Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

27 Mayıs darbesi ve darbe medyası

27 Mayıs darbesi ve darbe medyası

27 Mayıs 1960 darbesi, askerlerin kullanıldığı bir medya darbesidir! Darbe öncesinde ve sonrasında yapılan tüm yayınlarda bunu görmek mümkündür.

Esasen Demokrat Parti’nin iktidara geldiği gün (14 Mayıs 1950 seçimleri) kaos planları yapılmaya başlanmıştı. Her olay iktidar aleyhine yorumlanıyor, gençler sokağa çekilmeye çalışıyor, özellikle Başbakan Adnan Menderes, “diktatör”lükle suçlanıyor, bir taraftan da yolsuzluk ve usulsüzlük iftiralarıyla yıpratılıyordu.

Buna rağmen, Demokrat Parti iktidarı 1954 seçimlerinde oylarını artırdı. Çünkü halk yapılanlardan memnundu. Menderes’i de çok seviyordu. Sevmekte haklıydı: Çünkü onun iktidarında ezanına, Kur’an’ına tekrar kavuşmuş, imam-hatip okulları, İslam enstitüleri açılmıştı. Köylere yol gelmiş, su gelmiş, halk jandarma ve tahsildar korkusundan kurtulmuştu.

Sadece okumuş kesim mutsuzdu: Köşe yazılarında Başbakan Adnan Menderes idamla tehdit ediliyordu.

1955 yılında Rumların, Kıbrıs Türklerine yönelik baskıları dahi kullanıldı. Mitingler iktidar aleyhine çevrilmeye çalışıldı. Ortam gerginleştirildi. Tam bu sırada, dönemin en çok satan gazetesi Hürriyet’te, İstanbul’daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak, Kıbrıs Rumlarının Enonis (Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaya çalışan örgüt) çetelerine gönderdiği haberi yayınlandı (yalan haberdi). Ardından 6 Eylül 1955 tarihli İstanbul Ekspres Gazetesi, “Atamızın evi bombalandı” şeklinde bir manşet yaptı.

Muhalefet partilerinin demeç desteğiyle beslenen bu yalan haberlerle halkı sokağa döktüler. Gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, İstanbul’a dışarıdan getirilmiş kitleler ve galeyana gelen yerel kalabalıklar, İstanbul’da Rum, Ermeni ve Yahudilerin dükkânlarını/evlerini yağmaladı. (6-7 Eylül 1955).

Azınlıkların büyük bölümü mallarını yok pahasına elden çıkarıp başka ülkelere yerleştiler. Bu olay, dış dünyaya “İktidar azınlıkları kovuyor” şeklinde yansıtıldı. Başta Amerika olmak üzere pek çok Batı ülkesi aleyhimize geçti. Onlar da “Diktatör Menderes” demeye başladılar.

Bütün bunları bahane eden cunta, 27 Mayıs 1960 günü yönetime el koydu. Millet iradesini çöpe, Demokrat Parti kadrolarını Yassıada’ya gönderdi.

Tabii muhalif basın, şimdilerde Mısır’da olduğu gibi, darbeye “darbe” demiyor, ayrıca da zil takıp oynuyordu. Seçimle işbaşına gelmiş kadroların gitmesi, yerlerine bir gece baskınıyla oturmuş silahlı diktatörlerin oturması onları zerre kadar ilgilendirmiyordu. Kavramlar tersyüz olmuş, onlara göre ülkeye “demokrasi” gelmişti.

Hâlâ aynı telden çalın Cumhuriyet Gazetesi, “Kahraman Türk Ordusu Bütün Memlekette Dün Gece Sabaha Karşı İdareyi Ele Aldı” diyor, Hürriyet, “Türk Ordusu Vazife Başında, Silahlı Kuvvetlerimiz Bütün Yurtta İdareyi Fiilen Ele Aldı” şeklinde sevinç çığlıkları atıyor, Akşam, “Demokrasiyi Tesis İçin İktidar Deviren İlk Ordu: Türk Ordusu” diye seviniyor, Tercüman, “Milletçe sevinç içindeyiz” manşetini hüzün içindeki ekseriyetin gözüne sokuyor, kısacası basın koro halinde darbeyi ve darbecileri haklı gösterip destekleyen yayınlar yapıyordu.

Bir süre sonra da darbecilerin hayat hikâyelerini yayınlayacaklar, her birini “demokrasi kahramanı” olarak selamlayacaklardı.

Darbeyi takip eden günlerde basın sınırsız bir karalama kampanyası başlattı. Aslı astarı olmayan yalan haberler manşetlere çıktı. Bazılarına ibret-i alem için bakalım…

Hürriyet Gazetesi’nde 14 Haziran 1960 tarihinde yayınlanan bir karikatürde, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve meşru Başbakanı Adnan Menderes köpek şeklinde çizildi.

Darbe yapılmıştı, ama iktidarın aleyhine “delil” yoktu. “Delil” uydurma görevi basına verilmişti. Doğrusu onlar da bunu çok iyi yapıyorlardı.

Akşam Gazetesi 5 Haziran tarihli nüshası, “Korkunç cinayetler aydınlanıyor: Bir çukura gömülen üç ceset bulundu” yalanıyla çıkıyor, “Mezarlıklarda arama” yapıldığı bildiriliyor (Akşam, 4 Haziran), ayrıca da Menderes ve bakanları rüşvet almakla, görevi kötüye kullanmakla, hazineyi soymakla suçlanıyordu.

Genelde dindar muhafazakârların okuduğu Tercüman 31 Mayıs tarihinde, “Menderes’in korkunç tasavvurları ortaya çıktı” sürmanşeti atıyor, Başbakan’ınbir halk hareketi organize ettiğini, bir çok kişiyi katletmeyi planladığını, bu işi için stoklanmış iki bin tabanca ile asker elbiselerinin Ziraat Bankası ambarında bulunduğunu bildiriyordu (Dünya Gazetesi bunu “Katliam Planı” olarak manşetten vermişti).

Yine Akşam, 4 Haziran tarihli manşetinde, çok sayıda üniversite öğrencisinin öldürüldüğünü, sonra da dev kıyma makinelerine atılıp toz haline getirildiğini duyuruyordu.

Çünkü ortada “ceset” filan yoktu. Kimse öldürülmemişti. Hepsi iftiradan ibaretti.

O zamanki “basın”a, şimdi “medya” deniyor: Al birine, vur ötekine!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi