Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

ABD’nin Nuseyri politikası!

ABD’nin Nuseyri politikası!

Batılı liderlerin bir Nuseyri saplantısı mı var? Nuseyri protokolleri bulunuyor mu? ABD’nin Suriye politikalarını kim tayin ediyor? Suriye ile alakalı karar alma mekanizmalarında kimler var? Washington Post yazarlarından David Ignatius geçenlerde Ürdün sınırından yazıyordu. Suriye üzerine ihtimalleri değerlendirdiği yazısının başlığı şöyle: “On Syria, reality-check time/Suriye konusunda gerçeği keşfetme zamanı.” Bu yazısında ABD’nin bölgedeki eski büyük elçilerinden Ryan Crocker’e atıfta bulunuyor. Ürdün ve Amerikalı ‘Suriye’nin dostları’ndan bir kısmı Suriye rejimiyle temas hatlarını yenilemenin vakti geldiğini ve çözümün bunda yattığına inanıyorlarmış. Bunlardan birisi de şüphesiz Amerikan karar alma mekanizmalarında etkili isimlerinden eski Büyükelçi Ryan Crocker olmalı. Zaten çoktandır Şam rejimi de bazı ülkelerin kendileriyle temas hattı aradığı propagandasını yapıp duruyor. Hatta bu sıcak hatta Türkiye’yi dahil edenler de var! Olmasa da böyle bir hava vererek meşruiyetini artırmaya bakıyor. Zaten 3 Haziran tarihindeki göstermelik seçimlerin amacı da buna hizmet etmesi. Seçim içeriye dönük değil dışarıya dönük yapılıyor. Esat bu yolla meşruiyet marjını artırmayı düşünüyor. Dünya siyasi sistemine göre İslamcılar ve özellikle Sunni İslamcılar (İslam dünyasında geçişliliği ve bütünleşmeyi vaat ediyor) en alttakileri ve kast sisteminin paryalarını temsil ediyorlar. Ürdün Kraliyeti gibi kraliyetler Esat’ı sevmelerinden ziyade İslamcı nefretinden dolayı bu rejimle birlikte yaşamayı yeğliyor ve içlerine sindiriyorlar. Ölümü görüp sıtmaya razı oluyorlar! Bundan dolayı İranlılar Kral Abdullah II’yi ayartmaya çalıştılar. Kimine ayar veriyor kimini de ayartmaya çalışıyorlar.

¥

İran ve dostları ayartma konusunda maharetliler. Wikileaks sızıntılarında Nasrallah, Emin Cemayel’le sohbetinde Esat muhaberatının para ve kadın peşinde koşturmasından şikayet etse de ondan asla vazgeçmiyor. Bundan dolayı onun lehinde Sünni kesimlerde gedik açmaya çalışıyorlar. Apolitik Müftü olan Lübnan Müftüsü Reşit Kabbani bile onların oltasına takılmış bulunuyor. Fethi Yeken’e yaptıkları gibi onu da ayartmışlar. Nedeni şu: Oğlu Müftülük fonlarında yolsuzluk yapmış ve bunun üzerine Hizbullah müftüye yanaşarak zor zamanında onu tavlamış ve yanına çekmiş. Onu velinimeti olan Hariri ailesinden koparmışlar. Yolsuzluk üzerinden adam devşiriyorlar! İlginçtir, İran tekfircilere karşı ama rüşvetçilerle iş tutuyor! Esat Sünnileri tekfircilikle suçlarken onun laik nazarından İran rejimi acaba neyi temsil ediyor? Hem katil hem de hoşgörü abidesi mi? İki taraf da birbirinin kim olduğunu sorgulamadan dostluk köprüsü kuruyor! Zaten sorgulama vakti geçeli çok oldu. Devrimlerden beri aynı kazanda kaynıyorlar. Hizbullah için müftünün oğlu fonları cebe indirmiş, dert mi? Bu onun açısından sadece bir ayartma ve köprü kurma aracı. İran Esat’ın laik diktatörlüğünü hesaba katmıyor zira onlar açısından önemli olan niteliğin değil niceliğin egemenliği. Onlar bu yöntemleriyle hattı imama tabi olsalar da ‘hattı Ali’den ayrılıyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz! İran ve müttefikleri hakikat üzerinden değil asabiyet üzerinden gidiyorlar. Hakla insanları değil insanlarla hakkı tartıyorlar. Bütün ideolojik argümanları Suriye ve Irak’ta çökmüş bulunuyor.

¥

ABD’nin Suriye politikasını kurgulayanlardan birisinin Bruce Reidel olduğuna değinmiştik. Bir diğeri de Ryan Crocker. Geçenlerde eski Büyükelçi Ryan Crocker’in Obama idaresine acil bir uyarısı ve nasihati vardı. Esat hanedanlığı ve Nuseyri rejimiyle alakalı. Sabık Büyükelçi Obama’nın Suriye’de ölümcül bir hata yapmamasını diliyor. Peki! Bu ölümcül hata ne olabilir ki? Bu ölümcül hata şu: Nuseyrilerden vazgeçmek! Ahlaken artık Esat’ı tutmak zor olsa bile Nuseyi rejimini ayakta tutmak ve yıkılmasına engel olmak. Büyükelçi Croker tam şunu söylüyor: “Obama yönetimi Esat sonrasına odaklanmalı ama asla Nuseyriler sonrasına odaklanmamalı (Barack Obama administration should focus on a “post-Assad” but not a “post-Alawite” future for that war-torn country.)…” Eskiyen yüzü değişmeli ama kendisi veya yapısı aynı kalmalı! Yani Suriye’yi çoğunluğa rağmen azınlık rejimi yönetmeye devam etmeli! İran için olduğu kadar İsrail ve Batı için de faydalı olan budur. Şimon Peres de Esat’ın gitmesi lakin rejiminin yapısının aynı kalması gerektiğini savunmuştu. Bir Obama yetkisinden şu sözler aktarılıyor: “Syria won’t implode, it will explode/Suriye rejimi yıkılmaz, patlar.” Bölgedeki Osmanlı sonrası yapının patlayarak bölgesel çapta yıkılmasını istemiyorlar. Batılılar İsrail sınırındaki bu rejimin Nasirizm ve Kemalizmin bir devamı niteliğinde ve ondan kopya olduğuna inanıyorlar. Aslında Mahir Kaynak’ın tasviriyle, 1971 yılında Türkiye’nin kendisine yönelik Baas tarzı bir darbeyi önlediği tezi aslında doğru olmakla birlikte aslında dolaylı olarak asla rucu çabasıydı. Baas üzerinden Kemalizme geri dönmekti. Bölgedeki dinamiklerin ve ne Suriye ne de Irak’ta azınlıklara dayalı rejimlerinin değişmesi istenmiyor. Suriye devrimine kadar Maliki ile Esat iç rakiplerdi. Devreye dış rakipler girince iç rakipler sırt sırta verdiler. Peki Batı’ya ne oluyor? Batı’da Suriye’de ve bölgede İslamcı Sünnilerin bastırılmasını hem ideolojik hem de siyasi yararına görüyor. Bundan dolayı ne İsrail’in Yahudilik yapması ne de İran eksenli Şiilerin mezhepçilik yapması onları ırgalıyor. Lakin nedense hep birlikte Türkiye’nin Arap Baharı ile birlikte Sünnilik yaptığını keşfettiler! Türkiye’nin Sünnilik kimliğine sarılması tehlikeli. Ya Şiilere seyirci kalmalı ya da Batılı olmalıdır! Ne işine Sünnilik!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi