Ana gibi yar olmaz
“Ana gibi yar olmaz” deriz, ama annelerimize tek gün yakın ilgi göstermeyi yeterli buluruz. Diğer zamanlarda fazla ilgi göstermeyiz. “Herkes kendi hayatını yaşar” diyerek, hayatımızın vesilesini görmezden geliriz.
“Amma abarttın!” diyeceksiniz; haklısınız, abartmış olabilirim: Fakat söyler misiniz lütfen, evlatlarından beklediği ilgiyi göremediği için mutsuz olan, kimi zaman huzurevine kapatılan, kimi zaman dövülen, hatta öldürülen anneler bu ülkenin anneleri değil mi?
Dahası var: Yıllardan beri, sırf farklı kıyafet tercihleri (başörtüsü) sebebiyle, kadına her türlü saygısızlığı reva gören, evlatlarıyla birlikte anaları da itip kakarak yüreklerini inciten biz değil miyiz?
Bu ikiyüzlülüğü unutmak çok zor!
Yine de Anneler Günü münasebetiyle, kıyafet/siyaset, mürteci/ilerici farkı gözetmeksiniz tüm annelere saygıyla yaklaşılması sevindiricidir.
Doğrusu da budur: Kadınlar arasında bir ayırım yapmamak, hepsine aynı sevgi, aynı şefkat ve aynı hassasiyet ölçüsünde yaklaşmak, bir insanlık borcudur.
Fakat önümüze başka bir mahzur çıkıyor: Anneler Günü ticari kaygılarla istismar ediliyor.
Fark ediyorsunuz ki, asıl ilgi anneye değil, bu kavram üzerinden sağlanacak gelire: Günlerdir “Annenize şunu alın, bunu alın” türünden reklâmlar, beyin yıkama kertesinde… Tıpkı diğer özel günler gibi, bu da çıkar ekseninde ele alınıyor.
Başta kadın olmak üzere, her kutsalı her anlamda istismar eden bir anlayıştan anneliği kutsamasını beklemek zaten safdillik olurdu…
Bendeniz, “kutsallık” içeren “insan”ı istismar kokan oluşumlara asla itibar etmem. Bu bakımdan, “Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Dedeler Günü”, “Nineler Günü”, “Sevgililer Günü” ve “Dünya Kadınlar Günü”, taşıdıkları isim ve yüklendikleri mânâ açısından anlamlı gelse de, gizli amaçları açısından bana anlamlı gelmiyor...
Çünkü temel amaç “kadına saygı ve sevgi” öğütlemek değil, tüketimi biraz daha arttırmak, insanlara biraz daha fazla mal satmaktır.
Bu da doğrudan doğruya hem duygu istismarıdır, hem de kadının bir başka biçimde (ticari malzeme olarak) kullanılmasıdır.
Peki hiçbir faydası yok mu?
Var: Baş tacı etmemiz gerekirken, çok ihmal ettiğimiz, hatta zaman zaman yok saydığımız “anne”yi bir özel gün münasebetiyle olsun hatırlamak faydalıdır.
Belki bu münasebetle bir gül götürür, iki çift güzel sözle gönlünü alırız.
En büyük hatalarımızdan biri, anneye (ve tabii ki kadına) Batı’nın koyduğu kriterlerden bakmamızdır: Bunu terk edip inanç manzumemizle bütünleşmiş fıtrat kanunlarının öngördüğü biçimde kadına bakabilirsek, bazı yanlışlardan sıyrılabilir, kadını lâyık olduğu makama yeniden oturtabiliriz...
Bilirsiniz: Peygamber-i Alişan Efendimiz’in Veda Hutbesi hem Müslüman toplumların temel örgüsüdür, hem de Peygamber’den ümmetine bir vasiyettir.
Kısadır, özdür, ancak bu kısa ve öz hutbenin bir bölümünün kadınlara ayrılması, kadının öneminin o kısa metinde bile vurgulanması, Müslüman toplumlarda kadının önemi açısından anlamlıdır. Şöyle buyuruyor Resul-i Alişan Efendimiz: “Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim...
“Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız... Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
İşte konunun bamteli, özü, özeti ve altın çerçevesi budur... Aile hayatımızı “Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır” anlayışına oturtabilseydik, herhalde bugün karşılıklı şikâyetçi olduğumuz pek çok konuda uzlaşma sağlanır, aile hayatımızı bu anlamda cennete dönüştürebilirdik.
Şimdi ben de klâsik bir yaklaşımla, “her gün annelerin” diyeceğim; ancak maalesef, Batılı normlarına endeksli büyük şehir hayatını dikkate aldığımda, gönül rahatlığı içinde bunu söyleyemiyorum…
Buna rağmen yıllar önce ölmüş annemi hâlâ çok sevdiğimi ve onu çok özlediğimi söylemek istiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.