Son Peygamberi Tanımak
Öyle hızlı gündem değişiyor ki, yetişmek mümkün değil. Bu yüzden bazı konuları atladığımız oluyor. Bu da bazılarınca yanlış değerlendiriliyor. Güya işimize geleni yazıyor, gelmeyeni görmezlikten geliyoruz.
Aslında hoşa gitmeyen bazı vaziyetlerin görmezlikten gelinmesi kadar doğal ne olabilir? Hak ile şağil olmak, batıldan gafil olmayı gerektirmez mi? Bir kamil olmanın başka yolu da yoktur zaten.
Bakınız, koca bir “kutlu doğum” mevsimi geldi geçti, biz Efendimizle ilgili bir yazı yayınlayamadık. Bugün bu ayıbımı gidermeye çalışacağım inşallah.
Hiç şüphesiz Hz. Muhammed(as) Allah’ın son peygamberidir. Üstelik belli bir kavme değil, kıyamete kadar Arap Acem bütün insanlığa gönderilmiştir. Bu yüzden Allah Teala O’nu bütün bir insanlığın sevip beğeneceği özel bir biçimde yaratmıştır. Dış yapısı da, tıpkı iç dünyası kadar mükemmeldir.
Allah’ı ve dinini bilmek, biraz da O’nu bilmeğe bağlıdır. Bu sebeple İslam’ı kolay ve iyi öğrenmenin yolu, siyer okumaktan geçer inancındayım. Bunu herkese tavsiye ederim.
Allah’ın insanlığa bir lütfu olarak sevgili Peygamberimizin hayatı, diğer Peygamberlerin aksine, bütün ayrıntıları ile korunmuş ve kitaplara geçmiştir. O’nun, siyasi, idarî, hukukî, iktisadî, askerî hayatı; ibadet, ahlak, zühd, takva, tıp, eğitim gibi hayatının her yönü, hatta O’nun özel ve aile hayatında yediği, içtiği, giydiği, bindiği, kullandığı şeylere kadar yaşaması kayda geçmiş ve kitaplara konu olmuştur. Hakkında ansiklopediler yazılmıştır.
Başta, bütün İslamî ilimlerin kaynağı olan Hadisler olmak üzere, O’nun hayatıyla ilgili kitapları okumak, ilimle birlikte aşk ve muhabbet içinde Mevla’ya manen yaklaşmak için bizlere fevkalade faydalı olacaktır.
Şahsen fakir de hissetmişimdir ki, hayatımın en güzel, en coşkulu anları, siyer okuduğum veya anlattığım anlardır. İnsan, hayalen asr-ı saadete gidiyor, Amine Hatunla seviniyor, Ebva’da annesini kaybeden yetimle ağlıyor, Rahip Bahira ile şaşırıyor, Hıra ile hareketleniyor, Aşere-i Mübeşşere ile coşuyor, O’nunla ve Ashab-ı Kiramla işkenceyi duyuyor, Habeşistan’la gurbeti yaşıyor, Taif’le eziliyor, Hicretle yenileniyor, Bedir’le zaferi tadıyor, Uhud ve Hendek’le sınanıyor,Fetih’le şahlanıyor, veda hutbesiyle insanlık dersini alıyor, Mescid-i Nebi ile kıvama eriyor, Kur’an’la yüceliyor, tebliğle adanıyor, vefatıyla eli ayağı dökülüyor ve o korkunç sükuta düşüyor…
İnsan O’nu okurken O’nunla aynileşiyor, özel ıstılahıyla “fena fi’r resul” oluyor. Bunun meyvesi de, sünneti bilerek bilinçli yaşamak oluyor. Varılan son nokta ise daha önce söylenmişti: Allah Teala’nın muhabbetini kazanmak…
Ne büyük devlet! Düşüncesi bile derileri ürpertiyor.
Sevgili Peygamberimiz (sav.), evrensel bir öğretmendir. Bir peygamber olarak O’nun öğrettikleri sadece iman, ibadet, ahlak değil, bir başka ifadeyle sadece manevî ve uhrevî değil, aynı zamanda bir o kadar da dünyevidir, siyasidir, hukukidir, iktisadidir, askeridir. O, dağınık kabileleri birleştirerek, düşman oymakları kaynaştırarak, o coğrafyada olanların bilmedikleri ve yaşamadıkları bir toplum ve devlet hayatına dönüştüren büyük bir devrimcidir. O’nun Peygamberlik yönü kadar, bireysel olarak babalığı, eşliği, akraba ve arkadaşlığı, toplumsal olarak da devlet başkanlığı, yargıçlığı, komutanlığı, öğretmenliği de önemlidir; araştırılmalı, incelenmeli ve tanınmalıdır.
Hayatının kalitesi ve saadetinin anahtarı işte buradadır. Himmeti olana “hodri meydan” diyoruz.
Onu tanımayan, onun yolundan ayrı yaşayan bize göre sefih ve mecnundur. Kendini akıllı sanması bir kıymet ifade etmez.