden birinin Bolu’da otogar ihalesine girmemesiyle ilgili. Girmediğim ihaleden ceza aldım yani.”
l “Hizmet dışında kalan herkes, onlar için ‘şüpheli’ kişidir. Hele hele eğer onlar için kötüyseniz, ağzınızla kuş tutsanız, her şeyiniz düzgün olsa, yapacağınız hiçbir şey yok. Onların kara listesindesiniz artık.”
Önceki gece ise, “daha ilginç” bir söz söyledi:
“Son 22 yılda; Paralelci’lere daha çok olmak üzere, birçok cemaate en az 100 milyon dolar yardımda bulundum...
Cami dediler verdim, okul dediler verdim, Kur’an Kursu dediler verdim, hastane dediler verdim...
Ne zaman ki;
Paralel’in önce Kenya, sonra İstanbul İmamı olan Ahmet Kara, yanında Murat Yıldırım olduğu halde gelip, Afrika için 8-10 trilyon istedi; ben de, para vermek yerine ne yapılacaksa kendimin yaptıracağını söyledim, işte o zaman hedefe konuldum!..
Hem, onlara niye para vereyim ki?.. O parayı binaya harcayacakları ne malûm?..
Gayet iyi biliyorum ki; sırf ABD Başkanı Obama’ya yaklaşıp, şirin görünebilmek için, Obama’nın Kenya’daki akrabalarını hediyeye boğuyorlar!”
Hasılı kelâm; Galip Öztürk tüm bunları “duymuş” biri değil... Bizzat “görmüş” ve “yaşamış” bir adam...
Tüm çabası, “kamuoyundaki karartılan imajını” temizleyebilmek!..
NUSRET ARGUN’UN YAŞADIKLARI
Kaldı ki; “kâbus dolu günler” yaşayan ve “Paralel’in tek mağduru” olan da, sadece Galip Öztürk değil... Bir diğer “mağdur” da, Okyanus Şirketler Grubu’nun sahibi Nusret Argun... O da, 25 Nisan 2008’de yapılan ve adı “bilinçli” olarak “Final” konulan bir operasyonla, yani “Polis Şefi Salih Tuzcu’nun final operasyonu” ile gözaltına alınmış!..
O da, “Örgüte boyun eğmediğim için hedef seçildim” diyor ve ekliyor: “Delil torbasını açmadan 180 yıl ceza verip, hayatımı kararttılar!..”
Tıpkı 1998’de MÜSİAD’a, daha sonra Deniz Feneri ve İHH’ya yaptıkları operasyonlar gibi!..
Ya “para” için, ya da karşılarında “rakip” bırakmamak için!..
TEKNİK NAKAVT TALİMATI
Peki, “emir ve talimat” nereden?.
Önceki gece öğrendik ki;
“Emir Pensilvanya’dan!”
Daha önceleri;
“Gerekirse hakim ve savcıları satın alacaksınız!.. Yapamıyorsanız avukat ve hakim kiralayacaksınız!..”
Diyen Fetullah Gülen’in son olarak; “teknik nakavt” taktiği verdiği ortaya çıktı...
A Haber’de “ilk defa” yayınlanan ses kaydında Fetullah Gülen diyor ki;
“Kuvvet dengesinin olmadığı yerde teknik esastır... Karşı tarafı teknik nakavt edecek, hep haklı görüneceksin!.. Herkes seni haklı görecek, alem sana haklı diyecek ve ‘nesi vardı bu insanların’ diyecek!..”
Fetullah Gülen’in bu konuşmalarının da yer aldığı “CD ve harddisk”ler, “Ankara’nın bir köyü”nde, HSYK hakimlerinden Yıldırım Şimşek tarafından tam “fırında yakılacağı” sırada, “son anda” kurtarılmış!..
Bu hakim, bu “bilgi ve belge”leri niye yakmak istedi acaba?..
“Paralel’den umudu kalmadığı” ve dolayısıyla “delilleri yok etmek” için mi, “önemsiz”(!) gördüğü için mi?..
Sebep, her ne olursa olsun; Fetullah Gülen’in bir “Hocaefendi” değil, bir “örgüt lideri” olduğu, bir defa daha ortaya çıkmıştır!..
Böyle bir “örgüt” tarafından gerçekleştirilen “17-25 Aralık Operasyonları”nın da “yolsuzluk ve rüşvet” olduğuna kimse inandıramaz beni!..
“Yapılanlar” ortada,
“Yaşayanlar” ortada!..
Hâlâ neyi tartışıyoruz?..
Dua edelim ki;
“Uzun Adam” yaşıyor!..
Fetullah Gülen’in akıl hocası bir “homo” imiş!
Bugünkü 1. sayfamızda, “Fetullah Gülen’in akıl hocasının FBI Ajanı John Edgar Hoover olduğunu” manşete çektik...
Peki, “Gülen’in akıl hocası John Edgar Hoover” nasıl bir adamdır?.. Ertuğrul Özkök, 18 Kasım 2011 tarihli Hürriyet’teki yazısında Hoover’i şöyle anlatıyor:
“O adam, seçilmiş başkanlardan, en güçlülerden bile güçlüydü... Çünkü o adam, tam 48 yıl, yani yarım asır boyunca, Amerika Birleşik Devletleri’nde bütün şöhretli insanları, siyasetçileri, aktörleri, işadamlarını dinledi... Onların telefon konuşmalarını dinledi, kayda aldı, sakladı... Ve gerektiği anda, hiç tereddüt etmeden kullandı... Başkanların karılarını bile dinledi. (...) Şimdi bütün Amerika onun hakkında yapılan, J. Edgar filmini seyrediyor. (...) Ben bilmiyordum, bu film dolayısıyla çıkan yazılardan öğrendim. Hoover, gay’miş.
Hollywood Reporter dergisinde çıkan yazıda, gay olduğu ile ilgili iddiaların yanına parantez açıp, ‘muhtemelen’ diye yazma ihtiyacı duymuşlar.
Böyle yazmışlar ama, filme, partneri olduğu söylenen bir erkekle yaptığı bilek güreşinden sonra, dudak dudağa öpüşme sahnesi eklemeyi de unutmamışlar. (...) Ayrıca bir başka sahnede de annesinin elbiselerini giymiş halde görünüyormuş.”
Gülen’in “akıl hocası”nın bir “homo” olması, sizce de ilginç değil mi?..