Soma Holding’den “bulanık” açıklamalar!..
Başlık bana ait değil.
“Sabotaj ihtimali”nin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizdik diye Hasan Karakaya ağabey ile bendenize hücum edenlerin zihniyetindeki bir medya organından aldım.
Ortadaki “bulanıklık” o kadar belirgin ki...
Yavaş yavaş yanımıza gelmek durumunda kalıyorlar!
O haberden alıntı:
“Soma Holding YKB Alp Gürkan, ‘Kazayı anlamakta zorluk çekiyorum!’ dedi. Şirket, ‘yaşam odası’ olmadığını yönündeki iddiaları ise doğruladı.”
Şimdiii...
Yüzlerce kardeşimizin şehit olmasına yol açan “bulanık” olayda en ağır şekilde cezalandırılması gereken ihmaller var mı?
Var. Olmaz mı!
Bütün çok kayıplı olaylarda ihmal boyutu elbette vardır.
Bir olayda ihmal olması, sabotaj olmadığını göstermez!
Konuyu bir misal ile açayım:
Bugün “Soma’da ihmalin yanısıra sabotaj da var mı?” diye sormamıza kızan “30 Mart kuyruk acılı” çevreler, Marmara Depremi’nde “fayların tetiklendiğine” ilişkin iddialara sıcak bakıyorlardı!
Marmara Depremi’ndeki can kaybının büyük olmasında elbette “ihmallerin” büyük payı vardı.
Bununla birlikte, bunun Türkiye’yi krizlere sürüklemek isteyen dış güçlerin “tetiklemesiyle” gerçekleştiği yani bir “sabotaj” olduğu yönündeki iddialar üzerinde bolca durulmuştu.
Bu iddialar üzerinde en fazla duranlardan biri de dönemin Başbakan’ı, CHP’nin eski genel başkanlarından Bülent Ecevit idi!..
Bunun böyle olduğunu söyleyen de müteveffa Ahmet Mete Işıkara idi.
Işıkara’nın nakline göre Ecevit, “İsrail’lilerin kuyu kazmalarından, ABD’lilerin fay tetikleme çalışmalarından” bahsetmiş.
Hatırlayabildiğimiz kadarıyla Ecevit’e “Sen bu sabotaj iddialarını gündeme getirmek suretiyle sorumluluğu üzerinden atmak mı istiyorsun!” diyen olmamıştı.
Aksine...
Çokları “sabotaj ihtimalinin” derinlemesine araştırılması gerektiğini söylemişti.
Bugün ise...
Çok sayıda “tesadüf”ü ve ortadaki “bulanıklığı” gündeme getirerek, “İhmal boyutu da sabotaj boyutu da ihmal edilmesin!. Bunların her ikisi bir arada olabilir. Yargı bütün ihtimalleri değerlendirmelidir” dedik diye bir saldırıyorlar ki sormayın.
Bunlardan etkilendiğim sanılmasın.
Şükürler olsun dünyaya derin sol gözlüğüyle bakan “ezik büzük sağ/mal” takımından olmadım hiç!..
Bu hükümet yanlış yaptığında çatır çatır dile getirdim, yazdım.
Sadece köşe yazılarımdan oluşan “Dememiş miydim!” konulu bir kitap hazırlayacak olsam, şişirmesiz 300 sayfayı aşarım!..
Geçtiğimiz günlerde AK Parti’nin Afyon’daki istişare kampındaydım.
Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu, kalabalık bir ortamda beni işaret ederken...
“Bu Serdar Arseven çok farklı bir gazetecidir. Bize yakındır ama hatamızı gördü mü yazar!.. Arseven, uyarı görevini vaktinde yerine getirerek hep dostça davrandı.” demişti.
Evet.
Böyle yapmış olmam birçok meslektaşımızın alabildiğine faydalandığı dünyevi imkanlardan uzak tuttu beni.
Bundan da hiç şikayetçi olmadım.
Şükür, şöyle geriye dönüp baktığımda “Bilerek yapılmış yanlış!” görmüyorum.
Doğruya doğru...
Bugün, AK Parti’nin projelerine, hedeflerine baktığımda, bunların gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin bambaşka yerlere geleceğini, dünyada söz sahibi ülkeler arasında yer alacağını görüyorum.
Bundan dolayı da AK Parti’yi destekliyorum!..
Bugüne kadar yapılanlardan hangilerini yanlış hangilerini doğru bulduğumu da, dediğim gibi defalarca yazdım.
Eğitim ve kültür alanlarındaki eksikliklere, yanlışlıklara benden fazla vurgu yapan varsa da çok azdır.
Şimdiki hâl:
Dün hedefte II. Abdülhamit Han Hazretleri vardı.
Merhum Necmettin Erbakan Hocamız vardı.
Bugün de hedefteki Recep Tayyip Erdoğan.
Türkiye düşmanları, birlik halinde O’nu hedef alıyorsa, uyarı görevini ihmal etmeksizin sahip çıkmak bir görevdir.
Biz bunu yapıyoruz.
Bunu yaparken de hangi gerekçeyle olursa olsun, doğru olmayan bir tek “kelime”ye tevessül etmiyoruz.
Bunu...
Deniz Baykal gibi hazzetmediğimiz bir zata kurulan komploya ilk günden, canlı yayınlarda karşı çıkmış ve bundan dolayı bolca hücuma uğramış bir kardeşiniz olarak dile getiriyoruz...
Böylesine arka planı karanlık ve bir bölümüne dünkü yazımızda yer verdiğimiz çok sayıda “tesadüf”le izah edilmeye çalışılan bir olaydaki “ihmal” ve “sabotaj” boyutlarının “ihmal edilmemesi gerektiğini” söylememiz de bu hassasiyetin ürünü.
“İhmal”in de “sabotaj”ın da üzerine gidilsin.
“Denetim”de zaaf gösterenler varsa onların da üzerine gidilsin.
Yarası olan gocunsun!..